“Vatanıma hasret kaldım ey güzel Kırım…”
Türklerin dünyasına konuk olduğumuz Türk'ün dünyasında bu haftaki durağımız Kırım Tatar Türkleri.
Kırım neresi, Kırım Tatar Türkleri kimdir, nerede yaşarlar, hangi dili konuşurlar? Kendisi de bir KırımTatar Türkü olan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Işılay Sava, detayları TRT Haber'den Ayşe Şimşek'e anlattı.
Kırım, Karadeniz'in kuzeyinde Azak Denizi'nin güneyinde bir yarımada.
Güneybatısından kuzeydoğusuna ve batısından doğusuna doğru uzanan dağ silsilesi en fazla yükseldiği kesimlerde 1500 metreyi aşıyor. Bazı kesimleri denize dik iniyor ve dağlık alanların üzerindeki yaylaların gerisinde ise düzlük bozkır kesimi bulunuyor.
Altın Orda'nın mirasçısı olan Hanlıklardan en uzun süre ayakta kalanı Kırım Hanlığı'nın kurucuları olan Kırım Tatar Türkleri, uzun yıllar boyunca tarihte Hanlıklarıyla gündeme gelmişlerdi.
Doç. Dr. Işılay Sava, Kırım Tatar Türklerinin tarihin önüm noktalarında önemli roller üstlenmeye başladıklarının altını çizdi.
Kırım Tatarları Kıpçak Türkçesinin bir kolu olan Kırım Tatarcasını konuşuyor. Hanlığın kurulması 1450'li yıllar yani 30'lu 40'lı yıllardan itibaren Kırım Tatarcası kendi dilini yansıtmaya başladı. Osmanlı Devleti ile olan münasebetleri sebebiyle de hem Kıpçak Türkçesinin özelliklerini, hem de Oğuz Türkçesinin özelliklerini bünyesinde yansıtan bir edebi dil kavramıyla bir çatı altında birleşip çeşitli eserler verdiler.
Kırım Tatar Türkleri, 1783'te Kırım Hanlığı'nın işgali ile birlikte Osmanlı topraklarını hak topraklar diyerek benimsedi. Doç.Dr. Sava, "Kardeş topluluğu olan dini, dili, ırkı, bir olan kardeş topraklarına da göç hikayeleri başlamış ve uzun yıllar boyunca bu göçler yaşanmıştır. Bu da edebiyata hicret yılları gibi edebiyat türü olarak da yansımıştır." dedi.
Kırım’ın 13'üncü yüzyılda Anadolu ile iktisadi bağları güçlendi. Burada Anadolu’dan gelmiş pek çok tacir bulunuyordu.
Osmanlı’nın Kırım Hanlığı’nı kendi himayesine almasıyla yeni bir dönem başladı.
Yarımadada Kerç’ten itibaren Balıklava’ya kadar uzanan sahiller doğrudan Osmanlı kontrolü altına alındı, buranın iç kesimleri Kırım hanlarına aitti.
Gerek Kırım gerekse Osmanlı’nın kontrolündeki kesimde bulunan şehir ve kasabalar zamanla gelişti, tarihi eserlerle donatıldı, buralar Türk-İslam merkezi özelliği kazandı.
Kırım'ın Osmanlı Devleti'nin kontrolünden çıkmasıyla başlayan Kırım Tatar Türk halkının acısı hiç bitmedi.
Anadolu, sürgün yaşayan Kırım Türklerinin ilk adresi oldu. Rus çarlığının baskısından dolayı pek çok Kırım Tatar Türkü Osmanlı Devleti’ne sığındı.
Kadim Türk yurdu, Kırım, 1783’te Rus İdaresi Dönemi'ne girmişti.
Kırım’ı tam bir Rus-Slav ülkesi haline getirme amacıyla hareket eden Rusya, burayı güneye yayılmada bir sıçrama tahtası olarak görüyordu ve Müslüman Kırım Tatarların varlığını istemiyordu.
Kırım’daki uzun yüzyıllara dayanan Türk-İslam izlerinin sistematik bir şekilde silinmesine girişilmişti. Birçok yerin adı değiştirildi:
Akmescit “Simferopol”; Gözleve “Yevpatoriya”; Kefe “Feodosiya” oldu.
