Büyük Çamlıca Camisi Külliyesi'nde yer alan ve 10 bin metrekare kapalı alanda kurgulanan İslam Medeniyetleri Müzesi, Milli Saraylara bağlı Topkapı Sarayı ve Saray Koleksiyonları Müzesi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul Türbeler Müzesi ve Vakıflar Müzesi koleksiyonlarından seçilen eserlerle hazırlandı.
7. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar İslam sanatının gelişimini yansıtan 800'e yakın eserin sergilendiği müze, Türk Dokuma Sanatı, Hz. Peygamber'e Atfedilen Eserler, İslam Sanatında Mimari ve Dekoratif Ögeler, İlk Mabet Kabe, Şam Evrakı, Kur'an-ı Kerim ve Mahfazaları, İslam'da Bilim, Berat ve Fermanlar, Hüsn-i Hat, Tılsımlı Gömlekler, Osmanlı'da Giyim, Destimal Geleneği, Sanduka Puşideleri, İslam'da Fetih, Türk Çini Sanatı, İslami Sikkeler olmak üzere 15 tematik bölümden oluşuyor.
Ziyaretçiler müzeye geldiklerinde bu bölümlerde, Peygamber Hazreti Muhammed'in temsili ayak izi, Kabe kapısı perdesi, tılsımlı gömlekler, padişah kaftanları, Fatih Sultan Mehmet'in çocukluk defteri, Osmanlı dönemine ait paralar, dervişlerin tespihleri, padişah kılıçları ve daha birçok eseri görme imkanı bulacak.
Kur'an-ı Kerimler, Hacer'ül Esved ve Hırka-i Saadet Muhafazaları
İslam Medeniyetleri Müzesi, 1200 yıllık geçmişin izlerini taşıyan ve pek çoğu daha önce teşhir edilmemiş eşsiz eserleri barındırıyor.
Osmanlı Devleti'nin her sene hac mevsiminden önce Mekke ve Medine'ye gönderdiği Surre-i Hümayun Alayı'nın en gösterişli unsuru olan Mahmel-i Şerif ile Peygamber Hz. Muhammed'in fiziki ve ahlaki güzelliklerini anlatan Hilye-i Şerifler, koleksiyonun dikkati çeken eserleri arasında yer alıyor.
Bu iki eserin yanı sıra müzede Hücre-i Saadet perdesi, Başmak-ı Şerif, Sakal-ı Şerif, Hilye-i Şerif, Kabe örtüleri, Kur'an-ı Kerimler, Hacer'ül Esved ve Hırka-i Saadet mahfazaları, Kabe kilidi ve anahtarı, kaftanlar ve tılsımlı gömlekler, sikkeler ve çini sanatının nadide örnekleri de bulunuyor.
İslam medeniyetinin suya atfettiği mana ab-ı hayat enstalasyonunda
İslam Medeniyetleri Müzesi'nde çağdaş müzecilik teknikleri kullanılarak hazırlanan video prodüksiyonlar ve etkileşimli dokunmatik ekranlardan da yararlanıldı. Dijital uygulamaların en dikkati çekeni, 2 dakika 17 saniyelik "Ab-ı hayat enstalasyonu".
Olağanüstü bir görsel şölen niteliğindeki enstalasyonda, İslam medeniyetinin suya atfettiği mana derinlemesine hissettiriliyor. Allah'ın "Hayy" isminden ilham alınarak hazırlanan sunumda, ayetlerle suyun gücü ve hayattaki yeri anlatılıyor.
Huzur veren bir etkiyle hazırlanan ab-ı hayat enstalasyonu, suyun taşın içinden doğuşu, havuzlardan geçerek dört bir tarafa dökülüşü ve yüzeyde kayboluşuyla yaşam döngüsünü temsil ediyor. Müzede ayrıca çini tabak tasarlama deneyimi yaşatan kiosk gibi projeler de bulunuyor.
Müziğin iyileştiren gücü ses istasyonlarında
Müzenin öne çıkan sunum alanlarından biri de ses istasyonları. Bu bölümde birçok hastalığı iyileştirici tesiriyle bilinen Türk müzik makamlarının etkileyici melodileri keşfedilebiliyor.
1,5 dakikalık uygulamada, hastalıkların müzik makamları ile olan ilişkisine, tarihte çocukluk ve ergenlikte ortaya çıkan hastalıkların tedavisi için önerilen makam önerilerini dinleyebilme imkanına yer veriliyor.
Müzeye "lazerle alan koruma sistemi" kuruldu
Lazerle alan koruma sisteminin kullanıldığı müzede, belirlenmiş alanı geçiş ihlali yapıldığında sistem devreye girip sirenleri çaldırarak güvenlik görevlisine ve izleme bilgisayarlarına haber verilmesini sağlıyor.
Müzenin 75 vitrininde yansıması düşük, şeffaflığı yüksek, UV geçirimsizliği olan müze camları kullanıldı. Vitrinler hava ve toz sızdırmayacak şekilde tasarlandı. Aktif iklimlendirme cihazları kullanımıyla eserler için konservasyon şartları ön planda tutuldu.
