Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50'nci yıl dönümü nedeniyle AA muhabirine yaptığı açıklamada, harekat sonrasında yaşanan ABD ambargolarının, yerli savunma sanayi üretimini stratejik hale getiren arayışlar döneminin fitilini ateşlediğini söyledi.
Harekat ile Türkiye'nin güvenliği ve çıkarları açısından savunma sanayinin ne kadar hayati bir önemi haiz olduğunun kanıtlandığına işaret eden Görgün, şu ifadeleri kullandı:
"Türlü sıkıntıları da beraberinde getiren bu ambargolar, ülkemizin bağımsız bir güvenlik politikası uygulayabilmesi için yegane yolun yerli ve milli bir savunma sanayini geliştirmek olduğunu ortaya koymuştur. 1973 yılında kurulan Türk Uçak Sanayi Anonim Ortaklığı (TUSAŞ) ve sonrasında ASELSAN (1975) ve HAVELSAN (1982) gibi şirketlerin kurulması ile savunma sanayine önemli yatırımlar yapılmıştır."
Görgün, 1980'li yılların başında silahlı kuvvetlerin ihtiyaçlarının, yurt içi imkanların azami şekilde kullanılarak karşılanması ve modernizasyonunun sağlanması amacıyla, çağdaş teknolojiye dayalı milli bir savunma sanayinin kurulmasının öncelikli hedef olarak belirlendiğini bildirdi.
Görgün, şunları kaydetti:
"Kıbrıs Barış Harekatı, ülkemizde milli bir savunma sanayisinin gelişmesi gerektiği kanaatinin mutlaklaşması ve bazı kritik adımların atılması anlamında bir dönüm noktası oldu. Savunma sanayisinde 1974'lere kadar devam eden hazır alım dönemi 1990'larda son bularak yerini ortak üretim aşamasına bırakmıştır. Savunma sanayimizin bugünkü geldiği noktadan geriye doğru baktığımızda bütüncül savunma sanayi politikaları geliştirmenin önemli dönüm noktalarından birinin Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının (SAGEB) 1985'te kurulması olduğunu söyleyebiliriz."
Harekat sonrasında, 1987'de, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ile kamuya ait veya kamu iştiraki olan pek çok savunma sanayi şirketinin ortaya çıktığını anımsatan Görgün, bugün hızlı biçimde gelişen yerli savunma teknolojilerinin tohumlarının bu vesileyle atıldığına işaret etti.
Görgün, savunma sanayisinin ihtiyaçlarının, 1990'a kadar çoğunlukla yurt dışından hazır alımlarla karşılanmaya çalışıldığını belirterek, üstlenilen görevler ve belirlenen politika doğrultusunda 1990-2000 döneminde savunma sanayisi ihtiyaçlarının tedarikinin hazır alımdan ortak üretime doğru değişiklik gösterdiğini söyledi.
Projelerde, özellikle 2000'li yıllardan itibaren, yurt içi geliştirme modeline ağırlık verilerek, ülkede milli kaynakları esas alan modern bir savunma sanayisinin teşkil edildiğinin altını çizen Görgün, "Ülkemiz savunma ve güvenlik sistemleri envanterine yurt içinde tasarımı yapılan ürünler girmeye başlamıştır. Bu süreçte, savunma sanayimiz tasarıma dayalı üretim ağırlıklı bir yapıya dönüşmüş, ülkemizin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının yurt içi firmalarımız tarafından yurt içi geliştirme ve üretim modeli esas alınarak karşılanması milli bir politika olarak benimsenmiştir." dedi.
Söz konusu politikayla hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve kolluk kuvvetlerinin modernizasyonunda hem de savunma sanayisinin geliştirilmesinde ve ihtiyaçlara çözümler sunabilmesi noktasında olumlu sonuçlar elde edildiğini anlatan Görgün, "Hazır alımdan temel ve ileri teknolojilere geçiş sürecinde ülkemizin savunma sanayisi kabiliyetleri değerlendirilmiş, geliştirilmiş ve sektördeki firmalarımızın yetkinlikleri çerçevesinde savunma sanayisi projelerinde görev almaları sağlanmıştır." diye konuştu.
Görgün, 2004'te Savunma Sanayii İcra Komitesinde (SSİK) alınan kararlarla ihtiyaç duyulan ürünlerin milli imkanlarla yurt içinde mümkün olan en yüksek yerlilik oranıyla geliştirilmesi ve üretilmesine karar verildiğini hatırlatarak, bu dönemde başlatılan projelerin meyvelerini verdiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ortaya koyulan siyasi iradenin sektörün etkin yönetimi ile önemli çıktılar elde edilmesine vesile olduğuna işaret eden Görgün, şu değerlendirmede bulundu:
"Türk savunma sanayisinin yerli ve milli karaktere bürünerek ilerlemesi açısından da birçok önemli sonuç üretilmiştir. Günümüzde savunma sanayimiz, sunduğu milli ve bağımsız teknolojilerle, ülkemizin daha güvenli ve çevresinin de daha istikrarlı bir kuşağa dönüşmesinde önemli katkılara sahip olup, ekonomik alandaki katkıları da ülkemiz refahına doğrudan yansımaktadır."