Suudi Arabistan’ın devlet yapısını bilen uzmanların çoğu böylesine geniş kapsamlı bir operasyonun Veliaht Prens’in onayı ve talimatı olmadan yapılabileceğine inanmıyor. Elbette ki bu da Kaşıkçı cinayetinde tüm yolların, daha geçtiğimiz yıl Lübnan Başbakanı Saad Hariri'yi günlerce Riyad'da esir alarak güç zehirlenmesinin ilk işaretlerini vermeye başlamış Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a çıktığı anlamına geliyor.
Zaten İstanbul'a Kaşıkçı cinayeti için gönderildikleri düşünülen ekipteki dört kişinin Veliaht Prens'e yakın isimler olmaları da bu yöndeki iddiaları büyük ölçüde destekliyor.
Kaşıkçı’nın İstanbul’daki konsololuk binasına girdikten sonra kaybolmasının ardından yaşananlar, bu krizin artık 33 yaşındaki Veliaht Prens’in kariyeri için de hayati bir önem arz ettiğine işaret ediyor. Vahşice işlendiği iddia edilen cinayetin bizzat onun talimatıyla işlendiği anlaşılırsa Kaşıkçı’nın gölgesinin nereye giderse gitsin Veliaht Prens’in peşini bırakmayacağından emin olabiliriz. Muhtemelen böyle bir kara lekeyle damgalanmış bir liderin elini sıkmak da Suudi Arabistan’ın müttefiği olan Batılı ülkelerin liderleri ve ABD Başkanı için gayet riskli bir karara dönüşecektir.
Mesele sadece Muhammed bin Selman geleceği değil tabii… ABD’deki Başkan Donald Trump yönetiminin İsrail lobisinin etkisiyle son dönemde izlediği Ortadoğu stratejisinde Muhammed bin Selman’a kilit bir rol biçilmiş olması, Kaşıkçı krizinin bölgenin akıbetini de etkileme potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla bölge belki de ilk kez jeopolitik çekişmelerin, uluslararası nitelikteki adli bir suçla böylesine karmaşık bir şekilde içe geçmesine tanıklık ediyor. Trump’ın Kaşıkçı’nın ülkesinin en büyük gazetelerinden birinde yazdıkları için katledilmesinden bahsederken Suudi Arabistan’ın ABD’nin ekonomisine ve bölgedeki planlarına değinmesi Washigton’un içine düştüğü zor durumu da gözler önüne seriyor. Zira ABD açısından bakıldığında bu işin bir ucunda Muhammed bin Selman’ın cilalanan reformist kimliğiyle gizlenen derin ekonomik ve jeopolitik çıkarlar bulunuyorsa, işin diğer ucunda da Amerikan anayasasına yönelik açık bir saldırı karşısında sergilenecek duruşu belirleme zorunluluğu bulunuyor.
Kaşıkçı Amerikan anayasasında garanti altına alınan ilk haklardan bir olan basın ve ifade özgürlüğü hakkını, üstelik de bunu ikamet ettiği ABD’nin en büyük gazetesinde kullandığı için öldürüldü. Meselenin bu boyutu Kaşıkçı krizinin ele alınış şeklinin ABD’nin dünya sahnesindeki imajı kadar iç politikası açısından da belirleyici olacağı anlamına geliyor.
Hal böyleyken Trump yönetiminin Kaşıkçı krizinde nasıl bir izleyeceği de doğal olarak büyük bir önem taşıyor. Kaşıkçı’nın konsolosluktan çıkamadığının duyulmasından sonra zaman zaman Suud yönetimini savunan bir pozisyon alırken bazen de bu suçu işleyenlerin sert şekilde cezalandırılacağını söylemesi Trump’ın bu kriz de öngörülebilir bir aktör olarak ele alınmasını zorlaştırıyor.
Trump kurtarabilir mi?
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da eylemleri ve söylemleriyle Trump yönetiminin öngörülemezlik derecesini artırıyor .
