TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne Giden Yol belgeselinin lansman programında konuştu.
Şentop, konuşmasında şunları kaydetti;
Bu anlamlı günde sizlerle bir arada bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Sizlere başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Türkiye’deki tüm kardeşlerinizin, selam ve muhabbetlerini getirdim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının 39. yıldönümü etkinliklerine Sayın Cumhurbaşkanımızı temsilen katılmak üzere yaptığımız ziyarete böyle anlamlı bir etkinlikle başlıyor olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
"Türkiye'yi huzursuz etmek isteyenler asla huzur bulamayacaklardır"
Öncelikle, sözlerime, dün Taksim'de İstiklal Caddesinde meydana gelen hain terör saldırısını lanetleyerek başlamak istiyorum. Hain saldırıda vefat eden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yaralananlara şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Türkiye büyük mücadelelerle, büyük zorluklarla çarpışarak bugünlere geldi. Aşmadığımız zorluk yok; aşamayacağımız güçlükte yoktur. Maruz kaldığımız ihaneti, hainleri, kuklaları kuklacıları iyi tanıyor, iyi biliyoruz. Devletimiz bu hain saldırının cezasını vermeye her zaman muktedirdir. Türkiye'yi huzursuz etmek isteyenler asla huzur bulamayacaklardır.
Birlikte özetini izlediğimiz “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Giden Yol” filminin hazırlanmasında emeği geçen tüm kurum ve kuruluşları, Bahçeşehir Üniversitesi’ni, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nı, Dışişleri Bakanlığı’nı, elbette KKTC makamlarını hem burada hem Türkiye’de destek veren tüm yetkilileri can-ı gönülden kutluyorum. Bu tür çalışmalara devam ederek Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bekasına, Kıbrıs Türkünün selametine hizmet etmeye devam etmelerini diliyorum.
"Bu devletin ve halkının bugünlere gelmesinde nasıl kan, gözyaşı ve alın teri döküldüğünü de biliyoruz"
Kıbrıs bizim için hem bir yar hem de bir yaradır. Kıbrıs bizde Kanlı Noel’in, Şehit Pilot Cengiz Topel’in, Binbaşı Nihat’ın masum ailesinin ve nice vatan evladının acı yarasıdır. Kıbrıs bize Hz. Peygamberimizin süt teyzesi Hala Sultan’ın; Kıbrıs Fatihi II. Selim Han ve Hocası Lala Mustafa Paşa’nın; Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık mücadelesinin liderleri Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın; mücahitlerin ve nice şehitlerin emanetidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giden yolun ne kadar engebeli ne kadar dolambaçlı olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu devletin ve halkının bugünlere gelmesinde nasıl kan, gözyaşı ve alın teri döküldüğünü de biliyoruz.
Kıbrıs Türkünün mücadelesi ve tarih bunu bize defalarca göstermiştir ki; Türk Milleti esaret altında yaşayamaz, bağımsızlığından ve vatanından asla vazgeçemez.
Dünya bunu Kıbrıs Türkünün onurlu duruşuyla bir kez daha, çok yakından görmüştür. Hamdolsun ki bu topraklarda sancak yere düşmemiş, ezan sesi dinmemiştir. Aksini savunanlara ve tahayyül edenlere duygularımıza tercüman olan Kıymetli Halk Ozanımız Âşık Mahzuni Şerif’in şu sözleriyle seslenmek isterim: “Siz de sizin güvendikleriniz de bizi yalnız İzmir'de değil, Çanakkale'de de iyi hatırlarlar. Anlarsınız bunu... Bu millet kırk milyon başıyla bir vücuttadır. Ya var ya yok oluncaya kadar insan özgürlüğü uğrunda tarihî görevini yapacaktır elbette! Selam, bayrağına sarılıp imanlara gömülen Yüce Türk milletinin şehitlerine!”
