Orta Doğu son dönemlerin en sıcak gecelerinden birini yaşadı. Herkes İsrail’in Lübnan’a yönelik kara saldırısına odaklanmışken İran’dan ateşlenen füzeler gökyüzünü kapladı.
Her ne kadar çoğunluk için sürpriz olsa da saldırıdan kısa süre önce ABD medyasında dikkate değer bazı açıklamalar vardı.
İran’ın İsrail’e yönelik balistik füze saldırısı için hazırlık yaptığı bilgisini ABD’nin medyaya servis etmesi elbette boşuna değildi.
Hatta bu bilgiyi herkesten önce İsrail ile paylaşmış olması ihtimali de elbette çok yüksekti. Bunun neden önemli olduğuna geleceğiz ancak öncesinde saldırıya ilişkin genel bir çerçeve çizelim.
İsrail’in neredeyse her noktasında çalan sirenler çok sayıda füzenin ülkeye geldiğinin bir göstergesiydi. Binlerce İsrailli aynı anda sığınaklara indi.
İran’dan ateşlenen füzelerin İsrail’e bu kadar hızlı ulaşması sürprizdi. Sonrasında gökyüzü bir anda füzeler ve onları engellemeye çalışan karşı sistemlerle dolup taştı.
Ateşlenen füze sayısı kaynaklara farklı yansıdı. Ancak genel kanı 200’e yakın olduğu yönünde. Bu füzelerin bir kısmı İsrail sistemlerince engellendi. Bir kısmı şehirlere ve kritik bazı tesislere düştü.
İran’a göre bir doğalgaz tesisi ve İsrail F-35’lerinin ana üslerinden biri olan Nevatim Hava Üssü vuruldu. Bu iddia İsrail tarafından yalanlandı. Şurası net ki uydu fotoğrafları gelmeden iki tarafın yaptığı açıklamalara da çekimser yaklaşmak gerek.
İran’ın ateşlediği füzelerin çoğu ABD tarafından henüz havadayken etkisiz hale getirildi. Irak ve Ürdün’deki bataryalar ile hava unsurlarının kullanıldığını biliyoruz. ABD, deniz kuvvetlerinin de aktif çalıştığını söyledi. Washington yönetimi çok sayıda gelişmiş sensör, sistem ve bunlarla koordineli çalışan hava savunma füzeleriyle İsrail’in yanında yer aldı.
Savunma Sanayii Kadir Doğan’a ilk olarak bunu sorduk. Çünkü bir yerleri vurmak kadar istediğinde aşabildiğini göstermek de çok kritik. Önce İsrail’in sistemlerine dair genel bir çerçeve çiziyor Doğan. Katmanlı bir hava savunma sistemi olduğunu söylüyor. Füzeler gökyüzünde görülünce herkes ‘Demir Kubbe’ konuştu. Bunu ‘yanlış yere bakmak’ olarak tanımlıyor.
“Demir Kubbe, İsrail’in katmanlı hava savunmasının en alt katmanı. Balistik füzeyi durdurmak onun görevi değil. İran bu kez balistik füzeler kullandı.” bilgisini paylaşıp, devam ediyor:
“Balistik füzeler için İsrail’in elinde Arrow var. Ayrıca Davud’un Sapanı (David’s Sling) ve ABD yapımı Patriot’lar da İsrail’in hava kalkanı içinde yer alıyor. Tel Aviv, maliyet etkin bir sistemle ilerliyor. Boş bir araziye ya da can kaybına yol açmayacak noktaya düşecek düşman füzeleri öncelikli olmuyor. Ana hedef; yerleşim yerleri, askeri noktalar ve stratejik konumları korumak.
İran’ın füze saldırısında ikisi de var. Yerleşim yerlerine ya da stratejik noktalara düşen füzeler de var boş araziye gidenler de. Balistik füzeyi çok erkenden teşhis edip karşı hamle yapmanız lazım. ABD desteği ile İsrail bunu büyük oranda yapabilmiş. Ama tam anlamıyla başardı demek yanlış olur.
Çok sayıda füzenin İsrail hava savunmasını aştığını gördük. Zaten Arrow ya da Patriot gibi sistemlerin balistik füzelere karşı tek başlarına başarı oranlarının yüzde 40 ila 60 arasında olduğunu da unutmamak gerek.
Ancak ‘isabet’ kısmını da unutmamak gerek. İran’ın nereleri hedeflediğini ve nereyi vurduğunu bilmiyoruz. Bu nedenle isabet oranı hakkında da net bir şey söylemek mümkün değil.”
Madalyonun İran yüzünü de çeviriyor Kadir Doğan. Tahran yönetiminin neredeyse 50 yıldır ilmik ilmik dokumaya çalıştığı bir yapının son dönemlerde çok ciddi darbeler aldığını söylüyor. İran’ın Irak, Suriye, Lübnan’ı da içine alan eksendeki tüm varlıklarının tehdit altında olduğuna dikkat çekiyor.
“Son olaylardan sonra İran’ın etkinliği ve caydırıcılığı ciddi tehdit altına girdi.” diyor Doğan. Bir şekilde karşılık vermek zorunda olduklarına işaret edip, “Aldıkları hasarı göz önünde bulundurunca verebilecekleri cevap bu kadarla mı sınırlı olmalı sorusunu sormamız gerek.” ifadesini kullanıyor.
Belki de en kritik soru bu. Kadir Doğan’a göre eğer bu sorunun yanıtını görebilirsek İran’ın saldırısını da anlamlandırmak mümkün olacak. Biraz daha açmasını istiyoruz. Şu yanıtı veriyor:
“İsrail’den ciddi bir misilleme görmezsek bu saldırıyı ABD’nin koordinasyonunda İran’ın meşru müdafaa hakkını kullanması olarak yorumlayacağım. Ama İsrail çok sert bir yanıt verirse o zaman İran’ın hava saldırısını hem içeriye hem dışarıya bir mesajı olarak okuyacağım.
Ürdün ve Irak’ta ABD güçlerince yok edilen füzelerin çeşidi bilmiyoruz. Balistik bir yörünge izlemeyen seyir füzeleri ya da insansız kamikaze araçları olabilir. İran Nisan 2024’teki saldırısında görece çok yavaş ve aynı düzlemde hareket eden araçlar kullanmıştı.
Ancak bu kez son derece hızlı şekilde İsrail’e ulaşan balistik füzeleri ateşledi. Geride kalan parçalardan anladığımız kadarıyla Hayber Şekan füzesi de kullanılmış. İran’ın iddiasına göre 1600 km menzili ve 500 kg harp başlığı var. Katı yakıtla çalışan orta menzilli bir balistik füze.
Tahran’ın elinde çok farklı füzeler olduğunu biliyoruz. Ancak bir şeye sahip olmakla onu kullanabilmek arasında ciddi bir fark var. İran şimdilik çok sınırlı bir cevap verdi.”
Son cümleyi Türkiye’ye ayırıyor Kadir Doğan. Etrafımızda yaşananlara dikkat çekip, Ankara’nın son yıllarda özellikle füze ve elektronik harp teknolojilerine yoğunlaşmasının ne denli isabetli olduğunu vurguluyor.
“Eğer mahallenizde elinde silah olan ve önüne gelene kabadayılık yapan bir haydut varsa sizin kapınızı doğrudan ya da dolaylı çalması çok muhtemel. Hayduta size bulaşması halinde ağzının payını vereceğinizi göstermeniz gerekir. Türkiye’nin özellikle balistik füze noktasında üretim sayısını çok hızlı bir şekilde artırması gerekiyor.” diyerek sözlerini tamamlıyor.