Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, basın kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle TBMM'de bir araya geldi.
Konuşmasının başında Neşet Ertaş'ı vefatının 11. yılında rahmetle ve minnetle anan Kurtulmuş, gelecek hafta TBMM'nin 28. Döneminin 2. Yasama Yılı'nın açılacağını anımsattı.
Numan Kurtulmuş, parlamentonun bu döneminde Cumhuriyetin ikinci asrına gireceği için tarihi bir dönemin eşiğinde olunduğunu söyleyerek, Meclisin bu döneminde çok sesli, çok farklı partilerin siyasi görüşlerinin yer alacağına işaret etti. Kurtulmuş, "Ümit ediyorum ki 28. Dönem'de kalıcı işler yapabilmek nasip olur. TBMM'de, ülkemizin ihtiyacı olan konularda hep beraber, birlik içerisinde demokratik teamülleri sonuna kadar en iyi şekilde kullanarak ve farklı fikirlerin karşılıklı çatışmasından hakikatleri ortaya çıkararak yolumuza devam ederiz. Açıkçası bu süreçte TBMM'de çalışacak milletvekili arkadaşlarımıza, Meclisin mehabeti, saygınlığını artırmak konusunda ne kadar büyük görevler düşüyorsa, siz basın mensubu arkadaşlarımıza da aynı şekilde sorumluluklar düşüyor." diye konuştu.
TBMM'deki herkesin, Türkiye'nin önündeki meseleleri çözecek iradeyi ortaya koyacağını, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına ilişkin "Sözü güçlü, gücü tesirli bir Türkiye Yüzyılı"na yönelik hedefleri gerçekleştirmek için gayret edeceğini de dile getiren Kurtulmuş, yeni dönemin ülkeye ve millete hayırlı olması temennisinde bulundu. TBMM Başkanı Kurtulmuş, bunların başında yeni bir anayasa yapma mecburiyetinin geldiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yeni bir anayasa mecburiyeti ortadadır. Demokratik olarak Türkiye'nin önünü açacak önemli çalışmalardan birisidir ve haddizatında 12 Eylül Anayasası'nın kabul edildiği günün neredeyse ertesi gününden itibaren uzun yıllar boyunca Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacı hep tartışılmıştır. Hem siyaset çevrelerinde hem hukukçular arasında hem akademik çevrelerde tartışılmıştır. Dolayısıyla yeni bir anayasa yapmak, Türkiye'nin boynunun borcudur. Cumhuriyetimizin ikinci asrına yakışan önemli bir adım olacaktır. Bunun için hiçbir önyargı olmaksızın bu çalışmaları inşallah güçlü bir şekilde başlatarak sonuç almayı hedefliyoruz."
"Anayasa meselesi bir fantezi değil, bir ihtiyaçtır"
Meclis Başkanı Kurtulmuş, 12 Eylül askeri darbesinin Türkiye'ye siyasi, sosyal, insani bedeller ödettiğini vurgulayarak, "Ama 12 Eylül darbesinin en kalıcı arızalarından birisi, en kalıcı sonuçlarından birisi darbecilerin kendilerinin kontrolünde olacak bir gelecek inşa etmek için yaptırdıkları 12 Eylül, yani 1982 Anayasası'dır. Dolayısıyla geleceği dizayn eden, yıllarca mücadele ettiğimiz ve konuştuğumuz konularda bürokratik oligarşi dediğimiz, seçilmişler yerine atanmışların, milli irade yerine belli seçkin zümrelerin iradesini esas alan bir anayasa dizayn edildi. Şimdi artık bu anayasadan bir şekilde kurtulmak zorundayız. Bu boynumuzun borcudur." değerlendirmelerinde bulundu.
Kurtulmuş, milletin 15 Temmuz hain darbe girişimini önleyerek darbeci geleneğin önünü kestiğine işaret ederek, "Şimdi bu darbeci geleneğin önünü açan anayasadan kurtulma vaktidir. Ben, 28. Dönem'in bu anayasayı gerçekleştirebilecek güce, siyasi iradeye, kararlılığa ve millet desteğine sahip olduğu inancındayım ve inşallah gerçekleştireceğiz." diye konuştu.
Numan Kurtulmuş, Anayasa, TBMM İçtüzüğü, Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Yasası'nın, ülkenin demokratik topografyası açısından önemine işaret ederek, söz konusu düzenlemelerde sürekli değişiklikler yapıldığını hatırlattı. Kurtulmuş, "1982 Anayasası da 19 kez değiştirilmiştir ama Anayasanın ruhu ve esas kaidesi hala burada durduğu için bir anayasa değişikliğine ihtiyaç vardır. Bu 4 temel hukuk metninin daha demokratik hale getirilmesi, milleti taşıyabilecek bir güce kavuşturulabilmesi de TBMM'nin önemli sorumluluklarındandır." dedi.
Anayasa değişikliği tartışmalarına değinen Kurtulmuş, "Anayasa meselesi bir fantezi değil, bir ihtiyaçtır, bir gerekliliktir. Ayrıca sadece siyasi parti veya partilerin anayasası olmaz. Milletin anayasası olur. Bu süreçlerin çok ciddi ve yoğun bir katılımla, tabii ki yüzde 100 herkesin desteğini almak mümkün olmayabilir, ama en büyük konsensüsle sağlanabilmesi ve millete ait bir anayasa yapılabilmesi bu süreçte önemli hassasiyetlerimizden birisi olmalıdır." sözlerini sarf etti.