"Çözümü samimi olarak asla istemediler"
Kıbrıs Türkünün mücadelesi bitmemiştir. Yarım asırdan fazla bir süredir eşitlik ve adalet mücadelesi veren siz Kıbrıslı kardeşlerimiz bugün halen bu mücadelenizi sürdürmektesiniz. Bu süreçte, Türkiye de Ada’da ve Doğu Akdeniz’de; adanın ve bölgenin huzuru ve barışı için çok çabaladı, çok emek verdi, yapıcı öneriler getirdi, istikrarı ve iş birliğini önceledi. Birleşmiş Milletlerin çabalarına destek verdi, iyi niyetli yaklaşımları destekledi. Kıbrıslı kardeşlerimiz çözüm için her türlü gayreti gösterdi ve ortaya hep güçlü bir irade koydu. Rum tarafının ve Yunanistan’ın adımı ise uzatılan barış elini itmek oldu. İstikrarı ve iş birliğini baltalamak oldu. Eşitlik temelinde bir çözümü reddetmek oldu. Türkün hakkını hiçe saymak oldu. Çözüm yolunu hep tıkadılar. Çünkü çözümü samimi olarak asla istemediler.
Bölgedeki zenginlikleri, Ada’nın zenginliklerini paylaşmak istemediler. Adeta Ada’daki ve bölgedeki yaşam hakkımızı yok saydılar. Arkalarına aldıkları güçlere güvenerek şımarıklıklarından hiç vazgeçmediler. Bizler ise Ada’da kalıcı bir çözüm için her daim uğraştık, Kıbrıs Türkü her zaman kalıcı bir çözümün yanında oldu, ama Rum tarafı kendisine gösterilen sahte gülücükler ve sahte vaatlere kanarak çözümü hep iki elinin tersiyle itti. Bugün halen Rum tarafında 1974 öncesi katliamların özlemini çekenler, katilleri kutsayanlar bulunuyor. Kıbrıs Türkü’ne karşı soykırım isteğini sürdürenler bulunuyor. Ama bu düşünceler içinde olanlara, yanlış hesapların ve kendilerini sıkıntıya sokacak hülyaların peşinde olmamalarını tavsiye ediyorum.
Kıbrıs Türk halkı; şehitlerinin kanıyla, canıyla, hayatıyla bedel ödemiştir ve her bir ferdinin fedakârlığıyla kurduğu bu devletten de asla vazgeçmeyecektir. Türk halkı Kıbrıs’ta azınlık olmayı, haklarından vazgeçmeyi veya Rum tarafının tahakkümü altına girmeyi asla ve asla, hiçbir şekilde bir lahza bile olsun kabul etmedi, etmez ve etmeyecektir. Bu husustaki kararlılığı sorgulayanlar da hüsrana uğramaya mahkûmdur, bu husus böyle bilinmelidir.
"Kıbrıs’ta çözüm ancak eşit ve egemen iki devlet ile mümkün olacaktır"
Günümüz medeni dünyasıyla asla bağdaşmayan, insanlık ve hukuk dışı engellemelere ve mevcut statükonun Rumlar tarafından ilanihaye sürdürülmesine yönelik çabalara asla izin vermeyeceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu noktada bugün artık şu gerçek ayan beyan bir şekilde ortaya çıkmıştır ki Kıbrıs’ta çözüm ancak eşit ve egemen iki devlet ile mümkün olacaktır. Bu yoldan dönmeyeceğiz. Ada’nın asli unsuru olan Kıbrıs Türkü’nün kendi vatanında azınlık yapılmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Kıbrıs Türk halkının Kıbrıslı Rumlar kadar egemen eşit olduğunu tüm dünyaya kabul ettireceğiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da birçok farklı platformda tekrarla altını çizdiği üzere artık bizim için Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs yoktur, sadece ve sadece bağımsız, eşit ve egemen devletler vardır.
