Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, cumhurbaşkanlığı hükümet modeline yönelik eleştirilere ilişkin "Seçimle el değiştiren bir sistemde diktatörlükten bahsetmek en hafif ifadeyle bir cehalet ürünüdür, cahilliğin daniskasıdır." dedi.
Halk oylamasına sunulacak olan anayasa değişikliğine yönelik bir soruyu yanıtlarken Canikli, her seçim öncesinde görülen benzer manipülasyonların oluşturulduğunu ve kamuoyu yoklamalarıyla insanların yanlış yönlendirilmeye ve algı oluşturulmaya çalışıldığını ifade etti.
Bazı kamuoyu yoklaması yapan anket şirketlerinin araziyle hiç alakası olmayan bir tabloyu özellikle, "Hayır" blokunu güçlendirecek veya kamuoyuna sunacak şekilde sonuçları masa başında ürettiklerine işaret eden Canikli, bunu da kamuoyu araştırması gibi aktarmaya çalıştıklarını vurguladı.
Türkiye'de referandum ve seçimler öncesinde, kampanyaların başlangıç döneminde ve kamuoyunu tamamen yönlendirmeyi amaçlayan ve seçim sonuçlarıyla aralarında bir makas olduğu geçmiş seçimlerde de görülen bu tür araştırma sonuçlarının paylaşıldığına dikkati çeken Canikli, "Yine kamuoyunun tercihini yönlendirmeyi hedefleyen, amaçlayan bir kampanyanın başındayız şu anda. Ona yönelik olarak çalışmalar yapılıyor. Yoksa bunların hiçbir tanesi, özellikle bu manipülasyona yönelik yapılan çalışmaların hiçbir tanesi gerçekten kamuoyunun ne düşündüğünü ölçmeyi, kamuoyuna bilgilendirme olarak aktarmayı amaçlayan çalışmalar değil, onu biliyoruz. Özellikle 16 Nisan halk oylamasıyla alakalı 'Güçlü bir hayır oyu çıkacak' şeklinde bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Bunun kesinlikle gerçekle bir alakası yok. Arazide olan biten o değil. Bunların bu tür manipülasyon çabalarına alet olmamak, kanmamak gerekiyor." diye konuştu.
Canikli, anayasa değişikliğine yönelik başka bir soru üzerine de çıkış noktalarının "değişim" olduğunu, referandumdan bir olumsuz sonuç ortaya çıkarsa Türkiye'nin mevcut sistemle yönetilmeye devam edeceğini dile getirdi. Şu andaki sistemle, 16 Nisan'daki referandumda vatandaşın beğenisine sunulacak sistemin karşılaştırılması gerektiğine işaret eden Canikli, "Biz diyoruz ki kesinlikle, tartışmasız şekilde, hiç şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde yeni sistem, şu anda uygulanan sistemden çok daha modern, sağlıklı ve çok daha istikrarı sağlayacak olan bir sistemdir. Bazı vatandaşlarımızın özellikle bu manipülasyon nedeniyle kafasının karışık olduğunu biliyoruz. 16 Nisan'da nasıl bir değişiklik önerildiğinin bu yanlış yönlendirmeler nedeniyle tam olarak anlaşılamadığını yapılan çalışmalar da gösteriyor. Dolayısıyla anlaşılabilir bir şekilde, kampanya döneminde de hedefimiz o olacak; net, herkesin kavrayacağı bir dilde bu iki sistemin artılarını eksilerini karşılaştırarak vatandaşımızın doğru olarak tercihine katkı sağlamak amcıyla bir yol göstermek, aydınlatmada bulunmak, bu iki sistemin enine boyuna tartışılmasını sağlamak." ifadelerini kullandı.
"1982 Anayasası'nı yapanlar mahkum edildiler"
Canikli, mevcut sistemin "bir ihtilalin, askeri cuntanın adeta dayattığı bir anayasa sisteminin ve düdüğü çalıp bütün demokratik sistemi lağveden, tatile gönderen bir yapının ürünü olduğunu" vurguladı.
