Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Huber Köşkü'nde medya temsilcilerine iftar verdi.
Yemeğin ardından konuşan Erdoğan, uluslararası karalama kampanyalarına kalemşörlük yapmanın gazetecilik olmadığını vurgulayarak, FETÖ'cülerin servis ettiği çarpıtmaların üzerinden devleti, devletin güvenliğini, ülkenin geleceğini hedef almanın asla gazetecilikle bağdaşmayacağını söyledi.
Bugün ortalığı ayağa kaldıranların, nümayişle suç bastırmaya çalışmak yerine, öncelikle kendilerini hesaba çekmeleri gerektiğini ifade eden Erdoğan, "FETÖ ile iş birliklerini sorgulamalıdırlar. Hukuk önünde hiç kimse layüsel değildir, dokunulmaz asla değildir. Kendi istedikleri kararlar çıkmadığında yargı kurumuna saldıranlar en büyük zararı bu ülkeye veriyorlar. Unutmayın adalet yollarda değildir. Adliye binalarındadır. Rahmetli Demirel'in dediği gibi 'Yollar yürüyerek aşınmaz.' Bunu aşındıramazlar. Varsa bir haksızlık müracaat edeceğin yer bellidir. Siyasette sözü olanın bunu ifade edeceği yerde yol kenarları değil, Meclis kürsüsüdür." diye konuştu.
'Mahkeme kararına itirazın usulleri bellidir'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sözü olanın bunu Meclis'te ifade etmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Mahkeme kararına itirazın da usulleri bellidir. Bunun dışında bir hareket tarzının, ne ülkeye ne millete ne de adaletin tecellisine bir katkısı olmayacaktır. Zira biz ülkemizi güçlü kılmak istiyorsak, biz bu ülkeyi birlik, beraberlik içinde muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak istiyorsak, o zaman ülkeyi karıştırmanın hiç bir anlamı yoktur. Sizin gibi 15 Temmuz'da da bunu yapanlar oldu. Sizin 15 Temmuz'dakilerden ne farkınız var? Onların elinde F-16 'lar vardı. Helikopter ile saldırıyorlardı, tanklarla, toplarla saldırıyorlardı. Sizlerde şu anda yollarda yürüyüşleri yapıyorsunuz. Akşam da karavanlarda istirahat ediyorsunuz işte olay bu. Sizler eğer kalkıp da 'TEM'i veya E-5'i de işgal ederiz.' filan diyecek olursanız o zaman durum aynı 15 Temmuz'a dönüşür ki ona da tabii müsaade etmek gibi bir lüksümüz asla yok. Zaten yapılan iş şu an hukuki değildir, onu da söyleyeyim. Bunu yasal yollardan, böyle bir adımı atmak suretiyle gidişiniz şu andaki hükümetimizin bir inceliğidir, daha da ileri gidiyorum bir lütfudur. Bunun da çerçevesi içerisinde devamı ama bu şekilde kalkıp da gerek ulusal gerek uluslararası bazda özellikle ülkemizi özgürlüklerin olmadığı bir ülke havasında yansıtmanın gayreti içine girmek asla bu ülkeye bir şey kazandıramayacağı gibi kendilerine de bir şey kazandırmayacaktır. Bunu bir tehdit yolu olarak düşünüyorlarsa hiç mi hiç kazandırmayacaktır. Zira her şey ortada."
"Hakikatin en yalın haliyle aktarılması, bu mesleğin olmazsa olmazıdır"
İftara katılanların, basın-yayın hayatının farklı alanlarında yer alan bireyler ve yöneticiler olarak kritik görevler üstlendiğini aktaran Erdoğan, Türkiye'de ve dünyanın dört bir köşesinde yaşanan hadiseler hakkında kamuoyunu bilgilendirdiklerini söyledi.
Bu çalışmaların tarafsız, hakkaniyete ve mesleğin temel ilkelerine riayet edilerek yürütülmesinin şüphesiz çok ama çok önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hakikatin en yalın haliyle okuyucuya ve izleyiciye aktarılması, bu mesleğin olmazsa olmazıdır. Zira tahrif edilen hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Yanlı, tek taraflı, hatta kasıtlı bir haber, gerçek anlamda bir haber değildir. Maalesef bizler ülkemizde senelerce haber yerine özellikle de dezenformasyonla ağır bir propaganda bombardımanıyla hep karşı karşıya kaldık. Bilhassa medya dünyasının köşe başlarında bulunanlar, ellerindeki bütün gücü milletin sesini duyurmak için değil, demokrasinin gelişmesi için değil, özellikle de kendi ideallerini yansıtabilmek, bunu özellikle, ısrarla devam ettirebilmek amacıyla kullandılar. Medya, halk adına kamuoyu oluşturan bir kuvvet olmaktan ziyade kendisini siyasetin yargının, yasamanın, yürütmenin, özellikle yerine koyan bir konumda olmuştur.