Eski Kırım Tatar köyü Akyar’ın üzerine kurulan deniz üssü de “Sivastopol” adını aldı.
“Dilde, fikirde, işte birlik” diyerek Türk dünyasının en yaygın sloganını duyuran ve Türk dünyasının ortak bir edebi dilde buluşmasını isteyen Kırımlı fikir adamı İsmail Gaspıralı... Rusya’daki Türklere verilen "Tatar” genel adının aslında yanlış bir adlandırma olduğunu, bunlara da “Türk" denmesinin doğru olacağını savundu. Medeni milletler ailesine mensup olmanın yolunun Ceditçi eğitim reformundan geçtiğini, bunun için de mutlaka “dil birliği”ne ihtiyaç duyulduğu fikrini dile getirdi.
Rus Çariçesi 2. Katerina'nın Kırım Tatar Türklerini yok etme politikasıyla başlayan sürgünler, geleneksel olarak Sovyetler Birliği döneminde arttı. Rusya ise bu politikaları farklı yöntemlerle devam ettirdi.
1917 yılında Kırım Tatar Demokrat Halk Cumhuriyeti kuruldu. Cumhurbaşkanı da bütün Kırım Tatarlarının müftüsü olan, bugün Kırım Tatar Milli Meclisi'nin yazarı olan, Numan Çelebi Cihan'dı.
Doç Dr. Işılay Sava, Numan Çelebi Cihan'ın Sovyet rejim tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğünü anlattı:
"Numan Çelebi Cihan seçildikten henüz 6-7 ay geçmeden, rejim karşıtı olmak, rejime uymamak ve Sovyet rejimlerine karşı bulunmak, burjuva milliyetçisi olmak gibi suçlarla suçlanarak tutuklanıyor. Numan Çelebi Cihan kurşuna dizilerek öldürülüyor. Rejim, Numan Çelebi Cihan'ı öldürdükten sonra, onu tarihin derin sularına gömmek amacıyla cesedini Karadenize atıyor.Numan Çelebi Cihan'ın mezarı yoktur."
İkinci Dünya Savaşı başladıktan bir süre sonra Kırım yarımadasını kaybeden Sovyet Rusyası, yarımadayı tekrar Nazi Almanyası'ndan geri aldıktan sonra Kırım Tatar halkına baskı uygulamaya başladı.
Nazi Almanyası ile iş birliği suçlamasına maruz kalan Kırım Türklerine uydurulan bu gerekçelerle yeni bir sürgünün kapısı da aralanmış oldu.
Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin, çıkardığı gizli kararname ile Kırım Tatarlarının Orta Asya'da farklı bölgelere sürgün edilmesini istedi.
Stalin'in kararı 18 Mayıs 1944'te gece yarısı yürürlüğe konuldu. Kararın ardından 15 dakika içerisinde arak hayvanların taşındığı vagonlara doldurulan çoğunluğu yaşlı, çocuk ve kadınlardan oluşan 250 bin civarındaki Kırım Tatarı, aç susuz üç günde Orta Asya'ya sürgün edildi.
Susuzluk, açlık, hastalık, olumsuz hava şartları gibiinsani olmayan koşullardaki vagonlarda sürgün olanların en az 150 bin insan bu sürgünde hayatını kaybetti.
Sürgün yerlerinde asgari yaşam ve barınma imkanları olmayan Kırım Türkleri, vatanlarından uzaklaşmış olmanın verdiği acı ve hasretle vatan davasına tutundu.
Sovyetler Birliği'nin İçişleri Halk Komiserliği sürgün için 32 bin kişilik güvenlik gücü kullandı.
Doç. Dr. Işılay Sava, bu sürgünün öldürmek için planlandığını söylüyor ve katliamın boyutunu şu olay ile anlatıyor:
Stalin sonrası Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne hediye edilen Kırım, 2014’te yarımadayı yasa dışı ilhak eden Rusya’nın kontrolüne geçti.
