Parçalı Bulutlu 3.8ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Gündem
TRT Haber 13.01.2022 20:39

Numan Kurtulmuş: Dünyanın hiçbir yerinde terörle demokrasi yan yana durmaz

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, "Dünyanın hiçbir yerinde silahla, bombayla, terörle, anarşiyle demokrasi yan yana durmaz." dedi.

Numan Kurtulmuş: Dünyanın hiçbir yerinde terörle demokrasi yan yana durmaz

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, gündemin sıcak başlıklarını TRT Haber Özel Röportajında değerlendirdi.

AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş'un açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

"Erken seçim tartışmalarıyla Türkiye'nin gündeminin meşgul edilmesini doğru bulmayız"

Seçim her halükarda 2023'ün Haziran ayında olacak. Erken seçim tartışmalarıyla Türkiye'nin gündeminin meşgul edilmesini doğru bulmayız. Biz parti olarak da her zaman seçime hazır vaziyette çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çok yoğun bir şekilde, haftanın her günü arkadaşlarımız sahada çalışmaya devam ediyor. Bakanlarımız, partimizin genel başkan yardımcıları, zaten Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız, sürekli sahada farklı illeri dolaşarak hem teşkilatlarımızı hazır hale getiriyoruz hem vatandaşlarımız arasında isteklerini, taleplerini, beklentilerini, tenkitleri varsa bunları dinliyoruz. Toplumun farklı kesimlerine dokunarak 2023'ün hazırlıklarını, hemen ardından gelecek olan 2024’ün hazırlıklarına başlamış vaziyetteyiz.


"Bu sorumluluğumuzu yerine getirmeye gayret ediyoruz"

Pandeminin ilk döneminde hakikaten bu anlamda çok dikkat ederek faaliyetlerimizi sürdürmeye çalıştık. Ama hemen arkasından gelen kongre süreçleri, özellikle her hafta sonu sayın Cumhurbaşkanımızın bir yada iki ilde yapmış olduğu programlar, toplu açılışlar, yine bizlerin her hafta birkaç ilde yaptığımız bu çalışmalar tabii ki doğal olarak çok geniş kitlelerle temas imkanı oluyor. Tedbirleri elden bırakmadan maskeye ve hijyen şartlarına dikkat edilerek çalışmalar sürdürülmeye gayret ediliyor. Çünkü nihayetinde hangi tedbiri alırsanız, hangi yüksek teknolojiyi kullanırsanız kullanın sonuçta siyasetin malzemesi insan olduğu için sadece siyasetçi bakımından söylemiyorum. Siyasetçinin de bire bir irtibatlı olacağı halkımızdır. Ayağına gitmek, görüşlerini almak, onlarla birlikte Türkiye’nin gündemini değerlendirmek siyasette bize motivasyon veren unsurlar aynı zamanda. Bu sorumluluğumuzu yerine getirmeye gayret ediyoruz.

"İstanbul’daki çalışmalarımızı başından beri çok önemli, değerli buluyoruz"

İstanbul sadece bizim için değil bütün siyasi partiler için Türkiye'nin her döneminde en önemli illerimizin başında geliyor. İstanbul sadece kendisinden ibaret değil, bir şekilde oradaki toplumsal yapının kompozisyonu dolayısıyla Türkiye'nin de özeti gibi. Her mahallesinde, her semtinde Türkiye’nin farklı yerlerinden insanların bulunması mümkün. Farklı toplumsal gruplardan insanların olduğu bir mega kentimiz, bir dünya başkenti. Dolayısıyla İstanbul’daki çalışmalarımızı başından beri çok önemli, değerli buluyoruz.