"TBMM anayasa tartışmalarının öncüsü ve merkezi olacaktır"
TBMM Başkanı Kurtulmuş, sivil, katılımcı ve demokratik anayasanın Türkiye'nin gelecek nesillere karşı bir sorumluluğu olduğunu vurgulayarak, yeni anayasa konusunda siyasi partiler ve hukuk çevrelerinde bir müktesebat bulunduğunu anlattı. Kurtulmuş, "Bu büyük müktesebatın yeniden harekete geçirilmesi ve fikri olan herkesin fikrinin ortaya konulabilmesi için bir siyasal iklim oluşturmak durumundayız." dedi.
Türkiye'nin anayasa ihtiyacının, doğru zeminlerde, doğru yöntemlerle tartışılmasının ve çok geniş kitlelerin bu konudaki fikirlerini yapıcı bir üslupla ortaya koymalarının temin edilmesinin önemine dikkati çeken Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Eğer siyasi iklimi doğru bir şekilde oluşturmayı başarabilirsek ben Türkiye'nin bu dönemde yeni anayasayı yapabilecek bir imkana kavuşacağı kanaatindeyim. Bu anayasa tartışmaları içerisinde önemli hususlardan birisi de şudur, siyasal iklim içerisinde farklı çevrelerin görüşleri mutlaka dile getirilecek ama sonuç itibarıyla TBMM anayasa tartışmalarının öncüsü ve merkezi olacaktır. Anayasayı millet adına Meclis yapacağına göre, bu tartışmanın doğal olarak TBMM'nin uhdesinde ve TBMM'nin öncülüğünde dile getirilmiş olması, siyasi iklimin ve zeminin doğru yönlenmesi bakımından da şarttır kanaatindeyim."
"Anayasayı bir siyasi gündem olarak ele almamalıyız"
Anayasanın bir siyasi gündem olarak ele alınmaması gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, "Anayasa bir siyasi gündem değil, bir Türkiye gündemi olarak gündeme gelmeli, tartışılmalı." diye konuştu.
Teklif parlamentonun gündemine gelene kadar; bu tartışmanın, siyasetin de sivil toplumun da akademinin de hukuk çevrelerinin de gündeminde olması gerektiğini ifade eden Kurtulmuş, "En geniş mutabakatı sağlayacak şekilde yolumuza devam etmemiz lazım." ifadelerini kullandı.
Anayasanın özelliklerine ilişkin görüşünü dile getiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Birincisi; anayasa, yeni bir anayasa olmalıdır. Ruhuyla, diliyle ve içeriğiyle yeni olması lazım. Onlarca kere, içinde değişiklikler yapıldı. Ama ruhu hala korunarak duruyor. Yeni bir anlayışla ruhunu, içeriğini ve dilini yeniden ele aldığımız bir anayasa olmalıdır.
İkincisi; sivil bir anayasa olmalıdır. Yani milli iradeyi ve milli egemenlik fikrini esas alan; onun üzerinden nasıl bir Türkiye inşa edeceğini, Türkiye'nin ihtiyacı olan konuların ne olduğunu dile getiren bir anlayışla bunun yapılması gerekir. Sivil anayasadan kasıt sadece askerlerin yaptırdığı ya da yaptığı anayasalar olmaması değil, aynı zamanda toplumun bütün kesimlerinin, sivil toplum kesimlerinin işin içerisine girdiği ve fikirlerini rahat bir şekilde dile getirdiği bir sürecin olmasıdır. Milli iradeyi ve milli egemenlik fikrini merkezine oturtturan sivil bir anayasaya ihtiyacımız var.
Üçüncü temel özelliği ise bu anayasa özgürlükçü bir anayasa olmalıdır. 82 Anayasası'nda olduğu gibi kısıtlayıcı, daraltıcı bir anayasa değil, bireysel hak ve özgürlükleri genişleten ve teminat altına alan bir anayasa olmak mecburiyetindedir.
Dördüncü temel nitelik ise kuşatıcı ve çoğulcu bir anayasa olmasıdır. Toplumun bütün farklı kesimlerinin, kendisini burada temsil edilmiş gördüğü bir metnin ortaya çıkması, bir fikir etrafında bunların oluşturulması... Herkesin uzlaştığı bir metnin ortaya çıkma imkanı olmayabilir. Ama kahir ekseriyetinin, 'Evet bu iyi oldu; Türkiye'yi, cumhuriyetin ikinci asrına taşıyabilecek bir metin ortaya çıktı' diyebileceği bir anayasa olmalıdır. Bunun için de kuşatıcılık ve çoğulculuk fikri ciddi bir şekilde bu anayasanın taleplerini oluşturmalıdır kanaatindeyim.
Beşinci temel özelliği ise medeniyet değerlerimizi esas alan ve gelecek hedeflerimize uygun düşen birey odaklı bir anayasanın yapılmasıdır."
"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" fikrine işaret eden Kurtulmuş, "Yeni anayasa, 'Devleti yaşat ki insan yaşasın' fikrinin üzerine değil; 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, devlet ebed müddet olsun.' fikri üzerine olmalıdır" dedi.
Türkiye'nin siyasi tecrübesinin birey odaklı bir anayasanın hazırlanabilmesi için yeterli olduğuna inandığını söyleyen Kurtulmuş, "İnşallah bu dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sorumluluğunu da yerine getirecek kuvvettedir, güçtedir, siyasal birikime sahiptir." değerlendirmesinde bulundu.
İkinci temel hedeflerinin de "Meclis İçtüzüğü meselesi" olduğunu belirten Kurtulmuş, "Belki anayasa çalışmalarından daha önce bunun gündeme getirilerek, süratle Meclis'in çoğunluğunun kabul edebileceği bir içtüzüğün gerçekleşmesi lazım." dedi.
Meclis ara vermeden evvel diğer siyasi parti gruplarıyla da görüşmelerinin olduğunu hatırlatan Kurtulmuş, "Her görüşmede arkadaşlarımız 'evet bu içtüzükle bu iş olmuyor' diyor. Öncelikle Meclisin etkin çalışmasının temin edilmesi lazım. Bunun için komisyonların ciddi şekilde çalıştırılması gerekiyor. Meclis'te, özellikle yasa tekliflerinin oylanması noktasında, görüşmelerde gayri insanı görüntülerin ortaya çıkmayacağı bir sistem kurmak durumundayız." diye konuştu.
