“Bizler aynı kökten, kültürden, dinden geldiğimiz, tarihimizi paylaştığımız Türk topluluklarıyla ve devletleriyle iş birliği yapmak istiyoruz.”
Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın üye, Macaristan ve Türkmenistan’ın gözlemci ülkeler olduğu TDT'nin bu şiarının üye ülkeler tarafından sıklıkla altı çiziliyor. Bu olgu bir temenniden çok daha fazlasını, Türk birliğine duyulan ihtiyacı temsil ediyor.
Türk Konseyi’nin adı Kasım 2021’de İstanbul’da gerçekleşen zirvede “Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)” olarak değiştirildi.
Konsey’in adının Türk Devletleri Teşkilatı olarak değişmesinin ardından birliğin, teşkilat olarak “ilk” zirvesi Özbekistan’ın Semerkant şehrinde düzenleniyor.
Liderler, Türk Medeniyeti için Yeni Dönem: Ortak Kalkınma ve Refaha Doğru” temasıyla 9. Zirve'de toplanıyor. İşte Zirve'nin önemli notları:
Konsey'in Türk Devletleri Teşkilatı ismini almasından sonra Batı ve Doğu medyalarında pek çok analiz yapıldı, değerlendirmeler yer aldı. Bu analizlerde TDT’nin dünya jeopolitiğinin kalbinde yükselen bir güç olduğuna vurgu yapıldı. Diğer ülkelerin bu teşkilatlanmaya yönelik bakış açıları ele alındı.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın önemini, Semerkant Zirvesi’nde alınacak kararları, Özbekistan’ın Teşkilat’taki değeri ve Konsey’den Türk birliğine giden bu süreci Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ve Bayburt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ramin Sadık TRT Haber’e değerlendirdi.
“Her ne olursa olsun Türk halkları iş birliklerini artırmalı”
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, 1991’den itibaren Türk Cumhuriyetleri arasındaki birlik, iş birliği faaliyetlerinin Batılı devletler tarafından “Pantürkist” olarak suçlandığını belirterek, Türk devletlerinin (Türkiye, Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan) bir araya gelerek teşkilat oluşturması, iş birliği yapması diğer ülke ya da örgütlere zarar verme amacı gütmediğine işaret ediyor.
Ahmet Taşağıl, “Her ne olursa olsun, bir dünya gerçeği olarak Türk halkları iş birliklerini artırmalı. Son yıllarda yaşanan olaylar neticesinde de Türklerin arasındaki bağı güçlendirmesi gerektiği görüldü” değerlendirmesinde bulunuyor.
“TDT’nin temeli Türkiye’nin girişimi ile atıldı”
“Türk Devletleri Teşkilatı’nın temeli, Türkiye’nin girişimi ile 1992 yılında Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi’yle atıldı. İlk yıllarda yani 2000 yılından önce, zirveler konusunda pek istenen verimin elde edildiğini söylemek mümkün olmuyor.” diyen Doç. Dr. Ramin Sadık, değerlendirmelerine şöyle devam ediyor.
“Öncelikle Türkiye dışındaki Türk ülkeleri uzun süren Sovyet yönetiminden çıkarak bağımsızlıklarını henüz ilan etmişlerdi. Haliyle eski rejimden kurtulsalar da Rusya’nın girişimiyle oluşan Bağımsız Devletler Topluluğu çatısı altında bulunmanın da verdiği birtakım çekinceleri vardı. Buna rağmen yine de 1993’te Türk ülkeleri arasında ortak kültürel değerlerin ve bağlılığın korunması amacıyla, Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı, TÜRKSOY tesis edilebildi.”
2000 yılından sonraki zirvelerin daha verimli olduğu aşikârdır. Nitekim 2006’da Antalya’da düzenlenen 8’inci zirveden sonra ülke parlamentoları nezdinde iletişimi artırarak diplomatik münasebetlere daha fazla katkı sunulması amacıyla kısa adı “TÜRKPA” olan "Türkçe Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi" tesis edildi.
2009’da Nahçıvan’da düzenlenen dokuzuncu zirvede ise “Türk Keneşi (Konseyi)” oluşumunun faaliyete geçirilmesi, konseyin bayrağının kabulü, akabinde 2018 yılında Macaristan’ın konseye gözlemci, 2019’da Özbekistan’ın tam üye olması Türk ülkeleri arasındaki birlik ve bütünlüğün zenginleştirilmesi açısından oldukça verimli oldu.
“Yeni toplantıdan oldukça sürpriz kararların çıkması, sürpriz olmayacaktır”
Türk Keneşi’nin önemli toplantılar düzenleyerek gerek bölgesinde gerekse de uluslararası arenada giderek daha fazla dikkat çekmesi Kasım 2021’de, Türkmenistan’ın da konseye gözlemci ülke gibi kabulüyle sonuçlandı. Aynı toplantıda konseyin adı da “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirildi ve 2040 Vizyon Belgesi kabul edildi.
Doç Dr. Sadık, bu gelişmelere binaen Semerkant Zirvesi’nin önemine işaret ediyor.