"Çok güçlü bir şekilde teşkilatımızın var olduğunu gördük"

Bütün kademelerimiz, hem partimizin ana kademesi hem kadın kolları hem gençlik kolları, şu anda yapmaya çalıştığı arkadaşlarımızın 2023’ün son hazırlığını yapmak. Bu hafta sonu kadın kollarımız yine Kızılcahamam’da bir kamp içerisinde olacak. Mahalle başkanlarımıza, meclis üyelerimize kadar bütün teşkilatlarımızı seçime hazır hale getirmek ve bu anlamdaki eksiklerimiz neyse, kusurlar neyse bunları kısa sürede tamamlayarak yolumuza devam etmek durumundayız.

İki üç hafta evvel yaptığımız İstanbul’da sayın Cumhurbaşkanımızın da katıldığı İl Danışma Meclisi çok büyük bir motivasyon sağladı. Orada tekrar çok güçlü bir şekilde teşkilatımızın var olduğunu gördük, çok yüksek enerjisi olduğunu gördük. Aynı şekilde büyük bir motivasyonla 2023’e ve 2024’e hazırlandığını gördük. Her yerde, her mahallede, her sokakta var olarak, bire bir insanlarla ilişkilerimizi kuvvetlendirmeye çalışarak çalışmalarımıza devam ediyoruz.

"Birinci nedeni gönüllere girmeyi başarabilmektir"

Hep şunu söylüyoruz konuşmalarımızda, şimdiye kadar seçimlere girip girdiği her seçimden birinci parti olarak çıkmak, Cumhurbaşkanımız için konuşuyorsak her girdiği seçimden galip olarak çıkmış olmak önemlidir. Bunun çok çeşitli nedenleri var. Sıralarsanız bunun birinci nedeni gönüllere girmeyi başarabilmektir. Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin en büyük başarısı ise buradadır. Şimdi 2023’ün kapısını açacak olan anahtarsa, gönüllerine girmeyi başardığınız vatandaşlarımızın gönüllerinden düşmemeyi başarmaktır. Bu çok daha zor bir iştir. Çok daha büyük emek ister, tevazuuyla, gayretle, istekle her anında milletimizin yanında olmayı başarmaktan geçer. Ana strateji olarak bir şey söyleyecekseniz gönüllerine girdiğiniz vatandaşımızın gönlünden düşmemeyi başarırsak 2023’ü kolaylaştıracağımızı düşünüyorum.

"Olumsuzluklar neyse bunların hepsinin farkındayız"

Türkiye’deki şu anda yapılan bütün kamuoyu yoklamalarında AK Parti birinci partidir. Zor bir dönemden geçiyor muyuz, geçiyoruz. Dünyada pandemiyle birlikte başlayan, hemen hemen bütün ülkelerde ekonomik anlamda, toplumsal alanda ciddi sıkıntıların olduğu bir dönemden geçtik. Türkiye de bundan bir şekilde etkilendi.

Geçen süreç içerisinde özellikle aralık ayında yaşadığımız dövizdeki aşırı dalgalanmalar ve bunun ortaya çıkarmış olduğu hayat pahalılığının vermiş olduğu bir takım vatandaşımızın üzerindeki olumsuz etkileri biliyoruz. Ama sonuç itibarıyla da burada bu etkilerin ortadan kaldırılması için samimiyetle, gayretle bir mücadele verildiğini vatandaşımız da görüyor.

Bu anlamda dövizin tekrar aşağıya doğru gelmeye başlamış olması, Türkiye’de asgari ücrette vatandaşımıza çok güçlü bir desteğin verilmesi, devlet memurlarının maaşlarının artırılması, aynı zamanda temmuz ayında yeniden güncelleneceğinin Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez daha ifade edilmesi, yani şu muhalefet propaganda yapmaya çalışıyor ama şu anda yaşanan eksiklikler, olumsuzluklar neyse bunların hepsinin farkındayız.

Bunun giderilebilmesi için bütün imkanları seferber ederek vatandaşımızın hayat pahalılığı karşısında alım gücünün azalmaması için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyoruz.

