AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, 30 yerel televizyonda yayımlanan "Anadolu Soruyor Programı"nın canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Ayasofya'nın ibadete açılmasına yönelik tartışmalara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, "Ayasofya'nın statüsünün ne olacağı konusu hiçbir yabancı ülkeyi ve hiçbir yabancıyı ilgilendirmez. Bu doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik hakkıdır ve aziz milletimizin vereceği bir karardır. Millet adına ülkeyi yönetenlerin vereceği bir karardır. Bugün de yürütmedeki bu uygulamaya karşı açılmış olan bir dava Danıştay'da görülecek, bağımsız Türk yargısı bu konuda kararını verecektir. Nihayetinde sözde kararda Türkiye'nindir bir kere herkesin bu anlamda hakkını, haddini ve durması gereken yeri bilmesi lazım." diye konuştu.
Kurtulmuş, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Ayasofya'ya yönelik açıklamalarına ilişkin, "Sayın Pompeo'nun basına düşen açıklamasında fevkalade rencide edici cümleler de vardır. Sanki Türkiye'de var olan bizden önceki yani Osmanlı'dan önceki Türkler'in Anadolu'daki varlığından önceki Selçuklulardan önceki kültürel varlıkları sanki korumakta zorlanıyormuş ya da korumuyormuş bunlara sahip çıkmıyormuş gibi bir imajla üstten bir üslupla ders verir gibi eğer bunları yaparsanız ilişkimiz düzelir anlamına gelen sözler söylemiştir ki bunlar asla kabul edilemez." ifadelerini kullandı.
"Herkesin haddini bilmesi lazım"
Türkiye'nin var olan bütün kültürel mirasına sahip çıktıklarını belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir kere herkesin haddini bilmesi lazım. Amerika'da 2 siyahiye müsamaha gösteremeyenlerin onları içselleştiremeyenlerin kalkıp da Türkiye'ye kültür konusunda ders vermeye hakları yoktur. Bu anlamda Ayasofya meselesi Türkiye'nin egemenlik meselesidir, egemenlik hakkıdır. Nasıl Türkiye bu konuda karar verecekse karar verir. Bir de tabii milletin beklentileri var, şu anda kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki sadece AK Parti tabanı değil AK Parti tabanının yüzde 90'lara varan kısmı MHP ve İyi Parti tabanının çok çok büyük bir kısmı aynı şekilde. Hatta CHP ve HDP tabanının çok büyük bir kısmı önemli bir kısmı Ayasofya'nın ibadete açılması konusunda hemfikirdir.
Burada bir toplumsal bir talep var. Ayasofya'nın günün şartları içerisinde tekrar yeniden ibadete açılmasını sağlamak mümkündür. Bu şu anlama gelmiyor yani orada var olan Hristiyanlığa ait eserlerin, şimdiye kadar gözümüz gibi baktığımız o eserlerin bundan sonra da bir şekilde korunmayacağı anlamına gelmiyor, tam tersine onları da koruyarak Ayasofya'nın ibadete açılmasının artık vakti gelmiştir diye düşünüyorum. İnşallah bugün Danıştay'dan bu yönde bir karar çıkar ve uygulamayı ortaya koymuş oluruz."
"İnsanlık dışı bir durumdur"
Numan Kurtulmuş, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve yeni doğan çocuğu ile ilgili sosyal medyadan hakaret içerikli paylaşım yapanlara yönelik, "Sosyal medyada en son olay Esra ve Berat Albayrak kardeşlerimize karşı yapılan bu saldırı gerçekten insaf dışıdır, insanlık dışıdır, ahlak dışıdır, haysiyetsizliktir ve şerefsizliktir ne derseniz deyin bunun herhangi bir şekilde 'Efendim ben fikrimi sosyal medyada açıklıyorum' ile izah edilebilir bir tarafı yoktur. Beğenmeyebilirsin, eleştir yaptığı uygulamalarla ilgili herhangi bir şey söyle herhangi bir insan hakkında ama ben bir insana kategorik olarak nefret dili ile konuşacağım hele hele yeni doğmuş bir çocuk üzerinden masum bir bebek üzerinden ve bir ailenin bir ebeveynin en önemli sevinç anlarından birisi olan çocuklarını o ele alıp ona dünyaya hoş geldin dedikleri bir dönemde çok ağır hakaretler etmek gerçekten insanlık dışı bir durumdur. " diye konuştu.
