Eski Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar’ın son sözleri ilk kez izleyiciyle buluştu.
Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol’un adeta ölüme davetiye çıkaran sorularına karşı Kırdar’ın ayakta verdiği cevaplar ‘Yeter! Söz Savunmanın’ belgeselinde yayınlandı.
Kırdar Yassıada'da ölüme yürüdü
Ölmeden üç gün önce ailesine yazdığı mektubun orijinali de ilk kez belgeselde yer aldı. Lütfi Kırdar’ın oğlu Üner Kırdar ise darbecilerin babasının cenazesinden bile nasıl rahatsız olduklarını anlattı.
Kalbi yorgundu… Buna rağmen ‘vazifeye’ günlerdir tutsak olduğu ada şartlarında hazırlanıyordu. İddianamede 12'nci sıradaydı. Bakan arkadaşları “anayasayı ihlal etmedik” dedi. 17 Şubat 1961 tarihli 15.45’te başlayan üçüncü celsede söz sırası artık Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfi Kırdar’daydı.
Mahkeme salonundaki son sözleri ekranlara taşındı
Lütfi Kırdar: Salahiyet kanunu çıkmış, kavgalar olmuş. İstanbul’da üniversite hadise hadisesi olmuş ve o günde son 29 günde Ankara’da üniversite hadisesi olmuş. Bunları hep birden bana şöyle böyle anlattılar. Hakikate de vakıf olamadan, teessürümden, maalesef ikinci bir kalp krizi geçirdim. Gece yarısıydı…
Salim Başol: Ne vakit? Hangi tarihte? Hangi tarihte ikinci kalp krizi? Hangi tarihte?
Lütfi Kırdar: Ya mayısın yani geldikten iki gün sonra ya mayısın 1’i ya 2’siydi efendim.
Salim Başol: Şimdi, şu kulaklığı almalısınız. Ne maksatla ne maksatla davet ettiniz Sadi Irmak’ı?
Lütfi Kırdar: Efendim, biraz İstanbul, bilhassa İstanbul olaylarından çok fazla olaylarını çok merak ediyordum. İstanbul olayları hakkında malumat alayım diye. Bana o akşam gerek Sadi Irmak gerekse Hasan Ali Yücel biraz malumat verdiler. Elbette ki müteessir oldum. Öteden beri bilhassa devlet ve millet hizmetinde yetiştiğim için çok üzüldüm ve nihayet istifaya karar verdim. Hatta onlara söyledim. Onlar mâni olmak istediler, ‘Sen teknik bir vekâletin başındasın ve görüyoruz, gayet tarafsız çalışıyorsun senin istifanı icap ettirecek bir şey yoktur.’
Salim Başol: Tarafsız, mümkün mü tarafsız? Demokrat Parti kabinesinde yer alıp da tarafsız çalışmak mümkün mü? Müdafaası kabil mi?
Lütfi Kırdar: Arz edeyim efendim.
Salim Başol: Evet.
Lütfi Kırdar: 24 Mayıs’ta istifamı verdim, Başbakan da kabul etti
Lütfi Kırdar: Ertesi günü, istifamı hazırladım. Bir iki gün doktorlardan müsaade aldım. Bu, 14 Mayıs olduğunu hatırlıyorum iyicene. Başvekil ile görüşmek gerek Avrupa seyahati hakkında gerekse işittiklerim hakkında biraz konuşmak aynı zamanda zaten maddeten sarsılmıştım, kalp krizi geçirmiştim, ikinci krizi, böyle üzücü şeylere de mukavemet edemeyeceğimi arz ederek beni mazur görmesini ve istifamı kabul etmesini rica etmeye karar vermiştim.
Salim Başol: İstifayı tafsilatlı yazı olarak yazarak yazı ile bildirmek mümkün değil mi? Mutlaka…
Lütfi Kırdar: Efendim.
Salim Başol: Başbakan’ı aramaya lüzum yok. İstifa, istifa kararı ciddi ise ve onda sebat ediyorsanız biraz tafsilat vererek pekâlâ istifayı yazılı olarak bildirmek mümkün.
Lütfi Kırdar: Efendim, tabi ailece toplandık, yaşım 70’i bulmuş hatta 71’e girmişti. Çocuklarım yetişmiş, zaten maddeten sarsılmıştım manen de bu üzücü sıhhatim buna daha da müsait değildir. 24’te başvekâlete gittim. Yalnız istifamdan bahsettim. Kendisi de kabul etti istifamı. Veda ettim, ayrıldım, tam 24’te.