"Eğer tezgah dağılırsa bir daha toparlamak zor"

İlk sefer dünya bir ekonomik krizle karşılaşmıyor. Bütün dünyadaki krizlere baktığımız an ne ders çıkardık derseniz, çıkardığımız en temel derslerden biri, eğer tezgah dağılırsa bir daha toparlamak zor. Yani üretimin, fabrikaların, atölyelerin, istihdamın ortadan kaybolduğu bir durum söz konusu olursa ülkeler gerçekten ülkeler orada zorlanır.

"Türkiye, 2021’i olumlu olarak ayrışmış bir ülke olarak geçirdi"

Çok şükür Türkiye için rahatlıkla söyleyeceğimiz şey şudur. 2021’de dünya ekonomileri arasında en pozitif gelişmeyi sağlayan ülkelerden birisi Türkiye’dir. Yüzde 7’nin üzerinde bir büyüme sağlamış olması, 225 milyar dolarlık bir ihracatı temin ediyor olması, tekrar istihdam rakamlarının pandemi öncesindeki döneme dönmüş olması Türkiye için önemli bir şey. Son açıklanan cari açık 14,5 milyar dolar seviyelerinde. Orada bütçe dengesinin fevkalade olumlu olması, böyle baktığınızda Türkiye üreten, istihdam eden, ihracatını yapan bir ülke.

Evet buna mukabil dövizdeki aşırı dalgalanmalar dolayısıyla ortaya çıkan bir takım hayat pahalılıkları var. Ayrıca küresel malların, emtia fiyatlarındaki artışlar dolayısıyla bir takım hayat pahalılığını etkileyen, üretim maliyetlerinin artışları var. Dolayısıyla bütün bunlara baktığımız zaman, sonuçta Türkiye, 2021’i olumlu olarak ayrışmış bir ülke olarak geçirdi.

Hangi adımların atılması, ne zaman atılması gerektiğini biliyoruz. Bu anlamda da hiçbir şekilde bir panik havası içinde olmadan, meselenin ciddiyetinin farkında olarak, nereden nereye gittiğimizin farkında olarak bu süreçleri yönetmeye, yönlendirmeye hükümetimiz gayret ediyor ve bu anlamda da halkımızın bire bir taleplerini çalışmaya gayret ediyoruz.


"Karşı tarafta tek aday olacakmış gibi de düşünmemek lazım"

Bir kere karşı taraftaki adayın kim olacağını söylemek bize düşmez. Ama şunu da söyleyeyim, karşı tarafta tek aday olacakmış gibi de düşünmemek lazım. Nihayetinde bir denge söz konusudur. Orada nasıl bir denklem oluşacağını, nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını bugünden kestirmek zor.


Bizim rahatlığımız, AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisi, hangi konularda ittifak yaptığımızı, hangi temel meselelerde bir arada olduğumuzu, bu ittifakın temel dinamiklerinin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bugüne kadar da bu sorunsuz bir şekilde geldi. Adayımız da belli. Adayımızın belli olması sadece sayın Cumhurbaşkanımızın 2023 adaylığı meselesi değil, aynı zamanda Tayyip Erdoğan, 20 senedir Türkiye siyasetinde etkili olan, bir anlamda dünya markası olan bir siyasi figür. Ne yaptığı, ne yapabileceği, ilerdeki muhtemel yönetme tarzının ve atacağı adımların ne olabileceği konusunda vatandaşımızın bildiği bir siyasi aktör.