Sosyal medyada hedeflerinin özgür bir iletişim alanı haline dönüştürülmesi ve insanların hak ve hukukunu koruyabilen bir platform haline gelmesi olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, "Bunun mutlaka sağlanması lazım ve bu anlamda siber suçlar konusunda gerekli düzenlemelerin de belki yapılması gerekiyor. Yani buradaki en önemli hususlardan birisi de sahte hesaplar üzerinden nasılsa ben bilinmiyorum tanınmıyorum diyerek yapılan saldırılardır bunların kaldırılması lazım." ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, yaygın kullanım alanı bulunan sosyal ağlara yönelik, şunları söyledi:
"Bu sosyal mecralar üzerinden olağanüstü yüksek miktarlarda para kazanıyorlar, reklamlar vasıtasıyla bunların Türkiye'de kazandıkları paralar karşılığında herhangi bir vergi ödemiyorlar, hukuk bakımından eğer bu mecralar üzerinden bir suç işlenirse bunların hukuki muhatapları yok. Biz istiyoruz ki bu firmaların Türkiye'de hukuki muhatapları olsun. Bunlar diğer bütün firmalar gibi medya alanında medya iletişim alanında var olan faaliyet gösteren konvansiyonel medya nasıl burada hukuki bir takım muhataplıklara karşı karşı karşıya geliyorsa, bu sosyal medya şirketleri de aynı şekilde muhatap olsunlar. Burada var olsunlar yani af edersiniz bir sabun gibi tutamıyorsunuz bir duman gibi görüyorsunuz ama ne belli değil. Bir uluslararası şirket tamam eyvallah ama bu şirket Türkiye'de faaliyet gösterirken Türkiye ile bu şirketler daha doğrusu, Türkiye'de bir muhataplığı yok bunun olmasını arzu ediyoruz."
"Saldırgan faaliyetlere karşı tepkiler var"
Dünya çapındaki bazı firmaların LGBT ile ilgili destek açıklamalarının sorulması üzerine Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:
"Maalesef özellikle son yıllarda bu epeydir uzunca bir süredir devam eden bir meseledir. Bu söylediğiniz tehlike sadece Türkiye için değil bütün dünya için var olan bir tehlikedir. Burada mesela toplumsal cinsiyet yönelimi ya da cinsiyet tercihleri gibi cinsiyet sadece bir tercihmiş gibi bunun ifade edilmesi fevkalade insanlık dışı bir meseledir. Yani yaradılışa aykırı olan bir husustur, yani açık söyleyeyim bir üçüncü cinsin ortaya çıkmasının ve bunun meşru legal hale getirilmesinin çabalarıdır. Daha da açık söyleyeyim bugün dünyanın birçok ülkesinde bazı yerlerinde maalesef hemcins evliliklerin yasal hale getirilmesi erkek erkeğe ya da kadın kadını af edersiniz evliliklerin ortaya çıkarılması gibi son derece insanlık dışı, ahlak dışı, yaradılış dışı ve doğal olanın dışında bir mesele pompalanmaya çalışılıyor. Türkiye'de bu grup üzerinden sayısal olarak çok az çok Allah'a çok şükür yine bütün partilerin tabanlarında çok büyük bir şekilde bu grup grubun yaptığı bu saldırgan faaliyetlere karşı tepkiler var. Milletimiz ahlaki değerlerin ve bu anlamda aile değerlerinin korunması konusunda oldukça titiz davranıyor. Bu konudaki geleneklerine sahip çıkmaya çalışıyor."
"İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması yanlıştı"
Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik soruya, "İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması gerçekten yanlıştı. 2011 yılında İstanbul'da imzalandı ve Türkiye 2012'nin Kasım ayında bunu Parlamentodan geçirerek yasalaştırdı. 2014'te de bu sözleşmeye imza atan ülke sayısı 10 ülkeye çıkınca 2014'te de İstanbul Sözleşmesi, uluslararası bir hukuk metni haline getirildi. Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan, bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi bir de cinsel yönetim yönelim tercihi. Şimdi bunlar ve başka şeyler de var ama bu iki meselenin demin konuştuğumuz çerçevede tam da bu LGBT vesaire gibi unsurların marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar oldu görülüyor." yanıtını verdi.