Aydınlatma armatürleri, istenilen mesafeye fokuslanacak şekilde, vitrinlerdeki eserleri ayrı ayrı vurgulayabilecek nitelikte kurgulandı. Her bir vitrine darbe, izinsiz açma veya kırma riskine karşı alarm üreten sensör takıldı. Müze ayrıca 130 güvenlik ve 2 yüz tanıma kamerasıyla koruma altına alındı.
Bazı eserlere psiko algısal efektler ve sesler gizlendi
Müzenin akustik özellikleri de dikkati çekici. Türkiye'de ilk kez İslam Medeniyetleri Müzesi'nde sesin emilmesi amacıyla mineral fiber tavan kaplamasından faydalanıldı. Bölümlerin ses dağılımı homojen hale getirilerek birbirlerine karışması engellendi.
Müzenin ses sisteminde ultrasonik hoparlör teknolojisi kullanıldı. Bazı eserlere psiko algısal efektler ve sesler gizlendi. Işınlar kafatasına değdiği zaman sistem aktive oluyor ve kafatası kemiklerini hoparlör olarak kullanıyor. Bu sesler paralar, seramikler, savaş malzemeleri ve Kur'an-ı Kerimlerin yer aldığı bölümlerde duyulabiliyor.
Müzenin giriş katında yer alan karşılama ağacı Piezzo elektrik seramiklerle ağaç hoparlöre dönüştürüldü. Burada da herhangi bir hoparlör olmadığı halde konser tadında çalınan müzik dinlenebiliyor. Bu yöntem ilk kez 16. yüzyılda Mimar Sinan tarafından Süleymaniye Camisi'nde kullanılmıştı.
Öte yandan müzede saat 17.00'ye kadar karşılama müzikleri, bu saatten sonra ise sultanların eserleri dinletisi başlıyor.
Bilgisayara aktarılan selatin camilerinin ses yansımaları, ana kubbe görüntülerinin yer aldığı dijital bölümde makamlı ezanlarla sunuluyor.
Sinevizyon alanlarında da 5 artı 1 sistemi, duvarlarında ise özel akustik yansıtıcılar kullanıldı. Bu sayede sükunet eşliğinde ses dinlenebiliyor.
"Müze, Büyük Çamlıca Camisi'nin mütemmim bir cüzü"
Milli Saraylar İdaresi Başkanı Yasin Yıldız, İslam Medeniyetleri Müzesi'nin Türkiye için çok önemli bir müze olduğunu belirterek, Büyük Çamlıca Camisi'nin ülkede inşa edilmiş en büyük cami ve İstanbul'un çok mutena bir köşesinde ciddi bir oranda yerli ve yabancının gelip ibadet ve ziyaret ettiği bir alan olduğunu söyledi.
İslam Medeniyetleri Müzesi'nin de Büyük Çamlıca Camisi'nin "mütemmim bir cüzü" olduğunu dile getiren Yıldız, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu müzenin mesleğimiz açısından şöyle bir önemi var. 10 bin metrekare, müze olarak inşa edilmiş bir bina. Milli Saraylar veya diğer kurumların bünyesindeki gibi tarihi bir mekanda müzecilik yapılmıyor. O nedenle sergileme açısından imkanlarımız daha geniş. Bizi de Milli Saraylar Başkanlığı olarak bu yönüyle çok cezbetti. Çünkü Milli Sarayların bugün elinde Topkapı, Dolmabahçe, Yıldız ve Beylerbeyi başta olmak üzere ülkemizdeki Milli Saray hüviyetindeki yapılar, saray, köşk ve kasırlarımız, Osmanlı döneminden günümüze kadar yaşayan tarihi fabrikalarımız, koleksiyonlarımızı sergileyebildiğimiz konsept müzelerimiz var. Bunlardan en önemlisi Sayın Cumhurbaşkanımızın açtığı Milli Saraylar Resim Müzesi ve Beykoz'daki Abraham Paşa Cam Müzesi.
Çamlıca Camisi içindeki İslam Medeniyetleri Müzesi de bunun 3. ayağı. Çünkü bilhassa Milli Sarayların Topkapı başta olmak üzere envanterinde yer alan ve depolarında ziyaretçiyle buluşma imkanı bulamayan eserler için burası çok ciddi bir sergileme mecrası. Bütün sistemleriyle teknolojik altyapısından vitrinlerine kadar bir müze olarak inşa edildiği için bize gerekli imkanları sağlıyor. Burada konservasyon atölyelerimiz ve obje depolarımız da mevcut. Bu yönüyle ülkemizde önemli bir ilki teşkil ettiğini söyleyebilirim."
"Kabe ve Osmanlı döneminin ilişkisi müzemizde çok ciddi anlamda vurgulanıyor"
Müzede, Topkapı Sarayı koleksiyonu ve Milli Saraylar Saray Koleksiyonları Müzesi'nin depolarından seçilmiş eserlerin yer aldığını aktaran Yıldız, bunun yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Türk İslam Eserleri Müzesi, Vakıf Sanatları Müzesi gibi müzelerden de destek aldıklarını söyledi.