"AK Parti’nin en temel problemi karşısındaki rakiplerin projelerinin olmaması"

Karşı tarafın ise şimdiye kadar bir tek ortak noktası var. O da Tayyip Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı. Şimdi son zamanlarda ikinci bir konu geldi. O da erken seçim meselesi. O erken seçimi hepsi birden söylemeye başladılar. AK Parti’nin en temel problemi karşısındaki rakiplerin projelerinin olmaması ve haydi yarın iktidara geldiğinizde Türkiye’yi nasıl yöneteceksiniz, temel meseleleriniz nedir bunları anlatın dediğiniz zaman parlamenter sisteme geçiş diyorsunuz. Buradaki sizin sistemle ilgili bakış açılarınız diyelim ki CHP’nin, İyi Parti’nin, HDP’nin, ittifakın temel unsurları olarak söylüyorum, bunların bakış açıları nelerdir? Türkiye’nin terörle mücadelesinde hangi ortak noktaları vardır? Türkiye’nin ekonomi programında neler ortaya koyacaklar? Nasıl bir ekonomik kalkınma stratejisi izleyecekler? Eğitimdir, sağlıktır vs. bütün bunların hiçbirisini konuşmuyoruz dikkat ederseniz.

Muhalefetten bugüne kadar da bunlar ilgili en ufak bir proje duyulmuş değildir. Buna başka bir adım daha attılar erken seçim meselesi. Seçim yeni sistem içerisinde Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili bir şey. Cumhurbaşkanı seçimi olacak, Meclis seçimi de olacak. O zaman adayınız kimdir zamanında hep şu cevabı verdiler: “Siz bir sandığı getirin, yarın adayı söyleriz.”

"CHP’nin özür dilemesi gereken çok sayıda icraatları olduğunu biliyoruz"

Sayın Kılıçdaroğlu helalleşme söylemini ortaya çıkardığında, ben kendi adıma söyleyeyim, birçok arkadaşımızla da konuştuğumuz zaman, eğer bu seçim manevrası değilse, bir taktik değilse gerçekten önemlidir. Özellikle Türkiye’de inanç ve fikir özgürlükleri bakımından CHP’nin geçmiş müktesebatını da bildiğimiz için, böyle bir şeyin CHP’nin Genel Başkanı tarafından söylenmiş olması kıymetlidir. Ama bunun bir seçim taktiği olmaktan uzak olduğunun millete ispat edilmesi lazım. Tamam ben helalleşmek istiyorum dediğiniz zaman önce CHP’nin özür dilemesi gereken çok sayıda icraatları olduğunu biliyoruz. CHP’ye laf söylemek için bunu söylemiyorum. Helalleşme sözünü havada bırakmamak için söylüyorum.

Haydi tek parti dönemini açmıyoruz. Ezanın Türkçe okutulması, bir takım eğitim yasaklarının olması, insanların, hepimizin büyüklerimizden duyduğumuz o tek parti dönemini açmıyoruz. Çok partili siyasi hayatımızda yaşadığımız bütün sıkıntılarımızın hepsinde maalesef CHP’nin zihin dünyasının hep milletin tersine gittiğini biliyoruz.

1960 darbesinden sonra darbecilere alkış tutan CHP zihniyetinden dolayı Kemal Kılıçdaroğlu özür dileyecek midir? Çok açık bir soru. Haydi 12 Eylül bütün partilere karşı yapılmış olan bir darbeydi ama 28 Şubat'ta, halkın helal oylarıyla seçilmiş olan iktidar, sayın başbakan rahmetli Erbakan oradan alaşağı edildiğinde, memleketin gencecik evlatları, üniversitelerin kapısından, liselerin kapısından başörtülü oldukları için atıldıklarında, bir sürü insan devlet memuriyetlerinden atıldığında ona alkış tutan CHP’liler dolayısıyla sayın Kılıçdaroğlu özür dileyecek midir?

İstanbul Üniversitesi’nin ikna odalarının bahanesi olan CHP’li hanımefendinin yaptığı zulümler dolayısıyla CHP özür dileyecek midir?

"Açık bir ayrımcılıktan dolayı özür dileyecek midir?"

Daha yeni haydi çok eskiye gitmeyelim. Daha geçenlerde eski bir CHP’li bakanın ben başörtülü bir savcının ya da hakimin olduğu mahkemede yargılanmak istemem çünkü bana karşı adil davranmazlar. Sözünden dolayı açık bir ayrımcılıktan dolayı özür dileyecek midir?