Bu noktada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci üye statüsü elde etmesi, anayasal adıyla uluslararası bir teşkilatın parçası olması haklı davamızda muzafferiyetimiz için milat niteliğinde bir aşamanın geçilmesi anlamına geliyor. Bu karar bizim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için sürdürdüğümüz çalışmalarımızda motivasyonumuzu arttıracaktır. Artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına Ada’nın gerçekliklerini izah eden Türk Milletinin her bir ferdi daha güçlü, daha yüksek sesle ve daha özgüvenli bir şekilde konuşacaktır. Ayrıca, herkes şu gerçeği de açık bir şekilde bilmeli ve her daim hatırlamalıdır ki Kıbrıs davasının sahibi Türk milletinin tamamıdır, Türk milletinin her bir ferdidir.
Binlerce yıllık tarihimizde bizi bir millet yapan şey sayısız merhalelerde aynı değerler etrafında birleşmemiz, dil, inanç, kültür, sanat, tarih ve kader birlikteliğimizle ortak bir paydada, biz olmamızdır. Bizi Millet yapan en önemli şey milletimizin her bir ferdinin daha beşikte kazanmaya başladığı, mezara kadar da sahip olduğu sarsılmaz milli şuurudur. Binlerce yıllık tarihimizden damıtılan; Hoca Ahmet Yeseviler, Yunus Emreler, Mevlanalar, Hacı Bektaş-ı Velilerin ilmek ilmek işlediği bu milli şuur Türk milletinin kendine duyduğu en derin güvenin kaynağıdır.
Milli şuur; evlatlarımızın Türk milletin varlığı, birliği ve bekası için kendisine düşen vazifeleri bilmesi, milletin ortak değerler manzumesinin fertlerde ete-kemiğe bürünmesidir. İşte bu kuvvetli şuur devletlerimizi ayakta tutan, fırtınalı dönemlerde istikametimizi kaybetmememizi sağlayan asli unsurdur. Rahmetli Cemil Meriç’in de söylediği gibi “siyaset dünyasının pusulası şuurdur, tarih şuuru, milliyet şuuru, kişilik şuuru...” Adalet ve eşitlik mücadelesinin halen devam ettiği günümüzde Kıbrıs Türkünün pusulasız kalması, pusulasız hareket etmesi düşünülemez.
Kıbrıs’ta ortaya koyulacak güçlü bir milli şuur ve birlik, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklı ve meşru davasında muzaffer olması için vazgeçilmez bir unsur olarak karşımızda durmaktadır. Bu noktada tarih eğitiminin milli şuur inşasında en önemli unsur olduğunu söylemek gerekir, tarih eğitiminin de sadece okullardaki öğretim araçlarıyla değil, kültür ve sanat faaliyetleriyle belki de daha etkin olarak gerçekleştiğini biliyoruz. Bu itibarla, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’ne Giden Yol belgeselini; Kıbrıs Türkü’nün milli şuurunun ve birliğinin daha da güçlenmesi bağlamında önemli bir çalışma olarak addediyorum.
Bugün birlikte lansmanını yaptığımız “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Giden Yol” gibi filmlerin, özellikle gelişen teknolojiden, sosyal medyadaki yeniliklerden faydalanılarak hazırlanacak projelerin, çabalarımızda bize çok büyük destek olacağına inanıyorum. Bu kıymetli eserde emeği geçen herkesi tekrar tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Son olarak egemenlik ve özgürlük mücadelesinin kadim neferleri ve Kıbrıs Türkünün ebedi sesleri ve önderleri merhum Doktor Fazıl Küçük ve kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş'ı saygıyla anıyorum ve sözlerime Fazıl Küçük’ün de son derece net bir şekilde altını çizdiği şekilde son vermek istiyorum: “Bu davayı kazanmak artık bizim için bir onur meselesi olmuştur. Büyük Türk Milletinin kanını taşıyan biz yüz binlerce Türk ne bugün ne de yarın atıldığımız ve ant içtiğimiz bu zorlu uğraştan gerileyecek değiliz.”
Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyet Bayramımızı şimdiden tebrik ediyor, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, kahraman mücahit ve gazilerimizi şükranla anıyorum.