"Anayasadan önce Meclis içtüzüğünün çıkarılması mümkündür"
Kurtulmuş, Meclis'in çalışma takvimine değinerek, "Arkadaşlar söylediler. 37 saat kesintisiz Meclis oturumunun yapıldığı toplantılar olmuştu. Bu insani bir çalışma düzeni değildir. Başta bütçe olmak üzere çok uzun tartışma dönemleri, çok uzun karşılıklı söz almak, sataşmak ve onlar üzerinden saatler süren tartışmalar. Ayrıca normal çalışmalarda da grup önerileri gündeme geldiğinde gece geç saatlere kadar esas gündeme geçemeden gündemin grup önerileri ile meşgul edilmesi... Bütün bunların hepsi dizayn edilebilir." ifadelerini kullandı.
Meclis İçtüzüğü vasıtasıyla yasama kalitesinin artırılması milletvekilinin ve Meclis'in saygınlığının artırılması ile ilgili adımların da atılabileceğini belirten Kurtulmuş, "Bu anlamda partiler arasında bir uzlaşı ile ümit ediyorum ki anayasadan önce Meclis İçtüzüğü'nün çıkarılması mümkündür ve daha kolay bir adım olacağı kanaatindeyim. Hep beraber Meclisin itibarının artırılması için gayret sarf etmemiz gerekiyor. Bu tek tek her milletvekili arkadaşımızın üzerinde duracağı bir sorumluluk alanı olduğu gibi Türkiye gündemini belirleyenlerin de özellikle medyanın da Meclis’in itibarını artıracak çalışmalara özendirici bir şekilde destek vermesini talep ediyoruz." diye konuştu.
Türkiye'de bugüne kadar Meclis İçtüzüğü konusunda çok çalışma yapıldığını anlatan Kurtulmuş, kendisinin de yaz boyunca içtüzük üzerine bir çalışma yaptığını ve nelere ihtiyaç olduğu konusunda notlar aldığını söyledi. Parti gruplarının da bu konuda bir çalışma yaptığını bildiğini aktaran Kurtulmuş, ön yargısınız, herhangi bir çerçeve ile sınırlama yapmaksızın parti gruplarının yaptığı çalışmalardan sonra ortak bir komisyon kurularak Meclis İçtüzüğü çalışmasının gündeme getirilebileceğini belirtti.
Genel kurulda muhalefetin konuşma süreleri konusundaki önerileri sorulan Kurtulmuş, "Burada asıl olan muhalefetin gerçekten söz hakkının korunması. Bunun için komisyonların iyi çalışması gerekiyor. Plan Bütçe Komisyonu çalışıyor ama ihtisas komisyonlarının da iyi çalıştırılmasının genel kurul görüşmelerini çok rahatlatacağı kanaatindeyim. Bir daha genel kurulda yoğun tartışmaların, lüzumsuz ve saatler süren atışmaların olmayacağı daha nezih bir ortamın olabilmesinin ön koşulu, komisyonların iyi çalışması, komisyonlarda söz haklarının korunması. Bunlar sağlanabilir, zor şeyler değildir. Meclisin genel kurul görüşmelerini rahatlatmak bakımından da bunun gerekli olduğunu düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay Milletvekili seçilen ancak Gezi Parkı davasında 18 yıl hapse mahkûm edildiği için tutuklu bulunan Can Atalay'ın tahliyesi konusunda anayasaya uyulmadığı yönündeki bir soru üzerine Kurtulmuş, Atalay ile ilgili TBMM'nin tavrının ortada olduğunu, yemin töreninde adının okunduğunu söyledi. Can Atalay'ın, partilerin tamamının anlayış birliği içerisinde İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliğine seçildiğini anımsatan Kurtulmuş, "Burada Meclis kendisini mahkeme yerine koyacak değildir. Mahkeme kararını verecek, tutukluluk halini kaldıracak ve yemin etmesi ile sonraki yasal süreçlerin devam etmesi mümkün olacaktır. Burada Can Atalay konusunda Meclisin tavrı ortadadır." diye konuştu.
Türkiye'nin sistem olarak bürokratik oligarşiden çok çektiğinin altını çizen Kurtulmuş, Türkiye'de atanmış insanların, siyasetin üstünde belirleyici güçler oluşturduğunun, bazı yüksek yargı mensuplarının siyasi partileri hizaya çekmeye çalıştığının, yüksek rütbeli subayların siyaset zeminine bir şekilde müdahale ettiklerinin unutulmaması gerektiğini vurguladı. Kurtulmuş, "Meclisteki oylamalardan önce buraya gelen bazı yüksek rütbeli subayların milletvekillerini nasıl etki altına aldığını hepimiz biliyoruz. Yüksek yargı organlarının başkanlarının, eski bir yüksek yargıcın 367 garabetini çıkararak TBMM iradesini nasıl ipotek altına aldığını dün gibi hatırlıyoruz. Bürokratik oligarşiden kastımız budur. Onların yerine kararı meclis, seçilmişler verecektir. Bu anlamda Türkiye çok büyük bir mesafe almıştır. Ama atılması gereken adımlar da samimiyetle gündeme getirilebilir." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Türkiye'nin birçok kazanım elde ettiğini dile getiren Kurtulmuş, yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız, kendi iç işleyişleri içerisinde kendi sorumluluklarını yerine getireceklerini ancak Türkiye'nin daha güçlü ve daha büyük bir millet olarak ileriye gitmesi hedefi etrafında bütünleşmeleri gerektiğini söyledi.
