Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu'nda düzenlenen Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, bugün 100'ü aşkın ülkeden yaklaşık 250 Müslüman dini lider, temsilci, alim, akademisyen ve yazara ev sahipliği yaptıklarını söyledi.
Türkiye'de ilk defa düzenlenen Dünya Azınlıklar Zirvesi'nin, İslam ümmetinin sorunlarının müzakere edilmesine, sıkıntılarının çözülmesine, geniş iş birliği potansiyelinin keşfine imkan sağlayacağına inandığını belirten Erdoğan, diğer hususlar yanında bu zirvenin, yer yüzünün farklı bölgelerinden gelen katılımcılar arasında dostluğun, dayanışmanın ve muhabbetin güçlenmesine vesile olacağını ifade etti.
“Kendime pusula olarak kıldığım dört başlığım var”
Dört gün boyunca yapılacak istişarelerin, tenkit ve tekliflerin, ülkeler ve İslam alemi için hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, "Meselelerin ve problemlerle ilgili çözüm yollarının tespiti elbette çok değerlidir. Fakat alınan kararların, kuvveden fiile geçirilmesi çok daha önemlidir. Yoksa verilen bunca emek, harcanan onca mesai eksik kalacaktır, yarım kalacaktır. Benim kendime, siyasi ve idari hayatım boyunca pusula olarak kıldığım dört başlığım var. Özellikle istikbalimizin teminatı olarak gördüğümüz gençlerimize, bu dört prensibi sık sık hatırlatıyorum. Oku, düşün, uygula, neticelendir. Başarı zincirini oluşturan bu dört halkanın herhangi birinde kopma veya kırılma olursa hedeflenen noktaya varılması da mümkün değildir” dedi.
“Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'nin fark oluşturacağına inanıyorum”
Dört gün yapılacak samimi tartışmalar neticesinde varılacak kararların gelecek dönemde mutlaka hayata geçirilmesi, uygulanması ve neticelenmesinin önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, "Gerekirse ayrı bir platform oluşturularak, gerekse şu an dönem başkanlığını yürüttüğümüz İİT bünyesinde kurumsal bir yapı tesis edilerek ama mutlaka bu zirve ile yakalanan ivmenin devam ettirilmesi gerekiyor. Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'nin bu bakımdan da örnek olacağına, alanında fark oluşturacağına inanıyorum." diye konuştu.
Birbirini Allah için seven, Allah'ın rızası için toplanan insanlar olduklarını anlatan Erdoğan, renkler, diller, kültürler farklı olsa da aynı dine inanan, aynı peygambere, aynı mukaddes kitaba tabi olan insanlar olduklarını dile getirdi.
"Aradaki farklılıklar asla kardeşliğe, muhabbete mani değil"
Aradaki farklılıkların asla kardeşliğe, muhabbete mani olmadığını belirten Erdoğan, binlerce kilometre ötede olunsa da kıblenin ve kalplerin yönünün bir olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Binlerce kilometre ötede olsak da kıblemizin ve kalplerimizin yönü birdir. Pasaportlarımız ayrı olsa da, aynı ümmetin mensuplarıyız.https://t.co/NXEQ6MMBII pic.twitter.com/UZwGFbqBGj
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 16 Nisan 2018
Pasaportlar ve ülkeler ayrı olsa da aynı ümmetin mensubu olunduğunu ifade eden Erdoğan, “Rabbimiz, Hucurat Suresi'nde bu hakikati 'Müminler ancak kardeştirler' diyerek ifade ediyor. Bizde ayrım yok. Ama ayrım var mı? Ne yazık ki var. İşte bunu şu anda son dönemlerde özellikle İslam dünyasının belli bölgelerinde acımasızca yaşıyoruz. Hep söylüyoruz. Öldüren 'Allahuekber' diyor. Ölen, o da 'Allahuekber' diyor. Sorulduğu zaman o da İslam için, Allah için öldürüyor. Ölen o da Allah için ölüyor. Bu nasıl bir şeydir? Bunu anlamak, atlatmak mümkün değil. Gerilere döndük. Mızrakların ucuna Kur'an-ı Kerim sayfalarını yerleştirmek suretiyle nasıl o geçmişte, bizim önderimiz durumunda olanlar öldülerse, şimdi tekrar oralara döndük. Öyleyse bizim bunu tekrar ele alıp bu işi düzeltmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, “Yüce Mevla, Hucurat Suresi'nin devamında bu hukukun gereği olarak 'Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin' emri ilahisiyle bize bugün yapmamız gerekeni emrediyor. Müslümanlara kardeş olduklarının hatırlatılmasından hemen sonra arabuluculuk vazifesinin de verilmesi çok dikkat çekicidir. Hayatın doğal akışı içinde Müslümanlar arasında ayrılıkların, anlaşmazlıkların, kimi zaman dargınlıkların, hatta kavgaların, çatışmaların olması ne yazık ki kaçınılmaz hale geliyor. Bunu siyasette de yaptığım işin içinde de ne yazık ki yaşıyorum. Bundan sıyrılamıyoruz. Niye? Emre uymadığımız için. İçimizdeki en büyük düşmanı, cihad-ı ekbere gidiş olayını kavrayamadığımız için. O da nefis” diye konuştu.