1982 Anayasası'nın kabul edilmesi mümkün olmayacak bir zorbalığın ürünü olduğunu ifade eden Canikli, söz konusu anayasanın karar verme yetkisine sahip 5 kişinin nihai onayıyla yürürlüğe girdiğini, ancak yeni sistemin, milletin seçtiği milletvekilleri vasıtasıyla kabul edilen bir düzenleme olduğunu söyledi. Nurettin Canikli, halk oylamasına milletvekillerinin kabul ettiği bir değişikliğin götürüldüğünü, diğer taraftaki sistemin ise cunta tarafından getirildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Aslında bizim önerimiz o sisteme direnenler, onun karşısında duranlar, esasında doğrudan veya dolaylı olarak 1982 cunta anayasasının önerdiği o sisteme sahip çıkıyorlar. O cuntanın mantığına sahip çıkıyorlar. Ve o anayasayı yapanlar da sonuçta bu ülkenin mahkemeleri tarafından yargılandı ve mahkum edildiler anayasal sistemi zorla değiştirdikleri, millet iradesine darbe yaptıkları için mahkum edildiler. Bu önerdiğimiz sivil, tamamen millet iradesini, milletin kendisini yansıtan sisteme karşı duranlar, bilerek ya da bilmeyerek, farkında olarak ya da olmayarak aslında bir darbe anayasasının savunucusu konumunda duruyorlar."
"Tek kelimeyle kocaman bir yalan"
Başbakan Yardımcısı Canikli, "CHP'de, ülke basını veya dış basında tek adam tezinin gündeme getirildiği" ifade edilerek bu konudaki değerlendirmelerinin sorulması üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:
"Manipülasyon özellikle bu argüman kullanılarak, insanların en hassas olduğu noktalardan bir tanesi, demokratik ve hukukun üstünlüğü hassasiyeti olan herkes 'Tek adamlık getiriyor' gibi bir iddiayı dikkatle dinliyor. Tam oradan giriyor, tam damardan giriyorlar tabir yerindeyse ama bu, tek kelimeyle kocaman bir yalan."
"Diktatörlükten bahsetmek cahilliğin daniskası"
Demokratik sistemlerde diktatörlüğün olamayacağını, sandığın belirli sürelerle vatandaşın önüne götürüldüğünü anımsatan Canikli, "Seçimle el değiştiren bir sistemde diktatörlükten bahsetmek en hafif ifadeyle bir cehalet ürünüdür, cahilliğin daniskasıdır." değerlendirmelerinde bulundu. Canikli, şöyle devam etti:
"O zaman millet iradesiyle cumhurbaşkanı seçim zamanı değiştirilebiliyorsa burada güçlerin yoğun bir şekilde bir elde zorunlu olarak toplanması gibi bir tehlikeden söz edemeyiz. Esas tehlike o değil. Esas tehlike, şu andaki sistemde yasama ile yürütme iç içe. Bir tespiti daha yapalım, şu andaki sistem parlamenter sistem filan değil. Çünkü parlementer sistemin en karekteristik özelliği cumhurbaşkanlarının sembolik yetkilerle donatılmış olmasıdır. Cumhurbaşkanlarına parlamenter sistemde yürütmeye, esasa ilişkin yetki verilmez. Sadece semboliktir, temsil makamındadır. Ama şu anda 1982 Anayasası ile dizayn edilen sisteme baktığınızda, 2007 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi bir tarafa, cumhurbaşkanına hiçbir parlamenter sistemde olmayacak şekilde güçlü yetkiler veriyor. Bu yönüyle son derece önemli. İkincisi yasamayı da yürütmeyi de hükümeti oluşturan siyasi parti grubu yönetiyor. Eğer çok güçlü bir şekilde bir siyasi parti bu sistemde iktidara gelirse hem hükümeti kuruyor hem de Meclisi kim yönetiyor şu anda, iktidar partisini ya da iktidarı oluşturan siyasi parti grubu tarafından yönetiliyor. İki güç bir elde aslında birleşiyor, esas tehlike bu olabilir. Bir tehlikeden bahsediliyorsa, güçlerin aşırı bir şekilde bir elde toplanmasından ve bunun tehlikesinden söz ediyorsak o bizim önerdiğimiz cumhurbaşkanlığı hükümet modelinde değil, esas burada tehlike arz eder. Çünkü yasama, yasama yetkileri ve yürütme yetkileri iktidarı oluşturan siyasi parti grubu tarafından kullanılabiliyor."