“Semerkant toplantısının önemi çok büyük. Öncelikle bildiğimiz gibi Karabağ savaşı bittikten sonra Türk ülkeleri arasında entegrasyon, ekonomik, askeri ve siyasi irtibatlarla daha sıkı bir şekilde gelişerek devam ediyor. Bu süreç daha da ivmelenecektir, zira Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği güvenlik endişesi ve enerji iş birliği zorunluluğu da Türk ülkelerini bir birine daha fazla yaklaştıracaktır. Dolayısıyla yeni toplantıdan oldukça sürpriz kararların çıkması, sürpriz olmayacaktır.”
“Hazar’ın batısının değil doğusunun da önemli zirvelere ev sahipliği yapacağının sinyalleri verilecek”
Bu yılın başlarında Özbekistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin ‘Yüksek stratejik düzeye yükseltilmesi’ noktasına gelindiği vurgulandı. Diğer yandan Özbekistan’ın Kırgızistan ile sınır tartışmaları da neredeyse nihayete erme noktasına geldi. Karşılıklı arazi değişimi uygulamalarıyla iki ülke arasındaki iletişim üst düzeye çıkarıldı. Azerbaycan-Özbekistan ilişkileri zaten oldukça sıcaktır; Kazakistan ve Türkmenistan ile de son dönemde Özbekistan arasındaki ilişkiler, ortak geçmişe ve bölgesel işbirliğine odaklanmış gelişimine devam ediyor.
Doç. Dr. Ramin Sadık, Özbekistan’ın TDT'ye ilk kez ev sahipliği yapmasını hem jeopolitik hem de siyasi olarak değerlendirdi:
“Toplantının Özbekistan’da düzenlenecek olması, komşu ülkelere de verilen önemli mesajdır. Öncelikle jeopolitik olarak, Özbekistan diğer Türk cumhuriyetleri coğrafyasının tam ortasında, merkezinde yerleşen bir ülkedir. Nüfus olarak Türkiye’den sonra Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ikinci kalabalık nüfusa sahiptir.
Kültürel anlam olarak Özbekistan, Türk tarih, kültür, sanatı açısından da Orta Asya’da en zengin olan Türk ülkesidir. Diğer yandan Semerkant’ta yapılacak toplantı ile artık Türk devletleri arasındaki güçlü entegrasyona giden süreçte sadece Hazar’ın batısının değil, aynı zamanda doğusunun da önemli zirvelere ev sahipliği yapacağının sinyalleri verilecektir. Bence Semerkant’ın seçilmesi konusunda bu gibi hususlar üzerinde durulma ihtimali yüksektir.”
“Birileri kızacak diye Türk Devletleri Teşkilatı’ndan vazgeçecek değiliz”
Türk Devletleri Teşkilatı'nın yarını nasıl olmalı? Soruyu Prof. Dr. Ahmet Taşağıl şöyle yanıtlıyor.
“Türk ülkeleri olarak birbirimize duyduğumuz özlem nedeniyle duyguyla bağlıyız şu an. 90’lı yıllardan itibaren Türk birliği adına pek çok adım atıldı. Netice olarak su aktı yolunu buldu. Teşkilat’a üye ülkelerin kendi aralarında ekonomik, siyasi, askeri açılardan bakıldığında alt iş birliklerine gidilmeli. AB’ye benzer bir yapılanma ve anlaşmaların olduğu durumlar ön plana çıkmalı.
Kültürel benzerliğimiz ve birliğimiz öne çıkmalı. Ben bu anlamda Göktürk tarihi modelini ortaya koyuyorum. Çünkü Türk tarihini anlamanın temel yolu Göktürk tarihinden geçiyor.
Ne Türkler ne de bizim kurduğumuz Türk Devletleri Teşkilatı, sömürgeci bir oluşum asla değil. Bizler aynı kökten, kültürden, dinden geldiğimiz, tarihimizi paylaştığımız insan topluluklarıyla ve devletleriyle iş birliği yapmak istiyoruz. Bundan hiçbir Batı’lı ya da Doğu’lu devletin rahatsız olmasına gerek yok. Birileri kızacak diye Türk Devletleri Teşkilatı’ndan vazgeçecek değiliz."
Türkmenistan'ın tam üyeliği, KKTC'nin gözlemci üyeliği konuşulacak
Türkmenistan bu zirve ile Türk Devletleri Teşkilatı’na tam üye olacak.Öte yandan bu zirvenin önemli konularından biri de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci üyeliğinin konuşulacak olması.
Doç. Dr. Ramin Sadık, “Bilindiği gibi Türkmenistan 1990’ların başından beri tarafsız bir ülke statüsüne sahip. Ancak bu, onun Türk Devletleri Teşkilatı’na üye olmasına engel değil. Bugün Türkmenistan, Türk Devletleri Teşkilatı’na katılmayı, üye ülkelerle işbirliğini daha da geliştirmeyi kendi önceliği ve zorunluluğu olarak görüyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Kuzey Kıbrıs Türk halkı kendi kararını 1983’te vermiş ve uluslararası sistemin bağımsız bir ülkesi olmayı seçmiştir, ancak maalesef bugüne kadar Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmamıştır.” diyen Doç Dr. Sadık, “KKTC’nin Özbekistan toplantısı ile Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak katılmasıyla sanırım bağımsızlığının tanınması da zaman içinde hızlanacaktır.”