"Türkiye son yıllarda ilkeli, çok taraflı ve bağımsız bir dış politika izliyor"
Kurtulmuş, İsveç'in NATO üyeliği konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Meclis karar verecek" sözünü sarf ettiği hatırlatılarak, "Bundan sonrası için Meclis dış politikada daha mı etkin olacak?" sorusuna, TBMM'nin zaten dış politikada etkin bir kurum olduğunu, hemen hemen bütün ülkelerle ilgili dostluk grupları bulunduğunu söyledi.
Mecliste, NATOPA'dan TÜRKPA'ya kadar çok sayıda dış komisyonun da olduğunu belirten Kurtulmuş, bu komisyonların TBMM'nin çok taraflı ilişkilerini yürüttüğünü ifade etti. Bu hafta içerisinde İrlanda'da düzenlenecek Avrupa Birliği ülkeleri Meclis Başkanları Toplantısına katılacağını bildiren Kurtulmuş, her platformu, Türkiye'nin tezlerinin anlatıldığını ve Türkiye'nin dostluklarını arttırdığı, düşmanlıklarını azalttığı uluslararası platformlar haline getirmek istediklerinin altını çizdi.
Türkiye'nin son yıllarda ilkeli, çok taraflı ve bağımsız bir dış politika izlediğini kaydeden Kurtulmuş, Rusya-Ukrayna krizinde orta koyduğu tavırla bunu bütün dünyaya gösterdiğini belirtti. Kırım'ın ilhakı, Rusya'nın Ukrayna'nın son bölgelerinde aldığı ilhak kararını tanımadıklarını hem Ruslara hem de uluslararası platformlarda dile getirdiklerini anlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bölgesel ve küresel çok büyük savaşların fitilini ateşleme kabiliyeti olan bu çatışmada Türkiye olarak her iki tarafla da konuşarak barışın yolunu bulmaya gayret ediyoruz. Bu önemli ve ayrıcalıklı bir dış politika anlayışıdır. Bunu devam ettirmek için parlamentolar arasındaki dostlukları arttırmak, ortak adımların atılmasını temin etmek, yeni Türk devletler teşkilatı bünyesinde parlamentoların, bölge ülkeleri parlamentolarının, Avrupa parlamentolarının içerisinde Türkiye'nin tezlerinin daha etkin anlatılması ve sonuç alınabilmesi, TBMM'nin gücünden yararlanmak. Parlamenter diplomasiden kastettiğimiz budur."
"Herhangi bir ülkenin NATO'ya girip girmemesi konusunda kategorik olarak çekincemiz yoktur"
İsveç'in NATO üyeliğine ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi'ni TBMM Başkanlığına göndereceğini, kendisinin de tezkereyi yasalaşma sürecinin başlaması için Dışişleri Komisyonu'na havale edeceğini belirtti.
Komisyondaki görüşmelerin ardından konunun TBMM Genel Kuruluna geleceğini ifade eden Kurtulmuş, Meclis'in bu hususta karar vereceğine işaret etti.
"Nihayetinde bir uluslararası sözleşme olarak İsveç'in NATO'ya girip girmeme kararını verecek olan yer tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Cumhurbaşkanlığı burada göndereceği tezkereyle birlikte bu sürecin ilk adımını atacaktır." diyen Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Biz bu konuda da çok ilkeli bir tavır içerisinde olduk. Yani Finlandiya ve İsveç'in her ikisi birbirine çok benzer, güvenlik öncelikleri birbirine çok benzer iki ülke olmasına rağmen Türkiye olarak Finlandiya'ya başka bir reçete, İsveç'e başka bir reçete uyguladık. Bunun sebebi de şuydu, özelikle İsveç'te hem Türkiye karşıtı bölücü örgütlerin çok rahat hareket ediyor olması hem de İslam karşıtı eylemlerin polis gözetiminde, tabiri caizse özendirilerek, sırtları sıvazlanarak bunların bir şekilde eylemlerine göz yumulması tabii ki Türkiye'nin kabul edebileceği bir şey değildir. Bununla ilgili defaatle uyarılar yapıldı. İsveç, 'Belli adımlar attım' dedi, bu konudaki iyileştirmeleri gündeme getirdi. Tekraren burada bir kere daha TBMM Başkanı olarak söylüyorum bizim herhangi bir ülkenin NATO'ya girip girmemesi konusunda kategorik olarak bir çekincemiz yoktur. Ancak egemen bir ülke olarak Türkiye'nin önceliklerinin muhatabımız olan, yani İsveç tarafından da dikkate alınmasını, gereğinin yerine getirilmesini, hızlıca adımlar atılmasını temenni ediyoruz. Ayrıca anlamakta zorluk çektiğimiz bir husus, hem Türkiye'nin onayıyla NATO'ya girmeyi bekleyeceksiniz hem de kendi ülkenizde terör örgütlerine ve İslam karşıtı bu insanlık dışı faşist gösterilere zemin hazırlayacaksınız. Bunların ben İsveç tarafından da kısa sürede gözden geçirileceğini ve olumlu adımlar atılacağını ümit ediyorum."
"Boynumuzun borcunu ödemek zorundayız"
Kararın TBMM'nin takdirinde olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, Meclis'in görüşüne karşı bir şey söyleyemeyeceklerini vurguladı.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, yeni anayasayla ilgili soru üzerine, şu ifadeleri kullandı:
"TBMM Başkanı olarak benim görevim, anayasa tartışmalarının önünü açmak, bunun doğru bir zeminde, doğru yöntemlerle tartışılmasını temin etmek, mümkün olan en yüksek siyasal katılımın bu anayasa tartışmalarının etrafında bütünleşmesini sağlamak ve inşallah yapabiliyorsak anayasayı da yaparak, millete, gelecek nesillere karşı olan sorumluluğumuzu daha da açık söyleyeyim boynumuzun borcunu ödemek zorundayız. Şimdi bu amaçla önümüzdeki haftalarda Meclis eski başkanlarımız, Türkiye'deki yüksek yargı mensubu arkadaşlarımız, bunları ya ayrı gruplar halinde ya da bir masa etrafından toplayarak anayasa tartışmalarıyla ilgili onların da tecrübelerini ve görüşlerini almak, sürecin başlangıcında olumlu katkılarını temin etmek niyetindeyim."