“İslam ümmeti arasında farklı meseleler üzerinden tartışmalar vuku buldu”
Habil ile Kabil'den bu yana kardeş kavgasının, hiç istenmese de insan hayatının bir parçası olduğunu ifade eden Erdoğan, Peygamber Hazreti Muhammed'in hakka irtihalinden sonra da İslam ümmeti arasında farklı meseleler üzerinden tartışmaların vuku bulduğunu söyledi.
Bunun en önemlisinin, en büyük gerilimin savaşa dönüştüğü Sıffin Savaşı ile Cemel Vakası'nda olduğu gibi sıcak çatışmaya dönüştüğü, kardeşin kardeşe kılıç çektiği dönemlerin yaşandığını, şimdi de devam ettiğini anlatan Erdoğan, İslam dininin, barış dini olduğunu, insanın dünya imkanının bir parçası olan bu durumu görmezden gelmek yerine sorunun çözüm yollarını gösterdiğini aktardı.
İslam'da kardeşlik hukukunun, mümin kardeşine destek olmak yanında sıkıntılarına taraf ve müdahil olmayı gerektirdiğini ifade eden Erdoğan, bir müminin içinde yaşadığı toplumdan kendisini bertaraf edemeyeceğini, tecrid edemeyeceğini söyledi.
"Mümin, çözüm aramakla mükelleftir"
Bir müminin hangi saikte olursa olsun, boş vermişliğe asla tevessül edemeyeceğini dile getiren Erdoğan, "Mümin aktif olmakla, kardeşleri, komşuları, arkadaşları arasındaki sıkıntılara çözüm aramakla mükelleftir." dedi.
Müslümanın çalışmasıyla, eğitim-öğretimiyle, ticaretiyle, tavır ve ahlakıyla diğer insanlara örnek olan insan olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Müslüman çevresine güven aşılayan, insanların elinden ve dilinden emin olduğu insandır. Müslüman komşusu açken tok yatamayacak kadar etrafıyla hemhal olması gereken insandır. Dinimizin kılıçtan ziyade, kalemle, ticaret ve ilim erbabının gayretleriyle yayılmasının sebebi budur. Asırlar boyunca gönül ve hikmet erlerinin İslam'ın sancaktarlığını yapmasının altında yatan saik budur. Bu açıdan nerede olursak olalım, hangi konumda bulunursak bulunalım hayatın içinde olmamız, aktif bir tavır sergilememiz gerekiyor.