"Tam bir zır cahilliktir, karanlığın tam daniskasıdır"

Zaman zaman bunları sayın Kılıçdaroğlu söylediğinde demek ki bir arayış içerisindeler diye inanası geliyor insanın. Tam inanacağımız bir zamanda birisi kalkıyor bir şey söylüyor. En son bir grup başkanvekilinin kalkıp 4-6 yaş arasındaki çocuklarımızın eğitimi için Orta Çağ zihniyeti demesi, bununla da yetinmeyip fizikten ne anlarlar, matematikten ne anlarlar, bunlar tam bir karanlıktır demesi tam bir zır cahilliktir, karanlığın tam daniskasıdır. İlimden, medeniyet tarihinden hiç bilmeyen, hiç onları görmeyen bir zihniyetin ortaya koyduğu bir şeydir. Bırakın insanların değerleriyle, bu milletin inançlarıyla kavgalı olmayı.


"Sayın Kılıçdaroğlu lütfen bu arkadaşlarınıza fren yaptırın"

Tam bu sözler unutuluyor, bir başka sözcüsü kalkıyor, olacak şey değil, sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret edecek, hakaret bir tarafa Türkiye’de 84 milyon yurttaşımızın inanç sistemi olan Müslümanlığı karşısına alıyor. "Sen FETÖ’cünün Allah’ısın" diyor, haşa. Böyle bir laf söylenebilir mi? Eğer bu kadar temel meselelerde bile Müslümanlığın temel ilkeleriyle çelişen sözler söyleyebiliyorsa bu arkadaşlarımız, sayın Kılıçdaroğlu lütfen bu arkadaşlarınıza fren yaptırın. Millet sizin helalleşme meselesinde ciddi olduğunuzu anlasın.

"Terörle demokrasi yan yana durmaz"

Dünyanın hiçbir yerinde silahla, bombayla, terörle, anarşiyle demokrasi yan yana durmaz. Ben demokratım ama silahla bunu yapacağım, olmaz. Bomba patlatacağım, adam öldüreceğim, dağda mücadele vereceğim ama ben demokratım, olmaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmaz. Dolayısıyla demokrasiyle silahı, terörü, terör örgütlerini yan yana getirmek demokrasiye yapılacak en büyük düşmanlıktır. Sadece o hanımefendi için değil, terörle bu anlamda içli dışlı olan, gölgesinde resim çektiren ve irtibatları belli olanların gerçekten demokrasiye zarar verdiklerini, oy aldıkları kitlelerin de hakkını korumak yerine onların da aleyhine bir siyasi anafor oluşturduklarını görmeleri lazım.


"Bu açıktır, tarife bile ihtiyaç yoktur"

Bunu Kılıçdaroğlu ya da bir başka birisi sakın ha üstünü örtmeye kalkmasın. Bu açıktır, tarife bile ihtiyaç yoktur. Terörle, silahla, bombayla demokrasi yan yana gelmez. Gelir diyen yalan söylüyor, gelir diyen demokrasiye en büyük ihaneti yapıyor.

Eli silahlı bir teröristle resim çektiren birisinin varlığı izah edilemez, demokratik kurallar içerisine sokulamaz. Ama madem böyle bir şey söylüyorlar, 2017’den sonra ne olduğunu hatırlatmak isterim. Terörün niçin bölgemizde yoğunlaştığını görmeden, yani PYD’nin, YPG’nin, DEAŞ’ın, diğer terör örgütlerinin, bir takım uluslararası güçler tarafından, hatta müttefikimiz olduğunu bildiğimiz, zannettiğimiz bir ülkenin resmi dairelerinde bile onların sözde elebaşlarının nasıl ağırlandığını, onlara nasıl silah, lojistik, istihbarat, askeri destekler verildiğini bilmeden konuşmamak lazım. Herhalde bunların hepsini sayın Kılıçdaroğlu da biliyordur. Gerçi bir zamanlar PYD/YPG Türkiye karşıtı değildir, Türkiye’ye saldırı mı? Diye demeçler de vermişti.