Cemil Çiçek'in TBMM Başkanı olduğu dönemindeki tartışmaları hatırlatan Kurtulmuş, o dönemde 64 madde üzerinde anlaşma sağlandığına işaret ederek hiçbir tartışmanın boşa gitmediğini kaydetti.
Anayasa konusunda ekonomiyle ilgili bazı taleplerin yer aldığının belirtilmesi üzerine Kurtulmuş, "Bana 'İdeal bir anayasa nedir? diye sorsanız, bir cümle yazarım, devlet adaleti sağlamakla yükümlüdür." ifadesini kullandı.
Her fikre açık olunması gerektiğine işaret eden Kurtulmuş, iş dünyasının görüşlerinin, farklı siyasi görüşlerin, kanaat sahiplerinin görüşlerinin dile getirilmesinin, müktesebatın önemli olduğunu söyledi.
İç Tüzük çalışmalarının baştan ele alınıp alınmayacağının sorulması üzerine ise Kurtulmuş, neyin aksadığını bildiklerini belirterek, "Yasama kalitesini nasıl artırırız? Meclis'in komisyonlarının nasıl daha iyi çalıştırabiliriz? Meclis'teki genel kurul tartışmalarını lüzumsuz, vakit alıcı ve rencide edici tartışmalar olmaktan nasıl kurtarırız? Birkaç günlük çalışmayla burada sonuç alınabilir. Anayasaya göre daha kolay. Ne istediğimiz daha somut olarak biliniyor. Anayasada da öyle ama o daha uzun metin çalışmalarını gerektirecek. Mutabakat, yüzde 100 mutabakat olmasa bile en azından çoğunluğu temsil eden bir mutabakatla ortaya çıkması daha zahmetli bir süreç. Onun için İç Tüzük'ü önceleyerek konuştum." diye konuştu.
"Bazı komisyonların ayrılması, bazı komisyonların yeniden ihdas edilmesi gerekir"
İç Tüzük'ün yerel seçimlere kadar yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine Kurtulmuş, "Eğer partiler oturur, konuşur, uzlaşırlar, belli bir noktaya gelirlerse hemen getirilebilir. İç Tüzük'ün yerel seçimle bir ilgisi de yok." yanıtını verdi.
Numan Kurtulmuş, partilerin uzlaştığında İç Tüzük'ün çıkabileceğine inandığını sözlerine ekledi.
TBMM'deki komisyonların güncellenip güncellenmeyeceğine, yeni dostluk grupları kurulup kurulmayacağına yönelik soru üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"İç Tüzük'te yapılması gereken çalışmalardan birisi de o. Şu anda eski dönemlerin kabinelerindeki bakanlar kurulunun aşağı yukarı benzer isimlerin, Gençlik, Spor, Eğitim ve Kültür Komisyonu, hiç birbiriyle ilgisi olmayan, geçmiş dönemlerden kalmış bir şey. Bunun mutlaka bir şekilde değiştirilmesi, tarım ve bayındırlık vesaire bunların bir arada olduğu bir komisyon, bu komisyonun ayrışması... Fonksiyonel, Türkiye'nin ihtiyaçları olan, şu andaki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin içerinde ayrıştırılmış olan, devlet ve hükümet fonksiyonlarına uygun burada da komisyonların geliştirilmesi gerekir. Bazı komisyonların ayrılması, bazı komisyonların yeniden ihdas edilmesi gerekir. Bu çalışmayı da ana başlık olarak gündemimize alacağız. Ülkelerle ilgili dostluk grupları, şartlar hiçbir zaman aynı şekilde tecelli etmez. değişen şartlar çerçevesinde milletin menfaatlerine uygun yeni dostluk gruplarının ihdas edilmesi de mümkündür, doğrudur."
"Meclis fezlekeler konusunda gerekli üzerine düşen işlemleri zaten yapıyor"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun TSK'ya yönelik sözlerine ilişkin açıklaması hatırlatılan Kurtulmuş, "Dokunulmazlık fezlekeleriyle ilgili tutumunuz ne olacak ve Sezgin Tanrıkulu'nun fezlekesi geldikten sonra özel bir prosedür uygulamayı düşünüyor musunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Türkiye'de geçmiş dönemlerde de Meclis'e çok fezleke gelmiştir. Bu fezlekelerden bir kısmı reddedilmiş, bir kısmı kabul edilmiştir. Meclisteki o dosyanın münderecatına göre, dosyada ifade edilen hususlara göre Meclis karar verir. Her bir dosya için ayrı karar verir. Yani hiçbir dosya için ayrıcalıklı, özellikli bir karar verme süreci yoktur. Dolayısıyla Meclis bu anlamda fezlekeler konusunda gerekli üzerine düşen işlemleri zaten yapıyor. Burada benim siyaseten söyleyecek olduğum şey şudur, Sayın Milletvekili keşke bu kadar rahat Türk Silahlı Kuvvetlerini suçlayacak, Türk Silahlı Kuvvetlerini töhmet altında bırakacak hatta açık insan hakları ihlalleriyle, dünya gündemine taşıyacak şekilde suçlayacak bir konuyu, hem de elinde hiçbir bilgisi, belgesi olmaksızın bunu ifade etmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim.