Üner Kırdar: Ailem yanıma geldi ertesi gün darbe oldu
Evin en küçüğü Üner, aile toplantısında yoktu. Görevi dolayısıyla yurt dışındaydı. Babasıyla son görüşmesi darbeden 1 ay önceydi. Üner Kırdar, babasıyla son görüşmesini paylaştı. “Dışişlerinin genç memurlarındandım. Ve Londra’ya yeni tayin olmuştum. Londra’ya gideli 2 ay filan olmuştu. Hatta babam Paris’e gidişinden sonra Almanya’ya uğrayışında gittim. Kendisini son görüşümde oradadır. Oraya döndükten sonra eşim ve çocuğumun geldiği gün İstanbul’dan, ertesi günü darbe oldu.”
Darbe Mahkemesi savunmasını ayakta yaptı
Salim Başol: İstifayı verdiniz.
Lütfi Kırdar: Verdim efendim.
Salim Başol: Evet.
Lütfi Kırdar: Yalnız biraz da şunu da arz edeyim; istifamı hangi tarihte vereceğimi bilemediğim için çünkü tefsiratı zannediyorum ki, tarihsiz oldu. Fakat 24’tü. Bir ikincisi bendeydi, müsveddesi. Ona 24 attım. Ondan biliyorum. Onu da Harbiye Mektebi’ne bizi getirdikleri zaman üzerimdeki evrak vardı onlarda kaldı efendim. 24’te verdim ve yanında da Refik Koraltan Bey vardı. Kendisi de kabul etti. Ayrılırken, iyi hatırlamıyorum ya kendileri ya Refik Koraltan Bey bana ‘Doktor bunu ifşa etme’ dediler. ‘Bir arkadaş seçilince ilan edilinceye kadar’ dediler. Ben de ‘Peki’ dedim. Çıktım.
Salim Başol: İsterseniz oturun, oturun, mikrofonu içeride oturun isterseniz.
Lütfi Kırdar: Zararı yok, bir beş dakika daha durabilirim efendim.
Salim Başol: Diyorum ki, beş dakikadan fazla uzayabilir. Oturabilirsiniz, oturarak konuşabilirsiniz.
Lütfi Kırdar: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
Vazifeye başlamasının üzerinden 20 dakika geçti. Her soruya cevap verirken, ölüme bir adım daha yaklaştı. Başol’un sorularının sonu gelmedi.
Lütfi Kırdar: 48 sene devlet hizmetinde yetiştim, partizan değildim
Salim Başol: Bu komisyona yetki veren kanunu tetkik ettiniz mi?
Lütfi Kırdar: Hayır efendim.
Salim Başol: Şimdi, hayır. Gelince hadiseler olmuş. İki üniversitede bir kaynaşma olmuş. Değil mi efendim? Sordunuz ne diyorlar? ‘Böyle bir kanun çıkmış onun için olmuş. Şu kanuna bir bakayım’ falan diye bir tetkik…
Lütfi Kırdar: Şimdi, beyefendi onu öğrendim az çok. İşte o gün bu hastalığım zamanında çıkmadım ben. Zaten arz ettiğim gibi mayıs ile 14 ile 1 arasında Ankara’da kaldım. Bu müddet de iki arkadaşı çağırdım ki izahat alayım. Kimseden alamıyorum ben. Hastayım ben.
Salim Başol: Aldınız diyorum, o izahlara göre şu kanuna bir bakayım nasıl kanun diye böyle bir tetkik.
Lütfi Kırdar: Ben fazla kanunlarla meşgul olmadım. Yalnız fikir, izahat bana verildiler. Kâfi geldi. İstifama karar verdim.
Salim Başol: Evet.
Lütfi Kırdar: Daha ötesi ne yapabilirim?
Salim Başol: Evet.
Lütfi Kırdar: Evet efendim. Arz ettiğim gibi gerek hürriyet işinde gerek partizanlık meselesinde katiyen olamadım ben bunları. Çünkü nihayet yarım asra yakın, 48 sene devlet hizmetinde yetiştiğim için bunlarla da şey etmiyordum.
Salim Başol: Şimdi böyle.
Lütfi Kırdar: Sonunda da istifa ettim. Şimdi, bütün gerek teşrii ve gerekse icrai kararnamede zikredilen olayların birisiyle alakalı değilim. Maddeten manen.
Salim Başol: Evet. Peki, buyurun oturunuz. Adnan Menderes de bu istifa meselesine şey etsin.
Adnan Menderes: Kırdar’ın istifasını kabine değişikliği ile birlikte düşünüyordum
Adnan Menderes: Doğrudur söyledikleri.
Salim Başol: Şimdi 24’te istifa ettim diyor.
Adnan Menderes: 24
Salim Başol: Mayısta.
Adnan Menderes: Evet efendim.
Salim Başol: 24 Mayıs’ta istifa ettim, 25 Mayıs’ta yerine birisini verin o da çekilsin gitsin yerine.
