Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, ülkenin zor günler yaşadığını ama bu zor günlerin aşılacağı konusunda en ufak bir endişe duymadığını çünkü Türkiye'nin güçlü bir ülke olduğunu dile getirdi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuşuyor. https://t.co/pHFkcio0KR
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) October 13, 2020
Kılıçdaroğlu, Ankara'nın başkent oluşunun 97. yıl dönümünü kutladı.
"Ermenistan'ın, işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi gerekiyor"
Azerbaycan'dan hoş haberler gelmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, toprakları işgal altında olan bir devletin, mücadele verdiğini anımsattı.
Dünyanın bütün demokratlarının, bu haklı talebin yanında konumlanması gerektiğinin altını çizen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu toprakların işgalden kurtulması lazım. Sayın Aliyev 'ben savaşacağım' demiyor. 'İşgal ettikleri topraklardan ayrılırlarsa bir sorunumuz yok; Ermeni halkıyla bir sorunumuz yok; bu işgalden topraklarımızı kurtarmak durumundayız' diyor. Haklı mı? Haklı, evrensel hukuka uygun, insan haklarına uygun. Dolayısıyla daha fazla kan akmaması için Ermenistan'ın, işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi gerekiyor. Başka bir şey yapıyorlar, sivilleri bombalıyorlar. Bir insanlık suçu, bir terör suçu. Masum insanları öldürmek asla ve asla insan olan hiç kimsenin kabul edemeyeceği bir tablodur.
"Masada neden Türkiye yok?"
Rusya'da masa kuruldu. Ermenistan ve Azerbaycan oradaydı ama Türkiye masada yoktu. Madem ki biz bu sorunu kendi sorunumuz olarak görüyoruz, bu sorunun çözümüyle ilgili her türlü katkıyı yapmaya hazırız, o masada niye Türkiye yok? Bunu da bütün vatandaşlarımızın hafızalarının bir yerinde tutmalarını isterim."
"Milli mücadele gibi görüyoruz"
Kılıçdaroğlu, 10 Ekim Cumartesi sabahı Ankara Garı'na gittiklerini, 5 yıl önce bombaların patladığı yere karanfiller koyduklarını anlatarak, "En büyük terör olaylarından birisiydi. Barış, dostluk, kardeşlik isteyen bir kitleye iki canlı bomba müdahale etti, 101 vatandaşımız hayatını kaybetti." dedi.
Hala olayın bütün boyutlarıyla aydınlığa kavuşmadığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, "Terör kimden, nereden gelirse gelsin, kaynağı ne olursa olsun, terörü bir insanlık suçu olarak görüyoruz ve teröre karşı mücadeleyi de bir milli mücadele gibi görüyoruz." diye konuştu.
Terör tanımıyla ilgili kendileri ile diğerleri arasında temel bir fark olduğunu belirten Kemal Kılıçdaroğlu, "Biz insanların düşüncelerine saygı gösteririz. Terörist, eline silah alıp masum insanları öldürüyorsa teröristtir, dünyanın her yerinde teröristtir. İnsanların düşüncelerine, inançlarına, kimliklerine saygı göstereceğiz ama terör; 'dur kardeşim...' teröre asla izin vermeyiz. Bu mücadeleyi bir milli mücadele, bir toplumsal mücadele haline dönüştürdüğümüz zaman Türkiye terörden arınmış olur. Dolayısıyla bu terör olayının kimden, nereden, nasıl kaynaklandığının bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarılması devleti yönetenlerin görevidir. Teröre karşıysanız, bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarın." değerlendirmesini yaptı.
Bahçeli'ye Uygur Türkleri cevabı
Kılıçdaroğlu, Uygur Türkleri konusunda Devlet Bahçeli'nin kendisini eleştiren sözlerine de yanıt verdi.
Kılıçdaroğlu, "Sadece Uygur Türkleri için değil, dünyanın neresinde bir halk zalim bir uygulama ile karşılaşıyorsa biz burada bir haksızlık var deriz. Bizim işimiz reklam değil, bize bu konuda ders veremez. " dedi.
Hatay yangınlarına tepki
Kılıçdaroğlu, ağaçları, tabiatı, insanları, bütün canlıları, kainatı, bütün ekosistemi sevdiklerini ve gelecek nesillerin güzel bir ekosistem içerisinde doğma ve yaşama hakkına sahip olduklarını belirtti.