Milletvekili sorumsuzluğu, bu anlamda söylediği her sözün 'Dilin kemiği yok' şeklinde gündeme getirileceği anlamına gelmez. Hele hele Türkiye'nin sınır ötesinde özellikle çok yoğun terörle mücadele yürüttüğü bir dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerinin töhmet altında bırakılmasını kabul etmek mümkün değil. Şu anda Meclise gelmiş bir fezleke yok ama sonuçta burada bizim söyleyeceğimiz, Sayın Milletvekili'ne de tavsiyemiz, ölçülü, muhalefet edebilir, bazı konulara itiraz edebilir, herkesin böyle bir hakkı var. Milletvekili seçilmiş olmak herkesin aynı şeyi söyleyeceği anlamına tabii ki gelmiyor ama milli konularda hassasiyetimizi korumak asgari müştereğimiz olmalıdır. Terörle mücadelede Türk Silahlı Kuvvetleri'ni rencide etmek, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni töhmet altında bırakmak ve uluslararası alanda Türkiye'nin itibarını hiçe sayacak bu anlamdaki sözler hangi milli menfaatlere destek olur?"
"Muhalefete tavsiyem çalışmalara olumlu ve pozitif destek vermeleridir"
Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni anayasa yapılması çağrısına muhalefetin "ret" cevabı vermesinin nedenine ilişkin soruya şu değerlendirmede bulundu:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu konuda bir inisiyatif kullanması, diğer partilerin de sürecin içerisine dahil olması bakımından yararlı olacağı kanaatindeyim. Tabii bu talep herhangi bir partinin 'var' demesiyle var olmayacağı gibi 'yok' demesiyle de yok olmaz. Türkiye'nin bir anayasa talebi vardır ve geniş kitlelerin bu konuda büyük bir beklentisi vardır. Zaman da şimdi bu zamandır. Yani şimdiye kadar çok denemeler yapılmış, ifade edildiği gibi çok değişiklikler yapılmış. 12 Eylül 1980 Anayasası'nın metninde bildiğim kadarıyla 184 madde üzerinde değişiklikler yapılmış. Şimdi bütün geri kalan noktalarda neye ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Diğer partiler de bu çalışmaları yapıyor, bütün siyasi partiler bu çalışmaları yapıyor. Burada aslolan şey Meclis'teki ilk teşekkür konuşmamda da söylediğim gibi oturup el sıkışarak anlaşabileceksek, yumruklarla değil, birbirimizi reddederek, birbirimizi yok sayarak değil, 'Gel arkadaş fikrini söyle, benim fikrim budur, senin fikrin ne? Bu fikrini söyle.'
Maksat anayasayı yapmak ise burada ben herkesin makul bir noktada uzlaşabileceğini düşünüyorum. Maksat anayasayı yaptırmamak ise buna da yapacak bir şey yok. Bu kilidi de açacak çok zor bir formül vardır belki. Dolayısıyla burada ben bütün siyasi partilerin maksadının yeni bir anayasa yapmak olduğuna inanıyorum. Çalışmalarını ortaya getirsinler, fikirlerini söylesinler, kabul ettiklerini etsinler, etmediklerini etmesinler. İyi bir yöntemle, iyi bir usulle bu süreci yürütebilirsek... Anayasalar millet için yapılır, milletin anayasaları olur, milletin beklentileri olur. Bunları karşılayabilecek bir çalışma olabilir kanaatindeyim. Muhalefete de tavsiyem ön yargısız, reddetmeksizin bu çalışmalara olumlu ve pozitif destek vermeleridir. Bunu yaparlarsa kendileri kazanır."
"Hiçbir ön yargı olmaksızın konular gündeme gelir"
Geniş katılımlı bir anayasanın nasıl yapılacağına ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, Meclis Başkanı olarak görevinin bütün fikir sahiplerinin görüşlerini dile getirebileceği zeminlerin oluşturulmasına katkıda bulunmak ve öncülük etmek olduğunu belirtti. Kurtulmuş, "Ama sonuçta 'Ben yaptırmayacağım. Ben burada olumlu bir şey çıkmasına müsaade etmiyorum' diyene, diyecek olana benim söyleyecek bir şeyim yok. Dolayısıyla burada hiçbir ön yargı olmaksızın konular gündeme gelir, masaya gelir. Meclis çoğunluğu nasıl bir şekilde karar veriyorsa, bir metin oluşturuyorsa o şekilde metin oluşur." değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, "Anayasa değişikliği için siyasi partilerinin genel başkanlarına davet yapılacak mı?" sorusuna, "Olabilir. Burada mühim olan herkesin fikrinin söyleyebilmesi, sepette ne varsa onların ortaya konulabilmesi. İyi niyetle, tekraren söylüyorum, 'Yaptırmayacağım' diyene yapacak hiçbir şey yok. Ama ben iyi niyetle bu süreçte katkıda bulunmak isteyen varsa herkese eyvallah çünkü bir partinin anayasası olmaz, Meclis'te bir grubun anayasası olmaz, milletin anayasası olur." dedi.
Kurtulmuş, siyasi partilerin kapatılması düzenlemesinin yeniden ele alınması tartışmasına ilişkin soru üzerine, son yıllarda yapılan değişikliklerle siyasi partilerin kapatılmasının oldukça zorlaştırıldığını belirtti.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada Anayasa Mahkemesinde devam eden bir süreç var. Yargıda devam eden bir süreç hakkında konuşmak istemem. Ama bizim öteden beri söylediğimiz şu, bir eli silahta, bir eli sandıkta olmaz. Türkiye'nin bir an evvel bu durumu düzeltmesi lazım. Yanlış anlamayın, bunu parti kapatılması lazım anlamında söylemiyorum. Bir eli silahta, bir eli sandıkta olmaz.