Kardeşlerimizden başlayarak, halka halka vuku bulan gerilimlere, sorun ve sıkıntılara müdahale etmemiz önem arz ediyor. Kendi aramızdaki meseleleri, çıkan çatışmaları Müslümanlar olarak kendimiz çözmüyoruz. Burası sıkıntılı. İslam'ın dışındakiler bunu çözüyor. "
"Neticesi ölüm olduktan sonra bu suçtur"
Müslümanların sorunlarının, İslam'ın dışındakiler tarafından çözülmesi halinde varil bombalarının yağmaya başladığını aktaran Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Adını da koyuyorlar. Bunun adı zaman zaman kimyasal silah oluyor, zaman zaman konvansiyonel silahlar oluyor. Adı koymak kolay. Neymiş? Geçmişte bir anlaşma yapılmış, kimyasal silahlara karşı uluslararası kuruluşlar tavır koymalıymış. Koyun bir kenara ya. Neticesi ölüm olduktan sonra sebebi hangi silah olursa olsun bu suçtur. Ama bakın buna buradan yanaşmıyor. Şu anda kimyasal silahlarla Ortadoğu'da bin kişi ölmüşse, konvansiyonel silahlarla yüzbinler öldürüldü. Hiç bunu konuşmuyorlar. Dile getirdikleri hep bir. Bu tespitlerimizin özellikle içinde yaşadığımız süreçte son derece mühim olduğunu düşünüyorum."
"Eli kanlı çeteler üzerinden Müslümanların istikbali karartılmaya çalışıldı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Eylül terör saldırılarından bu yana Müslümanların çok taraflı, çok katmanlı bir saldırı dalgasıyla yüzleştiğini kaydetti. Eli kanlı çeteler üzerinden Müslümanların istikbalinin karartılmaya çalışıldığını, hak ve hürriyetlerinin gasp edilmek istendiğini gördüklerini aktardı.
“İslam karşıtı çevrelere fırsat veriyor”
Erdoğan, "İşte DEAŞ, Boko Haram, Eş Şebab, FETÖ gibi katil sürülerinin terör eylemleri bize zarar vermesinin yanında İslam karşıtı çevrelere dört gözle bekledikleri fırsatı da veriyor. 'Sizin İslam dediğiniz bu mu?' diyorlar. 'Hani Müslüman kan dökmezdi', bunu diyorlar. 'Hani siz barış diniydiniz.' diyorlar. Biz onlara malzeme veriyoruz. Öyleyse bu işi bizim tersine çevirmemiz lazım” dedi.
“Bu örgütlerin hunharca katlettiği veya hayatını kararttığı Müslümanların masumiyeti görmezden gelindiği gibi işlenen vahşi cinayetlerin faturası da dinimize ve Müminlere kesiliyor” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Birçok Batı ülkesi de kendi iç sorunlarını perdelemek için adeta bu ateşe benzin döküyor. Çok temizler ya. Ahlaksızlığın daniskası onlarda, katliamların daniskasını onlar yaptılar, utanmadan, sıkılmadan burada kalkıp fatura kesiyor. Durun bakalım. Geçen bir tanesine söyledim telefonda; 'Siz, (dedim) Cezayir'de 5 milyon insanı katletmediniz mi? Önce bunun hesabını verin. '5 milyon insanı siz Cezayir'de katlettiniz şimdi kalkıyorsun Suriye'yle ilgili bana akıl veriyorsun' dedim. Sadece orada mı? Libya'da yaptınız, Ruanda'da yaptınız. Buralardaki insanları katlettiniz. Bunun hesabını verdiniz mi? Hayır, vermediler ve vermeyecekler de. Bir diğeri bakıyorsun başka ülkede, bir diğeri başka ülkede ama eğer Müslüman olursa bu, Müslümana kestikleri fatura çok ağır. Bunlara bu fırsatı bizim vermememiz lazım. Batı dünyası İslam karşıtlığı üzerinden kendi ideolojisini, kendi hayat biçimini tahkim etmek istiyor. Onu güçlendirmek istiyor. Modern insanın buhranlarına cevap verebilecek yegane din olan İslam, proje mahsulü teröristler üzerinden yaftalanmaya, lekelenmeye çalışılıyor. İşte bunlar, son dönemlerin proje terör örgütleridir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Modern insanın buhranlarına cevap verebilecek yegane din olan İslam, proje mahsulü teröristler üzerinden yaftalanmaya, lekelenmeye çalışılıyor.https://t.co/NXEQ6MMBII pic.twitter.com/P1Pt64hVrJ
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 16 Nisan 2018
"Müslümanlara ve mültecilere yönelik saldırılar sıradan hale gelmiştir"
Dünyanın birçok ülkesinde kültürel ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve Müslüman karşıtlığı gibi hastalıkların yayılmasının, Neonazi partilerin iktidara ortak olacak konuma gelmesinin nedenin bu olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün demokrasi ve hukuk havariliği yapan birçok devlette Müslümanlara ve mültecilere yönelik saldırılar sıradan hale gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Demokrasi ve hukuk havariliği yapan birçok devlette, Müslümanlara yönelik saldırılar sıradan hale gelmiştir. Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa'da bu saldırılar devam ediyor.https://t.co/NXEQ6MMBII pic.twitter.com/Sw3NLz0yO3
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 16 Nisan 2018
Müslümanların iş yerleri, evleri, ibadethaneleri, hemen her gün ırkçıların ve faşist grupların hedefi oluyor ve bunun en önemli şu anda zemini de işte Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa. Şimdi buralarda bunlar devam ediyor. Müslüman kadınlar, sırf başörtüsü taktıkları için sokakta, çarşıda, iş yerlerinde tacize uğruyor.