"İstanbul Sözleşmesi evet yanlış bir şeydir, bu çok açık söylüyorum." ifadelerini kullanan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bunlar çoğu arkadaşımızın, milletimizin ve çoğu arkadaşımızın kanaati de bu noktadadır. AK Parti hükümetleri bütün uygulamaları içerisinde özellikle kadının çalışma hayatının içerisinde var olabilmesi bakımdan olağanüstü ön açıcı faaliyetlerde bulundu. Bugün eğer yanılmıyorsam eğitim sistemimizin içerisinde yüzde 50'nin üzerinde yüzde 56'lara varan bir kadın istihdamı söz konusudur. Hakimlerimizin, savcılarımızın ve hukukçularımızın yaklaşık yüzde 30'una yakını aynı şekilde kadınlarımızdır. Sağlık çalışanlarımızın önemli bir kısmı kadınlarımızdır. Kadınlarımızı her yerde siyasetin içerisinde en çok kadınların önünü açan parti AK Parti'dir. Bunda hiçbir tereddüt yok. Kadın erkek fırsat eşitliğinin önündeki her türlü engellerin kaldırılması başka bir konudur.
Ayrıca kadına karşı şiddet bu topluluğun kanayan bir yarasıdır, namussuzluktur, insanlık dışı bir davranıştır. Herhangi bir adam bırakın öldürmeyi, yaralamayı bir kadına eli kalkıyorsa o eli kırmak lazımdır. Bundan hiç tereddüt yok. Bu el insani bir el değildir gayri insani bir eldir. Bunlarla ilgili de yasal düzenlemelerin aşağı yukarı önemli bir kısmı tamamdır. Yani İstanbul Sözleşmesi olmazsa Türkiye'de kadına karşı şiddet artar tezide bir şehir efsanesidir. Yalan, bir yanlış propagandadır. Dolayısıyla bunları sakin bir şekilde değerlendirmek zorundayız. Türkiye'de toplumsal olarak da bunların araştırmalarını yaptırdık. Türkiye'de bütün siyasi partilerin tabanlarında İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması ya da bunun bir düzenlemeyle revize edilmesi konusunda çok ciddi beklentiler vardır. Bunun aileye zarar verdiği konusunda endişeler var."
"Sözleşmeden çıkılır"
İstanbul Sözleşmesi'nin iptaline ilişkin gelen soruya Kurtulmuş, "Tabii ki, yani siyaset şöyle bir şey değil, siyaset yukarıda bir alan ve halk ne düşünüyor bununla ilgilenmeyen bir alan değil. Halkımızda böyle büyük bir beklenti varken AK Parti olarak biz buna bigane kalmayız. Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır." karşılığını verdi.
“Cumhurbaşkanımızın tercih ettiği zamanlarda hükümet içinde bazı değişiklikler yapılabilir”
Sık sık gündeme getirilen ‘kabine değişikliği’ meselesiyle ilgili de açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, erken seçimin Türkiye’nin gündeminde olmadığının altını çizdi.
Kurtulmuş, “Kabine meselesi hakkında önce herkesin şunu bilmesi lazım. Önceden seçimler sonrasında parlamenter sistemde cumhurbaşkanı birisini başbakanlıkla görevlendirir ve o başbakan kabinesini kurarak cumhurbaşkanına takdim eder. Onaylanınca da kabine değişmiş olurdu. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde kabine değişikliği diye bir şey yok. Zaten karar Cumhurbaşkanımızın yetkisindedir. İstediği bakanı istediği zaman istediği şekilde yer değiştirme hakkına sahiptir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın tercih ettiği zamanlarda hükümet içinde bazı değişiklikler yapılabilir. Bu da son derece doğaldır. Kabine değişikliği tartışmalarının hala gündemde olması, yeni sistemi anlamamış olmanın göstergesidir. Bakanların özlük haklarının dolduğu gibi meseleler var. Böyle bir küçük hesap olabilir mi. Türkiye’de erken seçim diye bir gündem yoktur. Siyasal şartlar itibarıyla da erken seçimi gerektirecek politik şartlar asla mevcut değildir. Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimini 2023 yılının Haziran ayında yapacaktır. Yerel seçimi ise 2024’ün Mart ayında yapacaktır. Önümüzdeki sistem budur. 2023’te de seçimi rahat bir şekilde alacak çalışma içerisindeyiz” diye konuştu.