Müzenin 15 bölümden oluştuğunu anlatan Yıldız, müzede yer alan bazı eserlere ilişkin şu detayları aktardı:
"Bunlar tematik olarak sınıflanmış durumda. İslam medeniyetinin merkezinde hiç şüphesiz ki Peygamberimiz bulunuyor ve tabii ki ilk mabedimiz Kabe. Bu iki konu üzerinden başlıyoruz müzemize. Kabe ve Osmanlı döneminin ilişkisi de müzemizde çok ciddi anlamda vurgulanıyor. Çünkü Osmanlı Devleti, bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde hilafetin Osmanlı Devleti'ne geçmesinin ardından, buralarla oldukça özel ilgilenmiş durumda. Temalarımızda bu nokta çok ciddi şekilde vurgulanıyor. Örnek vermek gerekirse, her yıl Kabe'ye giden ve güzergah boyunca bulunan yoksul halklara hediyeler dağıtılan Surre Alayı geleneğini yaşatan objeler, bir mahmil-i şerif ki ciddi bir sürpriz olacak diye düşünüyorum ziyaretçilerimize.
Kabe örtüleri her biri ayrı bir sanat eseri ve ebatları itibarıyla daha evvel sergilenme imkanı bulamamış eserler. Hilafetten doğan haklarla İslam medeniyetine yapılan katkılarla ilgili Sultanların elimizde çok ciddi fermanları ve beratları var. Bunlar da gün yüzüne çıkmış eserler değildi. Bu bölümün de ziyaretçilerimizin ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Tılsımlı gömlekler, dini kültürümüzde çok ciddi yeri olan, padişahların da üzerinde ehemmiyetle durduğu objeler ve sanat tarihi açısından da son derece kıymetli ipek kumaş üzerine binlerce satırlık yazı ile çeşitli hesaplarla donatılmış son derece müzeyyen eserler. Burada İslam'ın fetih yönünü vurgulayan, müzelerimizdeki silah koleksiyonlarından seçilmiş çok güzel bir seçkimiz var. Bunun da ziyaretçilerimizin ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Hüsn-i Hat galerisinde de padişah hattatlardan, 18-19. yüzyılın başat hatlarına kadar çok önemli duayenlerin eserlerini bir arada görülebileceği bir hat koleksiyonumuz mevcut."
Teknolojinin gelişmesiyle müzecilikte de teknolojinin kullandığı alanların arttığını vurgulayan Yıldız, "Milli Saraylar olarak, burada teknoloji ile tarihi mirasımızı bir araya getirecek bir köprü kurma fırsatı bulduk. Ziyaretçilerimizi, ilgi çekeceğini düşündüğüm enstalasyonlar karşılayacak. Bunun yanında belli objelerin tarihçesini anlatabildiğimiz dijital ekranlar var. Belli objelere ziyaretçilerimizin dijital ortamda değebileceği enstalasyonlar var. Tarihi miras ile teknolojiyi çok iyi sentez etme imkanı veren bir binada bu müzenin yerli ve yabancı ziyaretçilerimize çok ciddi imkanlar sunacağını düşünüyorum." diye konuştu.
"Böyle bir eseri ülkemize kazandırdığımız için çok memnunuz"
Çamlıca Cami ve Eğitim Kültür Hizmetleri Yaptırma Derneği Başkanı Ergin Külünk, İslam Medeniyetleri Müzesi'nin Çamlıca Camisi Külliyesi'nin gözbebeği olduğunu, çok uğraştıklarını, çok çalıştıklarını, çok düşündüklerini, çok akıl aldıklarını dile getirdi.
Projenin banisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu hatırlatan Külünk, şunları anlattı:
"Camimizin kamuoyu tarafından ilk duyulduğu tarih 29 Mayıs 2012. Kandilli Geleneksel El Sanatları Merkezi'nin açılış merasiminde Sayın Cumhurbaşkanımız, dönemin Başbakanı sıfatıyla 'Çamlıca'ya büyük bir cami yapacağız ama sadece cami değil, müze, kütüphane, sanat galerisi, konferans salonu gibi yerler ile beraber bir külliye yapacağız.' diyerek, kamuoyu tarafından ilk bilinirliği sağladı. Cami inşaatını bitirirken, müzenin kaba inşaatını toparlamıştık. Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle buranın açılışını camiden sonraya bile isteye bıraktık. Çünkü çok farklı bir çalışma yapıyorduk.
Müze olarak projelendirilmiş bir binadayız. Biz dernek olarak işin sadece yapım tarafında kaldık. Daha sonra Milli Saraylar Daire Başkanlığımız müzenin işletmesini aldı. 500'ün üzerinde eseri buraya getirdi. Gerekli restorasyon ve konservasyonları yaptırdı. Milli Saraylar Daire Başkanlığımızla beraber İstanbul'daki değişik müzelerden henüz teşhir edilmemiş eserleri buraya getirdiler. Biz dernek olarak böyle bir eseri ülkemize kazandırdığımız için çok memnunuz."