"Bunun adı kaostur, krizdir"
Canikli, şu andaki sistemde bağımsız ve tarafsız bir yasama organından bahsedilemediğini, hükümeti kuran partinin yasama faaliyetlerini de yönettiğini, bu nedenle yasama ve yürütmenin tek bir elde toplandığını, bu tehlikeyi de şu andaki sistemin barındırdığını vurguladı. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlığının önemine de işaret eden Canikli, "Yasama, yürütme, yargı erki, birbirine mesafeli, birbirinin alanına girmeyen bu üç erk, şu andaki sistemde yok. Şu anda iki tane sistem var: Bir yargı var, bir de yasama yürütme birlikte, ona ne derseniz deyin, adı da konulmamış bir sistem. Dolayısıyla diktatörlük olacaksa, öyle bir tehlike varsa bu sistem için vardır. Bizim önerimiz olan cumhurbaşkanlığı hükümet modelinde böyle bir tehlike kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü TBMM, cumhurbaşkanını denetliyor ve iki erk, iki güç birbirinden tamamen ayrılıyor." dedi.
Başbakan Yardımcısı Canikli, mevcut sistemde başbakan tarafından önerilen bir kararın cumhurbaşkanının onayını gerektirdiğini anımsatarak, bir idari işlemin gerçekleşmesi için hem başbakan hem de cumhurbaşkanının iradesinin örtüşmesi gerektiğini hatırlattı. Canikli, "Her işlem için başbakan ile cumhurbaşkanının iradesinin aynı yönde oluşmadığı takdirde bunun adı kaostur, krizdir." ifadesini kullandı.
Şu andaki yönetim modeli kapsamında millet tarafından seçilen cumhurbaşkanının seçimler sırasında taahhütlerde bulunduğunu da belirten Canikli, mevcut sistemde millet tarafından seçilen cumhurbaşkanının milletten aldığı güçle hareket edeceğine, daha sonraki dönemlerde bu durumun başbakanla cumhurbaşkanı arasında yönetim krizine neden olabileceğine dikkati çekti. Canikli, "Bu model her gün yeni bir kaos tehdidiyle ortaya çıkıyor, her yeni doğan gün kriz tehlikesini beraberinde barındırıyor." diye konuştu.
Referandum sürecinin ekonomiye etkisi
Son bir kaç aydan beri para piyasalarında ağırlıklı olmak üzere ekonomide birtakım dalgalanmalar meydana geldiğine dikkati çeken Canikli, döviz piyasasında yukarı yönlü hareketlerin yaşandığını ifade etti.
Canikli, bunun birçok nedeninin bulunduğunu, temel nedeninin küresel faktörler olduğunu dile getirerek, iç dinamiklerin de bu dalgalanmaları tetikleyen boyutunun olduğunu kaydetti. Özellikle hükümete yönelik içeriden ve dışarıdan ekonomik sonuçları hedefleyen sabotajların ve saldırıların da önemli ölçüde etkisinin olduğunun altını çizen Canikli, "Özellikle uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları vasıtasıyla Türkiye ekonomisi ile ilgili algıyı olumsuza çevirme konusunda çok yoğun bir çaba içerisine girildi." değerlendirmesinde bulundu.
İki derecelendirme kuruluşunun Türkiye'nin ve Türk bankaları ile reel sektörün notlarını düşürdüğünü hatırlatan Canikli, bu kararların "bir planın bir parçası" olarak yürüdüğünün görüldüğünü dile getirdi.