Bunun da en önemli örneği Fransa. Sadece o mu? Başörtüsüyle kalmıyor, bunun yanında bunlar insanları da ayırıyorlar. Mesela Fransa, Romanları Fransa'dan derdest etti. Hani sen Avrupa Birliği üyesiydin. Avrupa Birliği müktesebatında sen kalkıp da herhangi bir ırka mensup olanı derdest edebilir misin? Ülkenden, topraklarından atabilir misin? Atamazsın ama bunlar Romanlara karşı bunu uyguladı. Peki bizde böyle bir şey var mı? Ben Romanlarla iç içeyim. Onların içinde doğdum, onların içinde büyüdüm, onların içinden Milletvekili oldum, Belediye Başkanı oldum, Başbakan oldum, Cumhurbaşkanı oldum. İşte onlar Roman. Bu incelikleri bizim yakalamamız lazım ve dinimizi bu örneklerle de bizim güçlendirmemiz lazım. Çünkü bizim dinimizde ayrım yok ve biz bunları da yapmadık. Adı Ahmet, Muhammet, Ali, Mustafa olanların resmi kurumlarda ve özel sektörde iş bulma imkanları kısıtlanıyor Batı'da. Müslüman çocukların hiç olmadık bahanelerle eğitim öğretim hakları elinden alınıyor."
Hazreti Muhammed'in bir hadisinde "Öyle bir zaman gelecek ki dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı davranıp Müslümanca yaşayan kimse avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır." dediğini ifade eden Erdoğan, "Bilhassa Müslüman azınlıklar, Resulü Ekrem Efendimizin (S.A.V.) bu tasvirini andıran baskılara ve zulümlere maruz kalmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
“Müslüman oldukları için katledilen yüz binlerce kişi var”
Erdoğan, sırf Müslüman oldukları için katledilen, evlerinden, yurtlarından kovulan yüz binlerce Müslüman bulunduğunu söyledi.
Birçok yerde etnik ve dini kimliğinden dolayı şiddet gören, eziyet çeken milyonlarca kardeşleri olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"O Arakan'daki kardeşlerimizin, o yaşamları... Daha bir hafta önce durumlarını öğreneyim istedim; maalesef hala 600 bin, Bangladeş'te ciddi sıkıntılar içerisinde yaşıyorlar ve tabii yapmak istediğiniz yardımı vesaire bunları da yapamıyorsunuz. Diyoruz ki oralara da ulaşalım, oralara da bir şeyler yapalım. Bakıyorsunuz onların da kendilerine has mazeretleri var. Misyonerler tarafından din değiştirilmeye zorlanan, evlatları kendilerinden koparılan 10 milyonlarca Müslüman bulunuyor. Kardeşlerim; sizler dünyanın farklı köşelerinde yaşayan Müslüman kardeşlerim olarak, Müslüman azınlıklar olarak bu sorunların ekseriyetini bizzat tecrübe ediyorsunuz. Sizler bulunduğunuz ülkelerde İslam karşıtı dalgaya doğrudan muhatap olan herkesten önce göğüsleyen insanlarsınız. Bu süreçte sizlerin duruşu, tavrı ve mücadelesi çok önemli. Bakınız giderek kötüleşen bu tablo karşısında Müslümanlar olarak bize düşen görev bellidir. Biz asla saldırılar karşısında sinemez, kendi kabuğumuza çekilemeyiz."