Yerinde duran ve hareket etmeyen bir ağacı yakmanın en büyük günah olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Hele bir ormanı, oradaki canlıları, kaplumbağaları, kuşları, sürüngenleri yakmak... Hangi vicdan, hangi ahlak kabul eder bunu. Efendim teröristler yaktı. Zaten yakan teröristtir. Ormanı yakan insanın, bir insanı öldürmekten ne farkı var? O nedenle bu konuda daha dikkatli davranmak zorundayız. Yeşil ekonomi diyor bütün dünya. Doğayı, insanlığı, bütün kainatı korumak için biz bunu yapıyoruz. Bu mücadelemizi de kararlılıkla sürdüreceğiz." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, bir ekonomik buhran yaşandığını, milyonlarca gencin işsiz olduğunu, esnafın doğru dürüst siftah yapamadığını, emeklinin aylığı ile geçinemediğini, çöp konteynerlerinden yüz binlerce kişinin pazar artıklarıyla geçinmeye çalıştığını, devleti yöneten kişinin de çıkıp "Yoksullukta sabredin." dediğini savundu. Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Beyefendi sen niye sabretmiyorsun? Hak talebinde bulunma diyor sana. Ben yönetiyorum, ben asarım, ben keserim, şimdi sıra sende, sen sabredeceksin. 'Açım.' Açlıkla sabredeceksin. 'Yoksulum.' Yoksullukta sabredeceksin. 'İşsizim.' İşsizlikte sabredeceksin. Beyefendi sen bir sabır gösteriyor musun? Sen nerede sabır gösteriyorsun? Senin bir elin yağda bir elin balda. Yazlık sarayların var, kışlık sarayların var, uçan sarayların var. Bütün bunların yükünü sabredin dediğin vatandaş çekiyor. Boğazındaki lokmayı vergi diye alıyorsun. Aldığın vergiyi de onun için değil, yandaşın için harcıyorsun. Allah kimseyi kibirli yapmasın."
"Baştaki kibirli olunca yöneten kadronun tamamında kibir, paçalarından akıyor." diyen Kılıçdaroğlu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un, "Son iki yılda emeklilerimize toplam 674,5 milyar liralık aylık ödemesi gerçekleştirdik." dediğini aktardı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Emekliye 674,5 milyar lira aylık vermişler, bunu da bir övünç meselesi olarak, 'Bak lütfettim, senin aylığını vermeyebilirdim ama iki yılda sana bu kadar para verdim, öp başına koy.' diyor. Sen bu emeklinin hangi koşullarda emekli olduğunu biliyor musun? Kaç yıl çalıştığını, ne kadar emek harcadığını, devlete ne kadar vergi ödediğini, SGK'ye ne kadar prim ödediğini biliyor musun, o primlerini senin nasıl çar çur ettiğini biliyor musun? Şimdi lütfetmiş, ben sana emekli aylığı veriyorum demiş. Şu kepazeliğe bir bakın. Şu inceliğe bir bakın ve bunlar devleti yönetiyorlar. Bütün emekli kardeşlerime seslenmek isterim: Senin hakkını, senin yıllar yılı ödediğin paranı, sana verirken bile, 'Ben sana para veriyorum bana oy ver.' diyor. Akla bakın. Bunu yaparken büyük müteahhitlere, beşli çeteye dolar bazında verdikleri ihalelerin paralarını tıkır tıkır dolar üzerinden ödüyorlar. Onlar sabah akşam dua ediyorlar, dolar biraz daha yükselsin, ne kadar yükselirse emekli, esnaf, çiftçi, asgari ücretli o kadar ezilecek, onlar da para kazanacaklar."
"Devletin orta direği yok şu anda"
Geçen grup toplantısında esnaf için saydığı 17 maddeyi hatırlatan Kılıçdaroğlu, hiç kimsenin kendisini sahipsiz sanmamasını, bu ülkenin, bayrağın sahibinin bulunduğunu, onun adının da CHP olduğunu savundu.
Kemal Kılıçdaroğlu, esnafın sorunlarının çözümü için saydıkları 17 maddenin hiçbirisinin hayata geçirilmediğini ifade ederek "'Esnaf mı, mühim değil.' diyorlar. 'Zaten esnafı gözden çıkardık.' diyorlar. Devletin orta direği yok şu anda. Ama kendi yandaşlarına desteğe sonuna kadar devam." şeklinde konuştu.