Özellikle darbe dönemlerinde Türk medyasının nasıl kötü bir imtihan verdiğini sizler çok daha iyi biliyorsunuz. 40 yıllık siyasi hayatım boyunca hem yerel hem de uluslararası medyada karalama kampanyalarının muhatabı olmuş birisiyim. Yani sadece ulusal değil, uluslararası medyada nasıl muhatap olduğumu sizler en az benim kadar biliyorsunuz."
"Haber peşinde koşmakla, ihanete aracılık etmek tamamen farklı şeyler"
İktidar oldukları dönemlerde diğer alanlarda olduğu gibi medya sektöründe de farklı seslerin, farklı görüşlerin dillendirilmesine özellikle imkan sağlamaya gayret ettiklerini ifade eden Erdoğan, "Ayrıcalıklarını kaybedenler, bundan rahatsız olsalar da bugün medyamızın daha renkli, daha demokratik, daha çoğulcu olduğu bir muhakkaktır, bir gerçektir. Demokraside ulaştığımız seviye itibarıyla ülkemizde artık hiç kimse milli iradeyi yok sayamaz. Kendini milletin ve seçtiklerinin üzerinde göremez." diye konuştu.
Türkiye'de anayasa ve yasaların herkes için bağlayıcı olduğunun altını çizen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Nasıl siyasetçiler hukuk içinde hareket etmek zorundaysa, şüphesiz ki gazetecilerin de medya dünyası mensuplarının da aynı şekilde hukuka bağlı kalmak zorunda olduğu bir Türkiye'de yaşıyoruz. Kaldı ki özgürlük dediğimiz şey sınırsız hürriyetin olduğu bir şey değildir. Özgürlüklerin de bir sınırı vardır ki benim özgürlük alanıma kadar bir özgürlük. Ben de kalkıp sınırsız özgürlüğe sahip olduğumu söyleyemem. Ben de bir başkasının özgürlük alanının sınırına kadar bunu kullanabilirim. Daha ileri gitmem mümkün değil. Batıdaki bazı kuruluşlar sürekli bize gelirler, hapisteki gazeteciler teranesi, tutturmuş gidiyorlar. Biz yurt dışına çıktığımızda aynı şeyi söylüyorlar; 'İşte sizin cezaevlerinde çok tutuklu gazeteci var.' Bugün ülkemizde, size Bakanlığımızın rakamlarını veriyorum, mesleğini gazeteci olarak ifade ederek cezaevlerinde bulunan 177 kişiden sadece 2'si sarı basın kartı sahibidir. Bakın sadece 2'si sarı basın kartı sahibidir. Bu 177 kişiden biri cinayet suçundan, diğerleri de terör örgütleriyle olan ilişkileri sebebiyle cezaevinde bulunuyor.
Bunu öyle bir dezenformasyonla Batı dünyasına bildiriyorlar ki Batı dünyası da alıyor onunla bizim önümüze geliyor. Diyoruz ki 'Siz bizim Bakanlığımızın size verdiği bilgilere, belgelere mi bakacaksınız, yoksa onların yalanlarına mı?' Ne derseniz deyin, aynı şeyi döndürüyor, döndürüyor, karşımıza geliyorlar. Şimdi son birkaç gündür yapılan tartışmaların bu çerçevede bana göre değerlendirilmesi gerektiğini inanıyorum."
Haber peşinde koşmakla, ihanete aracılık etmenin tamamen farklı şeyler olduğuna işaret eden Erdoğan, "Manşetini, kalemini, gazete sayfalarını, terör örgütünün emrine verenlerle, eline silah alıp dağa çıkan arasında temelde bana göre hiçbir fark yoktur. Terör örgütü mensupları ile işbirliği içinde hukuku çiğnemenin, milli güvenliği tehdit eden eylemlere girişmenin elbette bir müeyyidesi olacaktır." ifadesini kullandı.
'Virüs bütün bünyeyi sarmış vaziyette'
"15 Temmuz'da olanların akıbeti belli." diyen Erdoğan, bu konuda daha işlerinin bitmediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çünkü 15 Temmuz'un banileriyle yapacağımız çok büyük işler var. Onlarla vereceğimiz mücadele öyle az buz değil, bakın her yerden bir şeyler çıkıyor. Virüs bütün bünyeyi sarmış vaziyette. Bu işi öyle ufak tefek olarak ele alamayız. Bu sürece gelene kadar bizim de eksiklerimiz, yanlışlarımız olmuş olabilir. Göremediğimiz, gözden kaçırdığımız şeyler olabilir. Bundan dolayı iş buraya kadar gelmiş olabilir. Fark ettik, şimdi de üzerine üzerine gidiyoruz." diye konuştu.