"Bizim tuzağa düşmememiz gerekiyor"
Müslümanların başka din mensuplarıyla bir arada barış içinde yaşama probleminin hiçbir zaman olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Endülüs'ten İstanbul'a, Şam'dan Kahire'ye, Timbuktu'ya, Kudüs'e kadar kadim İslam beldelerinin tamamı, farklı inançlara ev sahipliği yapmıştır. Bu ara ben muhtarlardan grup grup İspanya'ya gönderiyorum. Dün akşam bir yerdeydim. Oraya giden muhtarlarımızdan biri yanıma geldi, 'Cumhurbaşkanım, siz bizi iyi ki Endülüs'e gönderdiniz. 'Hayırdır', dedim. 'Sizin anlattığınız kadar ben birçok şeyi orada öğrendim ama bir şeyi çok farklı öğrendim'. Nedir? 'Ben, Başkanım yeniden doğdum' dedi. Hani kubbenin etrafında yazıyor ya 'La galibe illallah'. Hakikaten gezmek, buraları görmek, yeniden doğmak, yeniden yaşamak ve bunu tüm buradaki temsilci kardeşlerim, ülkelerinden grupları, grup grup İstanbul'a, Kudüs'e, Endülüs'e buralara göndererek, her şey okumakla bitmiyor. Hani okumak, gezmek, görmek, bunlar hepsi birbirinin mütemmimi.
Birileri bizi hep gettolara hapsetmeye alışsa da bizim tuzağa düşmememiz gerekiyor, vesselam. Bize kurulan kumpası dağıtmamız için öncelikle böyle olduğu gibi bir araya gelmeli, imanımızı tazelemeliyiz. Diyaloğumuzu artırmalı, iş birliğimizi daha da güçlendirmeliyiz. Proje sahiplerinin bilhassa gençlerimizi çekmek istediği o pasifizim veya şiddet ikilemine kesinlikle düşmemeliyiz. Ne haklarımızdan vazgeçeceğiz ne toplumdan kopacağız ne de meydanı hukuk ve ahlak tanımazlara bırakacağız. Meşruiyetten sapmadan elimizdeki tüm imkanlarla haklarımızı korumanın mücadelesini vereceğiz. Tecrübelerimizden istifade edecek, kendimizi her konuda geliştirecek, siyaset, eğitim öğretim, ticaret ve kültür alanında söz sahibi, etki sahibi olmanın yollarını arayacağız." ifadelerini kullandı.
"Milliyetini bilmek ve kavmiyetçilik arasında ince bir ayrım vardır"
Etnik ve kültürel farklılıkların, kardeşlik hukukunu zedelemesine, müstebitlerin elinde fitne aracına dönüşmesine müsaade etmemeleri gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Milletini, milliyetini bilmek ile kavmiyetçilik yapmak arasında ince ama derin bir ayrım vardır. Her kim etnik aidiyetini dini kimliğinin önüne koyuyorsa o asabiyeti cahiliye, yani kavmiyetçilik hastalığına yakalanmış bir kişi demektir. Çünkü biz, Türk, Arap, Acem, Afrikalı, Peştun, Somali, Malay, Hindli, Kürt olmaktan önce Müslümanız. Bu kimliklerin tamamı İslam kardeşliğimizin karşıtı, alternatifi değil tamamlayıcısı, mütemmim cüzüdür. Biz, inancımız gereği yaradılanı yaratandan ötürü severiz. Biz, insanı insan olduğu için, eşrefi mahlukat olduğu için severiz." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hazreti Muhammed'in de Veda Hutbesi'nde, "Ne Arap'ın Arap olmayana ne de Arap olmayanın Arap olana üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak takva iledir." dediğini hatırlatarak, "Müslüman ortak paydasında buluşmaktan, birbirimizi Allah için, onun rızası için sevmekten başka bir çıkış yolumuz yoktur. Bu temel düsturları hayata geçirdiğimiz taktirde hem kendi aramızda birlik ve beraberliğimizi perçinleyeceğimize hem de küresel planda çok daha güçlü bir konuma geleceğimize inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Müslümanın adeta bir pergel gibi, ayağının birini kendi toplumuna, kendi meselelerine sabitleyen, diğeriyle de dünyayı dolaşan insan demek olduğunu vurguladı.