Bununla birlikte ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan Kralı’yla görüştükten sonra yaptığı açıklamada Kaşıkçı’nın Suud yönetimindeki ‘serseri bir grup’ tarafından öldürülmüş olabileceği türünden bir tezviratı sürüme sokması nihai kararın krizin Muhammed bin Selman’ı kurtarma yönünde olduğu ihtimalini güçlendiriyor.
Trump’ın bu açıklamasıyla neredeyse eşzamanlı şekilde Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu’nun ülkesine çağrılarak sorgulanması manidardı. Bu hadiseden yaklaşık 24 saat sonra da Trump, Amerikan istihbaratının Kaşıkçı cinayetinin talimatının üst düzey bir Suud yetkili tarafından verildiği yönündeki tespitine inandığını söyledi.
Trump’ın bu açıklamasını takip eden saatlerde de New York Times Gazetesi Suudi Arabistan yönetiminin, Kaşıkçı cinayetinden Prens Muhammed bin Selman’ın üst düzey danışmanlarından istihbarat yetkilisi General Ahmed el Assiri’yi sorumlu tutmaya hazırlandığını yazdı. Gazetenin haberinde Muhammed bin Selman’ın General Assiri’ye Kaşıkçı’yı yakalaması için sözlü talimat verdiği, ancak generalin bu yetkili kasıtlı veya kasıtsız şekilde kötüye kullanıldığı öne sürüldü.
Türkiye'siz her senaryo çökmeye mahkum
Birbirini takip eden bu adımlar ‘reformcu’,’ılımlı İslamcı’ gibi PR şirketlerince özenle inşa edilen imajı tehlikeye giren Muhammed bin Selman’ın ABD’nin de aktif desteğiyle bu krizden sıyrılmaya çalıştığı yönündeki şüpheleri doruğa çıkardı. Neyse ki ABD ve İsrail desteği de bu kez Veliaht Prens Muhammed’i kesin olarak kurtarmaya yetecek bir avantaj görünümü vermiyor.
Çünkü Prens Muhammed bin Selman’ın da evvela keskin şekilde pozisyon değiştirmesi ve konsolosluğunda öldürüldüğü artık neredeyse kesinleşen Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasından birkaç gün sonra Bloomberg’e verdiği röportajda sarf ettiği ‘Cemal’in nerede olduğunu biz de bilmiyoruz’ şeklindeki sözlerinden çark etmesi, dünyayı kandırmaya çalıştığını itiraf etmesi gerekiyor. Kaldı ki ABD’nin sunduğu seçeneğe uyarak Kaşıkçı cinayetinde sorumluluğu suçu kendisine yakın bir generale ve ona bağlı birkaç kendini bilmeze yıkması da muhtemelen inanmaya hazır olanlar dışındaki hiçbir kulağa inandırıcı gelmeyecektir.
Öte yandan dünya sahnesinde sürüme sokulacak bu yeni senaryo da Türkiye’nin dünyanın önüne koyacağı yeni delillerle daha önceki gibi tümüyle çöpe gidebilir. Üstelik Türkiye’nin dünya vicdanı ve uluslararası toplumu arkasına alarak ortaya koyacağı yeni deliller Veliaht Prens’lebirlikte onun hamiliğine soyunan Trump’ı da fena halde ayazda bırakabilir.
Hasılıkelam Kaşıkçı krizinin perde arkası, Türkiye’nin müthiş bir diplomatik başarı ve istihbari faaliyet neticesinde ortaya koyduğu veriler sayesinde insanlık vicdanında zaten açıklığa kavuşmuş bulunuyor. Şimdi dünya bu verilerin bölgesel ve küresel denklemde yol açabileceği sarsıntıları anlamaya, öngörmeye çalışıyor. Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde atabileceği kritik adımlar hesaba katılmadan varılacak her öngörü, kurulacak her senaryo da çökmeye mahkum görünüyor. Bunu öngörebiliyor olsa gerek ki, Washington yönetimi de durmadan pozisyon değiştirirken, nihai bir karara varmadan önce Türkiye’nin yürüttüğü soruşturmanın sonucunu bekleyeceğini ısrarla vurgulamaya özen gösteriyor.
Kaynak: TRT Dış Haberler Editörü Özcan Tikit