Türkiye bütün siyasi mücadelesini demokratik zeminlerde yapabilecek bir olgunluğa ulaşmak mecburiyetindedir. Burada Türkiye'nin devlet yönetimine, yüksek yargıya sorumluluklar düştüğü gibi ama her şeyden evvel siyasi partilere de büyük sorumluluklar düşüyor. Aslında bu siyasi partilerin dağla sandık arasında sıkışmışlıktan kendilerini kurtaracak şey, bizatihi kendi iradeleridir. Samimi bir tavsiye olarak söylüyorum, bu siyasi grubun içerisinde yer alan arkadaşlarımız dağla sandık arasındaki, silahla sandık arasındaki bu sıkışmışlıktan kurtulmak için adım atarlarsa hem kendi siyasetlerinin önünü açmış olacaklar hem de Türkiye siyasetine çok büyük bir katkıda bulunmuş olacaklar. Esas demokrasiye katkının da bu şekil olacağı kanaatindeyim.
Ayrıca şunu da çok açık söylemek lazım, hangi ülkeden, kimden destek alıyor olurlarsa olsun artık hiçbir terör örgütünün Türkiye'ye zarar veremeyeceği bir döneme girdik. Kendisini Türkiye'ye ait hisseden bir siyasetin, öncelikle böylesi bir dış desteğin kontrolünde olan, dağın kontrolünden kendisini ve siyaseti çıkartması ve böylece demokratik süreçlerin önemli ve etkin aktörlerinden biri haline gelmelidir. Eğer bu sağlanabilirse bu bence 10 mahkeme kararından çok daha değerlidir. Burada da temel sorumluluk oradaki siyasi kadrolara düşüyor. İlla sandık, illa millet iradesi, millet egemenliği demekten başka bir yollarının olmadığını, Türkiye'ye ve kendilerine oy veren kitleye de en büyük katkıyı bu şekilde yapacaklarını bilmeleri lazım."
"Milletvekili olduğum dönemde kendi çocuklarıma bile kart verdirtmedim"
"Meclis'in itibar ve saygınlığına birkaç kez vurgu yaptınız. Bu tartışmalara neden olan son bir örnek, hafta sonunda yaşandı. İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'nin araç kartının İstanbul'da bir iş insanına ait araçta olduğu ortaya çıktı. Tartışmalar üzerine de milletvekili, kartın tahsisini iptal ettiğini açıkladı. Çelebi'nin, kartını bir iş insanına vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda bir düzenleme yapılması gerekir mi?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
"Şunu söyleyeyim, ben milletvekili olduğum dönemde kendi çocuklarıma bile kart vermedim, verdirtmedim. Herkesin bu anlamda Meclisin mehabetini korumak için dikkat etmesi lazım. Bununla ilgili özel olarak bir şey söylemiyorum. Herkes bu konunun üzerinde hassasiyetle durması lazım. Ama her vesileyle de milletvekilini itibarsızlaştıracak şeylerden de kaçınılması gerektiğini düşünüyorum."
"Meclis'te israfın ortadan kaldırılması için özel bir çalışma başlattık"
Meclis'teki israfın ortadan kalkması için de çalışma başlattıklarını bildiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Arkadaşlarımız titizlikle bu konuda çalışmalarını sürdürecekler. Benim ilk birkaç aylık çalışmamda hemen gördüğüm önemli israf noktaları var. Bunların giderilmesi, nihayetinde ülkemizin bu kadar ciddi bir ekonomik süreçten geçtiği dönemde bizim Meclis'te de bu israfı ortadan kaldırmamız gerekir. Meclis'te özellikle atamalar konusunda ve kariyer memurluğu konusunda belki titiz bir çalışma yapılacak, bundan sonraki dönemle ilgili hassasiyetle üzerinde durulması gerekir.
Şuna inanıyorum. Eğer Meclis'in itibarından ödün vermeden ama sonuçta Meclis'te var olan önlenebilecek israf noktalarını tıkayarak, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına, bakanlıklara da örnek olabileceğimize inanıyorum. Bununla ilgili çalışma olgunlaşınca da bunu sizlerle, kamuoyuyla paylaşacağız."
Avrupa Parlamentosu'nun 2022 Türkiye Raporu
Meclis Başkanı Kurtulmuş, Avrupa Parlamentosunun (AP) "2022 Türkiye Raporu"na ilişkin bir soru üzerine, raporu detaylı bir şekilde okuduklarını, uzun uzun tartışmalar da yapıldığını belirtti.
Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Son derece taraflı, Türkiye düşmanı belli lobilere sanki teslim edilmiş ve onların ofislerinde hazırlanmış, neredeyse her bir cümlesinde Türkiye karşıtlığını kelimelerin içerisine giydirmiş olan taraflı, yanlı bir rapor olduğu kanaatindeyim. Bizim için yok hükmünde bir rapordur. Kimsenin Türkiye'yi böyle oturduğu yerden hem de Avrupa Birliği adaylık sürecinin konuşulduğu bir dönemde bu kadar çok taraflı bir raporla Türkiye'yi tedip etmeye, yani bir şekilde hizaya getirmeye, cezalandırılmaya kalkmasını doğru bulmayız. Bu raporu kabul etmediğimizi, iade ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Dünyanın bugünkü şartları içerisinde Avrupa'nın Türkiye gibi bir müttefike ihtiyacı varken, bu hazırlanan rapor, Avrupa'nın Türkiye'yi kaybetmesi amacıyla yazılmış bir rapordur. Doğru bir rapor değildir. Avrupa'nın makul ve mutedil siyasi çevrelerinin, özellikle son küresel gerilimler noktasında Avrupa Birliği'nin ne kadar çok Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunu hissettiklerini biliyorum. Ümit ederim ki bir daha böyle akıl dışı, rasyonalite dışı, bu tür raporlar Türkiye aleyhine Avrupa Parlamentosu'nda kabul edilmez."