2. Katerina'dan bu yana bu yana vatanlarında kalmak için mücadele veren Kırım Tatar Türk halkının bugünkü lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ve Kırım davasının pek çok önde gelen isimleri bugün öz yurtlarından sürgün edilmiş durumda. Başta Kırımoğlu olmak üzere pek çok isme Rusya tarafından Kırım'a giriş yasağı konuldu.
Sadece isimlere değil, aynı zamanda Kırım Tatarlarının iradesini temsil eden Kırım Tatar Milli Meclisinin de Rus mahkemesi tarafından "aşırıcı örgüt" sayılarak faaliyetlerine son verildi.
Rusya'nın yarımadayı yasa dışı ilhakı sonrasında pek çok Kırım Tatarı yurdunu terk etmek durumunda kaldı.
Bu mücadeleyi diplomatik olarak uluslararası alanda sürdüren Ukrayna’da yaşayan Kırım Tatarları, şimdi de Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş nedeniyle tehdit altında.
Rus ordusunun saldırılarından endişe eden Ukrayna’daki pek çok Kırım Tatar Türkü ülkesini terk ederek, yine Türkiye ve başka ülkelerde yaşamak zorunda kaldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her fırsatta Türkiye'nin gerek Kırım'da yaşayan gerek işgal sonrasında bölgeden ayrılmak zorunda kalan Kırım Tatarlarının haklarını her hal ve şart altında savunmayı sürdüreceğini yineledi.
Erdoğan, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün, egemenliğinin ve siyasi birliğinin korunmasının sadece bölgesel değil küresel güvenlik ve istikrar bakımından kritik bir öneme sahip olduğunu dile getirdi:
"Kırım’ın yerli halklarından olan Kırım Tatar soydaşlarımızın güvenlik ve esenliğinin temini de Türkiye’nin öncelikleri arasındadır. Kırım Tatarı vatandaşlarımız Kırım’daki gelişmelerin yakın takipçileridir. Bu vesileyle geçen sene platformun Kiev’deki ilk zirvesine katıldıktan sonra gözaltına alınan Kırım Tatar Milli Meclisi Birinci Başkan Yardımcısı Narimen Celal ve arkadaşlarının bir an evvel evlerine ve ailelerine kavuşma beklentimizi tekrarlıyorum."
Kırım Tatar halkının lideri ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da "Kırım Tatar halkına en çok yardım eden ülke Türkiye" açıklamalarını her zaman yineliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde 10. Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Kurultayı'nda İsmail Gaspıralı'yı anarak onun "Dilde, işte, fikirde birlik" mefkuresinin hayal olmadığının ve Türk dünyasının bunu sağlayabileceğinin altını çizdi:
"Merhum İsmail Gaspıralı'nın dilde, fikirde, işte birlik ülküsü ham bir hayal değil. Dün olduğu gibi bugün de birliğimizi ve bütünlüğümüzü sağlamak, idame ettirmek, büyütmek en çok ihtiyacımız olan sac ayağıdır. Asırlık ayrılıklara, asırlık hasretlere, asırlık acılara, asırlık yapaylıklara son vermenin vakti gelmiştir. Hep beraber bir olduğumuzda, iri olduğumuzda, diri olduğumuzda, kardeş olduğumuzda, hep birlikte Türk dünyası olduğumuzda bunu sağlayabiliriz, endişeniz olmasın. Türkiye olarak bu doğrultuda üzerimize düşen her şeyi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz."
Sanatçı Jamala, 2016 yılında Eurovision şarkı yarışmasında, '1944' isimli şarkıyla birinci oldu.
Türkçe nakaratı ile dikkat çeken ve Kırım Türklerinin sürgün trajedisini anlatan eser büyük beğeni toplamıştı.
Şarkının sözleri şu şekilde:
Yaşlığıma toyalmadım
Men bu yerde yaşalmadım
Yaşlığıma toyalmadım
Men bu yerde yaşalmadım
Kırım Tatar Türkleri, çektikleri acıları türkülerinde anlatıyor...
Biz Kırım’dan çıkkanda,
Kar yağmadı kan aqtı.
Anam, babam, kız lardaşlarım,
Gözleri dolu yaş kaldı.