Canikli, bu sabotajlara karşı bazı tedbirler alındığını vurgulayarak, "Bu dalgalanmaların sakinleşmesinde ve bizim dip noktadan çıkışımızda birçok faktör etkili oldu. Özellikle Merkez Bankası'nın aldığı rasyonel kararlar ve başka atılan adımlar gibi... Ama bir de piyasadaki dalgalanmanın sakinleşmesinde, 16 Nisan'da önerdiğimiz modelin çok güçlü, istikrarlı yönetimleri her zaman iş başına getirmeyi garanti altına alan bir sistem olduğunun anlaşılmasının büyük bir etkisi olduğunu kabul etmek gerekir." diye konuştu.
Ekonomide beklentileri en çok etkileyen hususun siyasi alandaki istikrar ya da istikrarsızlık öngörüleri olduğunu belirten Canikli, yönetimde bir belirsizlik ve istikrarsızlık söz konusu ise yatırımcının yatırım planlarını askıya aldığına, tüketicinin de tüketim talebini ertelediğine işaret etti.
Canikli, gelecek olan yönetimin nasıl bir para ve maliye politikası uygulayacağını bilemediğinde yatırımcının yatırım kararı alamadığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Bu belirsizlik söz konusu ise bu ekonomiyi olumsuz yönde etkiler, makro dengeleri bozar, tahrip eder ve ekonomideki en büyük zararı bu istikrarsızlık ve belirsizlik verir. Tam tersi olursa, Türkiye'nin geleceğinde, sistem, tek başına, güçlü, karar alabilen ve bunları uygulayabilen, çatışma riski ortaya çıkmayan yönetimleri garanti ediyorsa yatırımcı koşa koşa gelir, yatırım yapmakta tereddüt etmez. Yatırımcı, son 14 yıldır Türkiye'yi yöneten ekonomiye damga vuran anlayışın, örnek olarak 10-15 yıl daha iktidarda kalacağını düşünüyorsa, politikalarımızı bildiği ve bunları olumlu olarak değerlendirdiği için yatırım yapabilir. Ama özellikle mevcut sistemin belirsizlik üretmesi potansiyeli nedeniyle Türkiye'nin geleceğine kimse yatırım yapmaz."
"Marjinal partilerin önerilen yönetimde göreve gelme ihtimali yok"
Önerilen sistemin her zaman güçlü yönetimi garanti altına aldığının altını çizen Canikli, milletin büyük çoğunluğu tarafından reddedilen karşı çıkılan marjinal siyasi partilerin önerilen yönetimde hiç bir şekilde göreve gelme ihtimallerinin bulunmadığını söyledi.
Canikli, "Deniliyor ki, 'Recep Tayyip Erdoğan için tamam güzel ama ondan sonra başka birisi, mesela Kılıçdaroğlu gelirse ne olur?' deniyor. Öyle bir şey söz konusu değil, bu sistemde Kılıçdaroğlu ya da millete tepeden bakan, milletin inancı ile alay eden siyasi partilerin ve kişilerin bu dönemde iktidara gelmesi mümkün. Bakın 7 Haziran seçimlerinden sonra az kalsın Kılıçdaroğlu'nun da içinde olacağı bir koalisyon hükümeti kurulacaktı, Cumhurbaşkanımızın müdahalesi olmasaydı. Önerdiğimiz modelde sistemde buna benzer hiçbir arızanın olması söz konusu değil." değerlendirmesinde bulundu.
"Nefes alan her firma imkanlardan faydalanacak"
Canikli, 300 binden fazla KOBİ'ye, 50 bin liraya kadar faizsiz, 1 yıl ödemesiz, 3 yıl vadeli kredi vereceklerine dikkati çekerek, kredi vermeye en küçükten başlayacaklarını söyledi.
Kredi mekanizmasının reel sektörde de işlediğine işaret eden Canikli, Kredi Garanti Fonu kefaleti ile 250 milyar liralık bir kredi alanı oluşturduklarını, bunun da bankalar üzerinden kullanılabileceğini anımsattı.
Canikli, burada, özellikle son gelişmeler nedeniyle finansman desteğinde sıkıntı yaşayan firmaların tamamına nakit desteği vermeyi amaçladıklarını vurgulayarak, "Nefes alan, hayat emaresi olan her firma bu imkandan faydalanacak." dedi.