Adnan Menderes: Beyefendi, şeyde seyahatten dönünce bir Kabine değişikliği zaten düşünüyordum. Binaenaleyh 5-10 günlük bir mesafe içinde böyle bir istifayı münferit bir istifa olacağına toplu olarak meseleyi halletmenin daha doğru olacağı şeysi ile zannediyorum hareket etmiş olacağım.
Salim Başol: Sıhhi sebepler dolayısıyla ‘İstifa etti’ deseydiniz, kabul etseydiniz açığa vursaydınız ne olurdu?
Adnan Menderes: Beyefendi zaten, ertesi günü vakit yoktu zaten.
Salim Başol: 24, 25, 26
Adnan Menderes: Yok beyefendi. 25’te bendeniz hareket ettim, Ankara’da değildim.
Salim Başol: 24’te vermiş size.
Adnan Menderes: 24’te verdi, belki ertesi gün koyacaktım fakat işte o hadiselerin şeysi içinde.
Salim Başol dava dosyasının dışına da çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi’nden neden ayrıldınız? Sorusu onlardan sadece biriydi. Her soruya ayakta cevap vermek istedi. Ancak zaten yorgun kalbi daha fazlasına dayanamadı. “Müsaade ederseniz, biraz oturayım” dedi. Bu Kırdar’ın ölmeden önce, dudaklarından dökülen son sözleri olacaktı.
Cunta, Lütfi Kırdar’ın cenazesine Türk bayrağı sarılmasına izin vermedi
Yassıada’da esir hayatı yaşadığı sırada hayatını kaybeden Lütfi Kırdar’ın cenazesinde de zulüm devam etti. Üner Kırdar, babasının ölümünden sonra yaşananları belgeselde anlattı. Üner Kırdar; “Cenazeyi nereden alacağız? Çünkü adadan nakli hikâyesi devlet nakledecek ve bize teslim edecek. Onu görüşmeye gittikten sonra, sorulan sualler içinde verilen şey, normal olarak gömebilirsiniz, nerede hangi camiden? Şişli Camii’nden. Peki! Fakat bir şartla… O şart da nedir? Cenazesini Türk bayrağına saramazsınız. Niçin saramazsınız? İstiklal Harbini yapmış sonra Cumhuriyet’i kurmuş bir insanın en az layık olacağı şey, Türk bayrağı ile gömülmesidir. Bir şereftir. Bu şereften mahrum etmeye ne hakları vardı? 50 bin 60 bin kişinin cenazesine katıldığı ve sevgi gösterisiyle, yaptığı hizmetlere karşı şeyinde tam gömüleceği esnada darbenin valisi gelip bizi tevkif ediyor. Tevkif etmek için mezarlığa geldiler. Bununla karşılaştık” ifadelerini kullandı.
Yassıada’da esir olan Lütfi Kırdar ölmeden 3 gün önce ailesine mektup yazdı
Ömrünü vazifeye adadı. Darbe mahkemesine bile hesap vermeyi vazife olarak gördü. Ülkeye sayısız eserler kazandırdı. Vefatından 3 gün önce ise ailesine 10 satıra sığdırmak zorunda kaldığı kelimelerini bıraktı:
"Muhterem eşim, azîz oğlum: İnşallah hep iyisiniz. Ben de iyiyim. Şimdi şu mektubu yazdıktan sonra hazırlanarak vazifeye gideceğim. 'Vazife' diyorum, çünki yazdığınız gibi kabul etmek lâzım. Bu da hizmetlerimizin bir hesap vermesi... Hayırlısı, Allahtandır. Hakikaten vicdanen çok huzurluyum, çok rahatım, çünki hayatımda daima yalnız dürüst değil, aynı zamanda feragatle çalıştım. Bu sıkıntılarımı kadere atfediyorum. Ne olacaksa olsun. Siz de üzülmeyin. Görüşmek için müracaat ettiniz mi? Sizi bir defa daha olsun görmek istiyorum. Bizim Faik Kırdar'dan hiçbir şey yazmadınız. Sıhhati nasıldır? Öperim."
Belgesel 289 saat ses kaydı dinlenerek hazırlandı
289 saat ses kaydı dinlenerek hazırlanan belgeselin görüntü yönetmenliğini Tahsin Özkan üstlendi.
Metin yazarlığı ve editörlüğünü Köksal Akpınar ile Hüseyin Günay yaptı.
5 bölümden oluşan ‘Yeter! Söz Savunmanın’ ilk bölümü 27 Mayıs’ın yıl dönümünde yayınlandı. Belgesel her cumartesi TRT Haber’de izleyiciyle buluşuyor.