Göçmen meselesi

Göçmen meselesini sadece bir sebep olarak görmemek lazım. Göçmen meselesi birçok ekonomik, siyasi faktörün oluşturmuş olduğu sonuçlardan birisidir. Mesela dünyada bu kadar çok gelir dağılımı adaletsizliği varken, insanların yüzde 0,73’ü dünya zenginliğinin yüzde 70’ine sahipken, yüzde 70’i ise sadece yüzde 3’üne sahipken, Asya’nın Afrika’nın adını koyalım, gariban insanlar yarım bardak temiz su bulabilmek için bir yerlere göç etmek mecburiyetindeyken siz göçmen meselesini engelleyemezsiniz.


İsterseniz çelik duvarlar örün her tarafa ama buna rağmen önleyemiyorsunuz. Birinci sebebi bu.

İkincisi iç çatışmalar. İşte Afganistan, Irak, Suriye önümüzdedir. Suriye’deki, Irak’taki bu çatışmalar olmasaydı milyonlarca insan, Suriye nüfusunun neredeyse yarısı Suriye’den göç etmek zorunda kalır mıydı? Yabancı işgaller olmasa çok net söylüyorum, önce Rusya arkasından ABD Afganistan’ı işgal etmemiş olsaydı bugünkü Afganistan’ın sorunlarından hiçbirisini konuşmayacaktık.

Eğer Amerika Irak’ı işgal etmemiş olsaydı, Irak’taki bu sorunların hiçbirini konuşmayacaktık. Bir taraftan işgaller, bir taraftan iç çatışmalar, bir taraftan bu bölgede bir de son 20 yılda özellikle denendi, önceden de vardı ama adı başkaydı, vekalet savaşları adı altında ortalığı karıştırmaya çalıştılar. Bunu hatta bir dış politika aracı haline getirdiler. Bütün bunları üst üste koyun. Bu gariban ülkelerin insanları hayatta kalmak için, çocuklarını bir şekilde hayatta tutabilmek için göç etmek mecburiyetindeler.

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir döneminde bu kadar yüksek oranda, içerisine kabul etmiş bir millet yoktur.

"İki devletli bir çözüm bundan sonraki süreçte tek çıkar yoldur"

Bugün de sayın Başbakan Faiz Bey bizleri de ziyaret etti AK Parti Genel Merkezinde. Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye olarak, KKTC olarak biz Kıbrıs’la ilgili başından beri hep yapıcı noktada olduk. Fakat gördük ki artık Rumların bu dayatmacı, Yunan tarafının da bazı Avrupa ülkelerinden aldığı desteklerle, oldubittilerle bu meseleyi kapatma tezleri bitmiştir. Artık Türkiye de Kuzey Kıbrıs da bunlara prim vermeyecektir. Yeni bir dönem başlamıştır. O da şudur. Bundan sonra Kıbrıs üzerinde konuşuyorsak, iki devletli bir çözüm bundan sonraki süreçte tek çıkar yoldur. Bunun da bir alternatifi kalmamıştır.


"Avrupa Birliği hep Rum tarafını ödüllendirdi"

Annan Planı çerçevesinde Türkiye, Kuzey Kıbrıs halkın buna evet dedi. Bir sürü orada tavizler verilecek olmasına rağmen, yeter ki bir çözüm olsun dedi. Hayır diyen Rum tarafı, Avrupa Birliği hep Rum tarafını ödüllendirdi. Türk tarafını da bir şekilde cezalandırmış oldu. İki devletli bir çözümün dışında bir çözüm olmadığı aşikardır. Bundan sonra inşallah Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası alanda tanınmasını temin etmek için gayret edeceğiz. Kuzey Kıbrıs’ın güçlü bir ekonomiyle, güçlü bir toplumsal yapıyla, kendi imkanlarıyla ayakta kalabileceği bir dönemin inşallah önümüzdeki süreçte inşa edileceğine hep beraber şahit olacağız. Kıbrıs ve Türkiye, özellikle son gelişmeler bir kere daha gösterdi ki, birbirinden ayrılmaz bir bütünün iki parçası gibi.