Emekli maaşlarına ilişkin düzenleme
Emekli maaşlarına yapılacak zam konusunda bir soruya yanıt verirken ise Kurtulmuş, "Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çok titiz bir çalışmayı ortaya koyuyorlar. Cumhurbaşkanımızın 'Emeklileri ihmal etmek, onları yok saymak mümkün değildir' iradesi ortadadır. Dolayısıyla bu konuda hükümet çalışmasını tamamlayıp Meclis'e ne zaman ve ne şekil gönderir, hükümetin kararıdır. Meclis'e geldiği zaman biz bunu hızlandırırız. Kararı verecek olan Meclis'tir."
"Karabağ toprakları kıyamete kadar Azerbaycan'ın toprağı olarak kalacaktır"
"Azerbaycan'ın Karabağ bölgesine bir antiterör operasyonu oldu. Azerbaycan ve Ermenistan arasında barış antlaşması gündemde olacak. Türkiye-Azerbaycan arasında da bir anlaşma söz konusu. TBMM'nin bu konuda oynayabileceği özel bir rol var mı?" sorusuna karşılık Kurtulmuş, Azerbaycan'ın Karabağ'ı işgalden kurtardığı 44 günlük muzafferiyet savaşının ardından yoğun bir diplomasi atağının başladığını, bunlardan bir tanesinin Türkiye ile Ermenistan ve Azerbaycan ile Ermenistan arasında ikili ilişkilerin bir şekilde iyileştirilmesi olduğunu anımsattı.
Daha önemlisinin ise 6 ülkenin bir araya gelerek Kafkaslar'da bir barış düzeni kurma çabasında olduğunu belirten Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Tabii burada ana mesele Zengezur Koridoru'dur. Koridorun açılması sanıldığı gibi sadece Türkiye ve Azerbaycan'ın işine yaramayacak, aynı zamanda Zengezur Koridoru üzerinden Asya'dan Avrupa'ya gidecek olan ticaret yollarının çok güçlü bir şekilde açılması temin edilecektir. Bazı ülkelerin davrandığı gibi bu Zengezur Koridoru'nun açılması bölge ülkelerinin aleyhine değildir. Burada özellikle Azerbaycan'ın bu kararlı tutumundan rahatsız olan bazı bölge ülkelerinin Zengezur Koridoru üzerinden bir tartışma yaratmaya çalıştıklarını görüyoruz. Aslında Ermeni çetelerin Karabağ'da yeniden görünür olması ve aktif bir şekilde kımıldamaya başlamalarının ardında da bu çabaların etkisi olduğu aşikardır.
Yine Azerbaycan, çok kararlı bir şekilde işgalden kurtardığı Karabağ'ın abat olması konusundaki kararlılığını da sürdürmüş ve oradaki çetelere müsaade etmemiştir. Dolayısıyla bizim temel amacımız, 'hiç kimsenin bir karış toprağında gözümüz yoktur, bölge ülkelerinin hiçbirinin sınırlarının değişmesi gibi bir talebimiz yoktur.' İşgal altındaki Karabağ toprakları inşallah kıyamete kadar Azerbaycan'ın toprağı olarak kalacaktır. Türkiye olarak burada üzerimize düşen temel sorumluluk ise zaten yeterince büyük çatışmaların, gerilimlerinin yaşandığı bölgede yeni bir çatışma alanının ortaya çıkmaması, özellikle güney Kafkaslar'da bir barış düzeninin temin edilmesi bütün bölge ülkelerinin ve dünyanın hayrınadır. Bunun için çabalıyoruz.
Cumhurbaşkanımızın, Türkiye hükümetinin ortaya koyduğu çaba budur. TBMM olarak da bölge ülkelerinin her birisinin Meclisi ile ilişkilerimiz olumlu bir şekilde seyretmektedir. Gerektiğinde biz de Meclis olarak gerekli inisiyatifi alırız."
"Hukuki olarak bu arkadaşlarımızın maaşlarını iade etmeleri zarureti yok"
"Geçen dönemden tekrar Meclis'e giremeyen 300 kadar milletvekili olduğunu ve seçimden önce de üç aylık maaşlarını peşin aldıklarını biliyorduk. Bunlardan kaç kişi temsil yetkilerinin olmadığı son üç aylık maaşını teslim etti?" sorusu üzerine Kurtulmuş, kendisine bu konuda eski milletvekillerinden de sorular geldiğini söyledi.
"Bizim bildiğimiz kadarıyla hukuki olarak bu arkadaşlarımızın maaşlarını iade etmeleri zarureti yok." diyen Kurtulmuş, "Çünkü maaşlarını aldıkları gün parlamentoda olmuş olmaları o dönemin maaşını hak etmeleri bakımından yeterli bir sebep olarak görülüyor. Sayıştay tarafından da böyle görülüyor. Dolayısıyla ortada hukuki bir sorun yok. Sanki bu arkadaşlar haksız, hak etmedikleri bir şeyi almışlar gibi bir kamuoyu algısı oluşturmanın doğru olmadığını düşünüyorum." dedi.
Meclis Başkanı Kurtulmuş, 10 bin dolar maaş aldığı iddia edilen bir milletvekilinin olduğu iddiasına ilişkin soruya yanıt verirken ise, "Ben de sizin gibi bu milletvekilinin kim olduğunu bilmiyorum. Ortada söylenmiş bir söz var. Bu söz eğer söylenmişse bunun gündeme getirilmesi, gerekçelerinin ifade edilmesi gerekir. Meclis Başkanlığının elinde bu milletvekilinin kim olduğu ve bu iddiayla ilgili delillerin ne olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi mevcut değildir.” açıklamasında bulundu.