"Kudüs'ün hakkını canımız pahasına savunmak zorundayız"
Müslümanların inançta 1,7-1,8 milyarlık İslam dünyasının, yaradılışta ise 7 milyarlık insanlık aleminin bir parçası olduğunu söyledi.
Müslümanların, ümmetin bir ferdi olarak şahsıyla, ailesiyle ve komşularıyla beraber milyarlarca kişinin de mesuliyetini taşıdığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bizler Suriyeli mazlumların, açlıktan ve hastalıktan kırılan Yemenli çocukların, Filistinli yetimlerin, hepsinin hukukunu da korumakla mükellefiz. Bizler İslam ümmetinin harim-i ismeti, namusu, gözbebeği olan Kudüs'ün hakkını canımız pahasına savunmak zorundayız. Kendi sorunlarımızla ilgilenirken kardeşlerimizin sıkıntılarına bigane kalamayız.
Müslümanların kanı, canı ve hayatı söz konusu olduğunda sergilenen çifte standart karşısında bizim sahada olmamız gerekiyor. Batılı güçlerin işin ucu çıkarlarına dokununca neler yaptıklarını, ortalığı nasıl ayağa kaldırdıklarını hepimiz görüyoruz. Mesele petrol, altın, elmas, pazar payı olunca kan kokusu almış köpek balığı gibi binlerce kilometre öteden koşup geldiklerini de biz çok iyi biliyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı ülkelerin Filistin'deki katliamlara, Arakan'daki soykırıma, Suriye'de yüz binlerce masumun hayatına mal olan zulme nasıl sırtlarını döndüklerinin de farkında olduklarını ifade ederek, burada sorunun sadece Müslümanların feryatlarına kulak tıkamak da olmadığını, asıl meselenin, bu ülkelerin insani krizleri, çatışma ve iç savaşları engellemek yerine, fırsata çevirme gayretleri olduğunu söyledi.
"Asıl mesele bir ülkenin kaynaklarına çökme"
Asıl meselenin, DEAŞ bahanesiyle bir ülkenin kaynaklarına çökme, bunun için yeni terör örgütlerini palazlandırma düşüncesi olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"BM Güvenlik Konseyi gibi kağıt üzerindeki görevi, küresel istikrarı sağlamak olan kurumların, barış ve güvenliğin önünde en büyük engele dönüşmeleri de bir başka sorundur. Onun için ne zamandan beri BM Güvenlik Konseyi'nin, BM'nin reforme edilmesi gereğini, bunun için konuşuyoruz. Dünya 5'ten büyük derken, bunun için söylüyoruz. Ama gel gör ki Müslüman ülkelerin liderleri dahi dünya 5'ten büyüktür tezini hala kavramış, anlamış değil. Çünkü köleleştirme politikalarına onlar da alıştılar.
Konuşuyoruz; 'Doğru söylüyorsun, haklısın'... O zaman çıkışımızı yapalım. Yoksa bu iş çözülmeyecek. Bir ülkenin iki dudağının arasındasın. 'Hayır' dedi mi, bitti iş. 'Evet' dedi mi, bitti iş. Ne istiyorlarsa onlar yapıyor. Tamam da artık dünya, 2. Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşamıyor. Şimdi bizim yeni dünya kurmamız lazım. Öyleyse terörle mücadelemizden sınır ötesi operasyonlara kadar pek çok konuda dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerin riyakarlığıyla karşılaşmaya devam ediyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörle mücadelemizden, sınır ötesi operasyonlara kadar dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerin riyakarlığıyla karşılaşmaya maalesef devam ediyoruz.https://t.co/NXEQ6MMBII pic.twitter.com/ivEYzB9EUR
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 16 Nisan 2018
"Örgütün harf oyunlarına kurban edilmeye çalışılıyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi 251 vatandaşı şehit eden, 2 bin 193 kişiyi de yaralayan FETÖ'ye yönelik tedbirlerin, batı ülkeleri tarafından sürekli eleştiri konusu olduğunu dile getirerek, 34 yıldır yaklaşık 50 bin vatandaşı katleden PKK'ya karşı yürüttükleri mücadelede yapılan fedakarlıkların aynı şekilde örgütün harf oyunlarına kurban edilmeye çalışıldığını söyledi.
