Serhan Sevin / TRT Haber
Türkiye bundan tam 19 yıl önce, tarihinin en karanlık gecelerinden birini yaşadı.
16 Ağustos’u 17 Ağustos’a bağlayan gece saatler 03.02’yi gösterirken Gölcük merkezli bir deprem meydana geldi.
2010 Meclis Araştırması Raporu'na göre 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 100 bine yakın bina ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü.
7,4 büyüklüğündeki deprem başta İstanbul ve İzmit olmak üzere Sakarya, Yalova, Eskişehir, Ankara ve hatta İzmir’e kadar uzanan geniş bir alanda hissedildi.
45 saniye süren deprem aynı zamanda Türkiye’nin en büyük petrol rafinerisi olan Tüpraş’ta günlerce söndürülemeyecek bir yangını da beraberinde getirdi.
Türkiye’nin gözü kulağı Kandilli
7,4’lük depremle birlikte hayatımıza giren ve yer altındaki gözümüz kulağımız olan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem ve Araştırma Enstitüsü için de 17 Ağustos 1999 milat kabul ediliyor.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat, 17 Ağustos depreminin kendilerini test ettikleri en önemli doğa olayı olduğunu söyledi.
1999 öncesinde rasathanenin elinde bulunan ve analog olarak çalışan 30 sismik kayıt cihazı, günün teknolojisinde Marmara depreminin büyüklüğünü 6,7 olarak kayıtlara geçirdi.
Kalafat’a göre bu ölçüm, zamanın şartlarında yapılabileceğin en doğrusuydu.
“Kayıt cihazı sayısı daha fazla olsaydı, depremin şiddeti daha sağlıklı verilerle ölçülebilirdi.”
2004 yılından sonra, Kandilli Rasathanesi’nin istasyon sayısı ülke genelinde 240’ın üzerine çıktı.
İstasyonlar arası iletişim ağının yüzde 50’si uydu, yüzde 50’si GPRS teknolojisiyle donatıldı.
Geçmişte yetersiz kalan yazılımlar ve donanımsal aygıtlar kullanan rasathane, bugün dünyayla eşdeğer bir teknolojiye sahip.
Yakın zamanda Marmara Denizi’nde olması muhtemel bir deprem için Marmara Denizi hem karada hem de su altında Kandilli Rasathanesi tarafından 7/24 GPS sistemi kullanılarak izleniyor.
Kalafat geliştirilen ve uygulanan bu sistemle deniz tabanında 0,5 büyüklüğüne kadar oluşan depremleri tespit edebildiklerini söylüyor.
Toplum artık daha bilinçli
Doğan Kalafat’a göre depremlerde meydana gelen can kayıplarının yüzde 95’i yapısal tehlikelerden kaynaklanıyor ve bununla mücadelenin iki yolu var.
İlk olarak Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın bir deprem coğrafyası olduğunu söyleyen Kalafat, afet bilinci yüksek bir toplum haline gelmemiz gerektiğini vurguladı.
Diğer ve en önemli yol ise, depreme dayanıklı binalarda yaşamak ve bu tip binaların yapımını teşvik etmek.
Doğan Kalafat, Türkiye’de deprem bilincinin tamamen olmasa bile gelişme gösterdiğini, Marmara depreminden önce ev sahibi olmak isteyenlerin binalarda görsellik ve estetiğe, sonrasında ise binanın yapımına ve zeminine öncelik verdiğini söyledi.
Ancak Doğan Kalafat, İstanbul gibi büyük bir şehirde çıplak gözle bakıldığında hala eski, hasarlı ve büyük bir depremde yıkılabilecek binaların görüldüğünü, bu tip binaların acil yıkılarak depremde oluşabilecek can kayıplarının önüne geçilebileceğini vurguluyor.
“Depreme hazırlık uzun bir süreç. Bunun için birçok disiplinin yan yana çalışması ve toplumun duyarlılığı gerekiyor.”
Olası büyük bir depreme hazırlık süreci imar uygulamalarına dikkatle başlıyor.
Kalafat, sıvılaşma denilen yani zemini hiçbir şekilde taşıma gücü olmayan ve aktif fayların bulunduğu alanların imara kapatılması gerektiğinin altını çiziyor.
Doğan Kalafat’a göre insan eliyle yapılan hatalardan bir diğeri de, apartmanların giriş katlarının galeri, depo olarak kullanılabilmesi için girişlerde bulunan taşıyıcı kolonların kesilmesi.
Deprem bir doğa olayıdır. Bunu afete çeviren toplumlardır
Doğan Kalafat, muhtemel büyük bir depremle ilgili alınabilecek önlemlerin başında içinde yaşadığımız binaları iyi tanımamızın gerektiğini vurguladı.
Deprem anında çok katlı binaların içerisinden hiçbir şekilde çıkmaya çalışmamamız gerektiğini söyleyen Kalafat, deprem öncesi aile afet planı oluşturulmasının evdeki bireylerin yararına olacağını dile getirdi.
Türkiye’de meydana gelen depremlerde can kayıplarının yüzde 5’lik bölümü ise, yapısal olmayan tehlikelerden meydana geliyor.
Özellikle gardırop ve vitrin gibi büyük eşyaların devrilmesi sonucu oluşan kayıplarının ciddi boyuta ulaştığını söyleyen Doğan Kalafat’a göre, bu tür eşyaların duvarlara sabitlenmesi gerekiyor.
“2090’a kadar yüzde 95 bu deprem yaşanacak”
Kandilli’ye göre, Marmara Denizi’ne kıyısı olan her yerleşim yeri yaklaşmakta olan büyük depremden etkilenecek.
Rasathanenin elinde bulunan tarihsel istatistikler, 2090 yılına kadar Marmara Bölgesi’nde yüzde 95 oranında büyük bir depreme işaret ediyor.
Sistemlerinde depolanan tarihsel verilere dayanarak bu öngörüye ulaştıklarını söyleyen Kalafat, bunu kesinlikle depremin önceden belirlenmesi olarak görmüyor.
“Risk yüksek. Tedbir almak, hazırlıklı olmak bu coğrafyada yaşayan hepimizin görevi.”