“Bütün bağımsız Türk ülkeleri aynı teşkilat çatısı altında bir bütünlük kazanacak”
Konsey’den Türk Devletleri Teşkilatı’na oradan da Türk birliğine giden bu sürece ilişkin Ramin Sadık şunların altını çiziyor:
“Bu zirve, Türk dünyasının daha da bütünleşmesi açısından önemli. Nitekim bu zirve ile teşkilata üye olmayan bağımsız Türk ülkesi kalmamış olacak. Yani bütün bağımsız Türk ülkeleri aynı teşkilat çatısı altında bir bütünlük kazanacak. Bu toplantı ilerleyen süreçte ülkelerin birlik düzeyinde bütünleşmesinin de yolunu açacak.
Bilindiği gibi Azerbaycan ile Türkiye arasında adeta konfederatif bir birlik yapısı mevcuttur. İki ülke 2021 Şuşa Beyannamesi ile stratejik müttefik oldu, ilişkiler en yüksek düzeye çıkarıldı. İki ülke arasında gidiş gelişler de kolaylaştı, ekonomik, askeri, siyasi, kültürel ve eğitimsel işbirlikleri güçlenmiş, güçlenmeyi de sürdürüyor. Ben Azerbaycan ile Türkiye arasındaki işte bu birlik modelini, Türk Dünyasının birliği için bir örnek model olarak görüyorum.
“Türk ülkeleri arasındaki bütünlüğün, birlik çatısı şekliyle taçlandırılması gerekiyor”
Dolayısıyla çok eskilerde hayal olarak adlandırdığımız birçok husus Türk ülkeleri adına bugün artık gerçekleşmeye doğru yaklaşmıştır. Yıllardır Türk ülkelerinin bütünlüğüne giden yolların temel taşları döşendi, altyapısı oluşturuldu, derin bağlar, ortak tarih, kültür, ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirilerek sağlam bir zemine oturtuldu. Bundan sonraki süreçte ise Türk ülkeleri arasındaki bütünlüğün, birlik çatısı şekliyle taçlandırılması gerektiğine inanıyorum.”
İlk olarak “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri" süreci başladı
Türk Konseyi, 1991'de eski Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla oluşan koşulların sağladığı bir forum olarak "Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri" süreciyle ortaya çıktı.
Türkçe konuşan ülkeler arasındaki ilişkileri en üst seviyede geliştirmeyi amaçlayan zirveler, 1992'den 2010'a kadar sürdü ve 10 zirve gerçekleştirildi.
Türk Konseyinin kuruluşunu sağlayan "Nahçıvan Anlaşması", 2009'da Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan tarafından imzalandı.
Türk Konseyi/Türk Keneşi
İstanbul'da 15-16 Eylül 2010'da yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 10. Zirvesi'nin ardından, "Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi", "Türk Keneşi" veya kısaca "Türk Konseyi" kuruluşunu resmen ilan etti.
Türk Konseyinin 2018'de düzenlenen 6. zirvesinde Macaristan, gözlemci üye kabul edildi. Bakü'de 2019'da düzenlenen 7. zirvede de Özbekistan, Konsey'e tam üye oldu.
Konseyin ayrıca TÜRKSOY, TÜRKPA (Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi), Türk İş Konseyi, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Miras Vakfı, Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası gibi ilişkili kurumları da bulunuyor.
Konsey, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Dünya Gümrük Örgütü (WCO) gibi çok sayıda önemli uluslararası örgütlerle de ortaklık yürütüyor.
Adı artık Türk Devletleri Teşkilatı
Türk Konseyinin 8. Zirvesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde, "Yeşil Teknolojiler ve Dijital Çağda Akıllı Şehirler" teması altında, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda yapıldı. Dönem başkanlığının Azerbaycan'dan Türkiye'ye devredildiği zirvede, Konsey'in adı "Türk Devletleri Teşkilatı" olarak değiştirildi.
Teşkilatın gelecek perspektifini çizen "Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi"nin de kabul edildiği zirvede, Türkmenistan gözlemci üye oldu.
Teşkilat’ta Başkan
Türk Devletleri Teşkilatının Dönem Başkanlığı bir takvim yılı boyunca (İngilizce alfabetik sıraya göre belirlenmiş olan) üye ülke tarafından üstleniliyor.
Dönem Başkanlığı’nı üstelenen ülkenin Devlet Başkanı, Türk Devletleri Teşkilatının Dönem Başkanı oluyor. (Dönem Başkanlığının çalışmaları ilgili ülkenin Dışişleri Bakanlığı tarafından ifa ediliyor).
Grafik:Şeyma Özkaynak