Aynı çevrelerin, İsrail'in Gazze sınırında katlettiği gençler karşısında tek bir kelime dahi etmediğini anlatan Erdoğan, "13-14 yaşında, hatta daha küçük kız ve kemiğini orada kayalara vurarak o çocuğu bağırtıyor, ölümle karşı karşıya getiriyor. 20 İsrail askeri bakıyorsun 14 yaşında bir yavrumuzu alıyor aralarına, sürüklüye sürüklüye getiriyor. Dünya bunları görüyor. Dünya bunları görüyor ama bunların karşısında bir tavır var mı? Yok. Ondan sonra İsrail ile ilgili bir laf söylediğin zaman 'İsrail'e çok sataşıyor.' Ne yapacağız? Susacak mıyız? Ya elimizle ya dilimizle ya da kalbimizle buğuz edeceğiz."
"Müslüman hak ve adaletin tecellisi için çalışmak zorundadır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, meşru mücadele sebebiyle kendilerini kıyasıya eleştirenlerin Filistinlilerin kameraların önünde kurşuna dizilmesine ses çıkarmadığına dikkati çekerek, "Ülkemizi kimi hırsızlık, kimi gasp, kimi terör suçundan hapse atılan sözde gazeteciler üzerinden suçlayanlar, tek suçu İsrail'in katliamlarını belgelemek olan gazetecilerin infaz edilmesine adeta alkış tutuyorlar. İslam ülkelerini azınlık hakları konusunda sıkıştıranlar, birçok Afrika ve Asya ülkesinde Müslüman azınlıklara yönelik etnik temizlik faaliyetlerini görmüyorlar. Bu riyakarlıkların, bizi yolumuzdan ve haklı mücadelemizden alıkoymasına izin veremeyiz. Müslüman, i'lay-ı kelimetullah için tüm dünyada hak ve adaletin tecellisi için çalışmak zorundadır." diye konuştu.
Zaferle değil, seferle, Hak'ın sancağını en yükseğe taşımakla mükellef olduklarını dile getiren Erdoğan, bu yolculukta en büyük kuvvet kaynağının bu kardeşlik olduğunu söyledi.
Erdoğan, Müslümanların emrolundukları gibi olursa Allah'ın inayetiyle önlerinde durabilecek hiçbir fani güç olmadığını belirterek, kalpleri, hedefleri, inançları, umut ve sevdaları bir olan topluluğun aşamayacağı bir engel bulunmadığını kaydetti.
Bir ülkede azınlıkta bulunmanın asla bir avantaj ve dezavantaj olmadığını vurgulayan Erdoğan, "İnançlı topluluklar olarak o ellerinde bombalar, şunlar, bunlar neler olursa olsun Allah'ın izniyle bunların hepsi aşılır. Tarihte de sayıca nice az ama örgütlü topluluk kendisinden katbekat üstün topluluğa hakim olmuş, onları yönetmiştir." dedi.
Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy'un "Girmeden tefrika bir millete düşman giremez/Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez" dizelerini seslendirerek, meselenin bir ve beraber olmak, kenetlenmek olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, asıl gücün nitelikte olduğunu vurgulayarak, bu zirvenin Müslüman azınlıklar açısından uhuvvet ve dayanışma ikliminin güçlenmesine vesile olacağını düşündüğünü, katılımcıların dört gün sonra çok daha güçlü ve çok daha ümitvar biçimde ayrılacağına inandığını dile getirdi.
Kaynak: AA