Devletin yakın zamanda 9 milyar 800 milyon liralık bir ihaleye çıktığını, sen bu işi yapacaksın denilerek ihalenin bir kişiye verildiğini savunan Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"9 Ekim 2020'de Resmi Gazete'de bir tablo yayınlandı. Bu tablonun 81. sırasında ihale verdikleri inşaata, 9 milyar 449 milyon 995 bin 833 liralık vergi harç muafiyeti getiriyorlar. 9 katrilyonluk ihale veriyorsun, 9 katrilyonluk vergi muafiyeti veriyorsun. Çayın taşı ile çayın kuşunu vuruyorsun. Hiçbir zaman, masraf yapmasına gerek yok, devlete vergi ödemeyecek. Siz böyle bir düzen gördünüz mü? Böyle bir düzeni yaşadı mı Türkiye Cumhuriyeti Devleti? Esnaf kardeşime soruyorum: Senin kiranı ödemiyor, adama 9 milyarlık ihale veriyor, '9 milyarlık da vergi ödemeyeceksin.' diyor. Ne demektir bu? Sıfır maliyetle işi yapıyor, devletten de ayrıca para alacak. Bu düzen, harami düzenidir. Haramilerin yönettiği bir devlet iflah olmaz. Sormak isterim, AK Parti'ye oy veren kardeşlerime sormak isterim: Sen 9 milyarlık ihale, 9 milyarlık vergi teşviği verilen bir düzeni savunuyorsan sana söyleyecek bir lafım yok, dilenmeye devam. 'Ben bunu kabul etmiyorum.' diyorsan yapacağın bir iş var, 'Yeter artık düşün yakamızdan.' demeniz lazım. Bu milletin yakasından bunların düşmesi lazım."
Hükümetin sadece yandaşlara değil tefecilere de çalıştığını, tefecilere hizmet ettiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, bu ifadelerine karşın kendisini mahkemeye vermelerini istedi. Kılıçdaroğlu, "'Tefecilere hizmet eden hükümet.' dedim. Keşke beni mahkemeye verseler. Rakamları götürüp, hakimin önüne koyup, sende vicdan varsa bak. Bundan daha güzel tefecilere hizmet eden dünyada bir iktidar var mı? Yok." ifadesini kullandı.
Almanya, ABD ve Yunanistan'ın borçlanma karşısında ödediği faiz oranlarını aktaran Kılıçdaroğlu, "Türkiye, 2,5 milyar dolar borçlandı 5 yıl için, 6,4 faiz oranıyla. Hani Almanya bizi kıskanıyordu, hani Yunanistan mahvolmuştu, hani Amerika'da yer yerinden oynamıştı, ne oldu? Hani Türkiye güçlü bir ülkeydi, hani dünya lideriydik biz. Doğru, faiz ödemede dünya lideriyiz. 83 milyonu bir avuç tefeciye teslim etmede dünya lideriyiz. Eğer 83 milyon kişi Londra'daki bir avuç tefeciye mahkum edilmişse, boğazımızdaki lokmayı alıp o tefeciye veriyorlarsa faiz haramdır, faiz günahtır, faiz indirilecek... Peki bu ne? Bu rezalet, kepazelik ne? Kimin parasıyla sen bu borcu alıyorsun ve bu borcu kim ödeyecek?" şeklinde konuştu.
Baro seçimleri
Türkiye'nin temel sorunlarından birisinin demokrasi ve hukukun üstünlüğü olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, ülkede kanunların sayılmadığını, genelge ile kanunun değiştirildiğini savundu. Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Baro seçimi kanuna göre ekim ayında yapılması lazım, genelge çıkardılar 'Seçimleri yapamazsın.' diye. YSK'ye başvurdular, 'Evet yapamazsınız.' diyorlar. Siyasi partilerin kongreleri, toplantıları serbest, il kongreleri serbest. Baro seçimi? Yok kardeşim yasak. Niçin? Saraya kölelik yapan bir kişiyi yerinde tutabilir miyiz, diye. Uğraştılar, didindiler, baskı yaptılar İstanbul'da bir tane baro kurdular. Ankara'da kurmak için kamu avukatlarını zorluyorlar, önlerine dilekçe koyuyorlar. Kamu avukatlarına sesleniyorum: Atacağın her imza hukuka ihanettir, adalete ihanettir, kendi mesleğine ihanettir. Hakkı, hukuku ve adaleti savunacaksak, ben nasıl savunuyorsam, benden daha fazla sen savunacaksın. Bu konuyu da dikkatle izleyeceğiz."