"Mavi vatandan asla vazgeçmeyeceğini ortaya koydu"

Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi birileri kendi sınırlarına kapatmak istiyordu. Hem bizi sınırlarımıza hapis etmek istiyorlardı hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimizin kendi kıta sahanlığı içerisindeki hidrokarbon doğalgaz arama, petrol arama faaliyetlerine asla müsaade etmeyeceklerdi. Hatırlayın o günleri ne büyük baskılar oldu. Türkiye burada çok kararlı bir şekilde durdu. Mavi vatandan asla vazgeçmeyeceğini ortaya koydu.

Bizim için bu yaşamsal bir meseledir, egemenlik meselesidir, Türkiye’nin egemenliği meselesidir. Bundan vazgeçmiyoruz, bundan vazgeçmeyeceğiz.

"Türkiye, bölgenin istikrarlı tek demokrasisi"

Türkiye dünkü Türkiye değil. Çok daha güçlü, hedefleri belli, kendi milli menfaatleri belli, bunları müzakere edebilen bir ülke. Türkiye bir sınıf atlıyor yukarıya doğru. Bunu hepsi görüyor, herkes görüyor ama bundan daha önemli bir mesele var. Şu anda dünyada olmakta olan, eski sistemin yıkılmış olması ve yerine de yeni bir küresel sistemin kurulmamış, kurulamamış olmasıdır. Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Her gelişme de bunu teyit ediyor.

Fiilen şu anda 4 tane belirgin, önemli merkez ve arada diğer aktörlerin de olduğu çoklu bir denklem haline geldi dünya sistemi. Bütün denge arayışları karşılıklı olarak dünyanın hemen hemen her bölgesinde bu güçlerin çıkar çatışmasını kaçınılmaz hale getirdi. Özellikle de insanlık tarihi boyunca dünyanın merkezi olan, tarihçilerin bereketli iller dediği Balkanlar, Anadolu toprakları, Karadeniz, Akdeniz, Filistin toprakları, Kuzey Afrika’ya kadar olan coğrafya, bütün stratejik hamlelerin, ileri adımların, geri adımların, mücadelelerin, çekişmenin, rekabetin, ticaret rekabetinin vs. hepsinin neredeyse hepsinin merkezi burası. Bu merkezin de merkez üssü Türkiye.

Şimdi bu Türkiye, gelişme potansiyeli yüksek olan bir ülke ve bölgenin istikrarlı tek demokrasisi. Bütün bu güç merkezleri için söylüyorum. Hepsinin bu bölgeyle ilgili çıkarları birbiriyle çok farklıdır. Hepsinin görmezden gelemeyeceği en önemli aktör Türkiye’dir. Bu kendimizi dev aynasında görmek değil, gerçeğin yansımasını seyretmektir.

Türkiye'nin artmakta olan gücü artık hiçbir küresel aktör tarafından göz ardı edilemez.

"Kazakistan’ın barış içinde, esenlik içinde olmasını isteriz"

2 Ocak’ta ilk gösteriler başladı. 10 gün içerisinde, 12 Ocak’ta sona erdi. Önce gösteriler başladı, sonra polis göstericilere karşı mücadele etti. Gösteriler başka şehirlere yayıldı. Hükümet görevden alındı, OHAL ilan edildi. Nazarbayev’in yetkileri alındı, bunların hepsi 10 gün içinde oluyor. Kolektif Güvenlik Örgütü davet edildi ve 12’sinde çok şükür düzen sağlandı, yeni hükümet kuruldu, görevine başlandı. Bu kadar şeyin 10 gün içinde olması hakikaten çok fazla. Bir kere bunu görmek lazım. Biz başından kural olarak şunu söylüyoruz. Kazakistan bizim kardeşimiz. Kazakistan’ın barış içinde, esenlik içinde olmasını isteriz.

Olaylarda devlet kurumları neredeyse felç olmuş, büyük yağmalamalar var, gözaltılar var, 10 binin 15 binin üzerinde olduğu söyleniyor. Dolayısıyla burada böyle bir düzenin kurulması şarttır. Bunun için Türkiye olarak da Türk Devletleri Birliği olarak da her türlü desteği vereceğimizi açıklamış olduk. Sayın Cumhurbaşkanımız olayların başladığı ilk andan itibaren birinci elden meseleleri takip edip, Türkiye olarak ne yapabiliriz, bunun arayışı içerisinde oldu.

"Küresel enflasyonun arkasındaki temel neden budur"

Dünyada artık hiçbir ekonomi, dünyadaki bu küresel gelişmelerden uzak değildir. En kapalı olduğu varsayılan ekonomilerin bile dünya ekonomisine entegre olduğu bir dönemdeyiz. Pandemi de bunu çok daha net bir hale getirdi. Bütün dünyayı kapsama altına aldı ve bütün dünyadaki en temel parametreleri değiştirdi. Örneğin üretim şekilleri değişti, yeni sektörler ortaya çıktı, eğitim sistemi değişti, yöntemler değişti…

Çok uzun yıllardır görmediğimiz bir şey, dünyadaki temel üretimle ilgili hammaddelerde çok yüksek bir fiyat artışı oldu. Petrol dolar üzerinden iki katı pahalandı, sonra tekrar geriye geldi, doğalgaz yüzde 350 arttı, sonra bir miktar geriye geldi. Ayrıca değerli metaller dediğimiz metallerde iki katı, endüstriyel metallerin bir kısmında 3-4 katı dolar üzerinde fiyat artışları oldu. Zaten pandemi şartları dolayısıyla üretim gittikçe kısıldı, özellikle gelişmiş ülkeler için. Bir de oradaki üretim maliyetleri olağanüstü yükseldi. Bunun doğal olarak dünya piyasalarındaki mal ve hizmetlere yansıması kaçınılmazdır. Küresel enflasyonun arkasındaki temel neden budur.

Buradaki kilit tezgahı dağıttırmamaktır. Bir miktar gerileriz, alım güçlerimizde azalma olabilir, bir miktar istihdam şey olur, fabrikalar kapanırsa, iş yerleriniz kapanırsa, üretemez hale gelen bir ülke olursanız o zaman eyvah. Nitekim 1997 Uzakdoğu Asya krizi bize bunu öğretti. Avrupa’daki 2009’daki finans krizinde bunu gördük.

Enflasyonun tabii ki aşağı inmesi önemli önceliklerimizden biridir.

"Sokakta ne konuşuluyorsa bunların hepsi hükümetin masasındadır"

Tutarlı adımlar atmaya gayret ediyoruz. Bunun yolu da Türkiye’nin kendi kendine yeterli, dünya pazarlarında rekabet edebilir bir ekonomik güce ulaşmasıdır. Bunun için mesafe alınmıştır. Daha adımlar atılacak, inşallah özellikle devlet memurlarına ikinci bir düzenleme, diğer vatandaşlarımızın gelirlerinin artırılması, işçilerimizin aynı şekilde emeklilerimizin, bunlarla ilgili çalışmalar, sokakta ne konuşuluyorsa bunların hepsi hükümetin masasındadır.

Bütün gördüğümüz olumsuz şartlara rağmen içinden geçtiğimiz dönem, Türkiye’nin önlenemez yükselişinin yaşandığı bir dönemdir.

Sıradaki Haber
Azez ve Afrin'de terör saldırıları: 1 ölü, 4 yaralı
Yükleniyor lütfen bekleyiniz