Son dönemde daha çok pandemi sonrası ‘yeni normalleşme’ haberlerini, maalesef yangınlarla ilgili gelişmeleri ve çevre ülkelerle ilgili kimi detayları okuyoruz. Bunlar yaşanırken arka planda kalan ancak ülkemizi de yakından ilgilendiren kritik gelişmeler olmuyor değil…
Bunlardan biri de ülkemizin bölgesel ve küresel enerji denklemindeki yerini sağlamlaştıran güncel gelişmeler… Geçtiğimiz günlerde Türkiye Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliğine (GAZBİR) bağlı Gazbir-Gazmer tarafından düzenlenen 'Doğal Gaz ve Hidrojen' paneli az önce bahsettiğimiz türden gelişmelerin ele alındığı bir etkinlik oldu. Panelde hidrojen ve doğal gaz arasındaki ilişki uzmanlarca tartışıldı.
Oldukça zorlu bir sınama
Caner Can, AB’nin 2050 yılında 'net sıfır karbon' hedefi olduğunu ve Almanya, Fransa, Hollanda, İspanya başta olmak üzere Avrupa’nın farklı ülkelerin de doğal gaz şirketlerinin şebekeye hidrojen enjeksiyonu konusunda aktif projeler yürüttüğü bilgisini paylaşıyor.
Peki tüm bunlar Türkiye’yi neden ve nasıl ilgilendiriyor? Bakanlık Enerji Danışmanı Caner Can, Avrupa Hidrojen Omurgası İnisiyatifi Raporu’na işaret ediyor:
“Raporda TANAP da Avrupa’nın hidrojen ithal edebileceği güzergahlar arasında sıralanıyor. Tabii ki Türkiye’yle birlikte… Hidrojen tabanlı enerji sistemleri için özel bir altyapı geliştirilmesi seçenekler arasında. Ancak maliyetlerin düşürülmesi için dönüşüm çalışmalarıyla mevcut doğal gaz altyapısında hidrojen taşımak da mümkün.
Bu noktada ülkemizin güçlü doğal gaz altyapısı, temiz enerji çözümleri ve küresel ölçekte hızla önem kazanan hidrojen konusundaki potansiyeli uzmanlarca kabul gördüğünü hatırlamakta fayda var.”
Yüzlerce milyar euro tutarında yatırım planlanıyor
Can’ın bahsettiği raporda düşük, orta ve yüksek senaryolara göre 23 bin kilometrelik hidrojen şebekesinin yatırım ve işletim maliyetlerine yer veriliyor.
‘Bunun Ankara’ya etkisi ne olacak?’ diye sorarsanız hemen yanıtlayalım… Avrupa Birliği, 2030 itibarıyla 320-460 milyar euro'luk bir yatırım planlıyor hidrojene. Öte yandan, hacimce yüzde 10 oranında hidrojenin doğal gaza karıştırılmasıyla gaz talebinin yüzde 3,5 azaldığı biliniyor.
Karbonsuz bir ekonomiye geçiş planları yapan Avrupa, doğal gaza hidrojen karıştırarak yoluna devam etme planları üzerinde çalışıyor. Haliyle kıtaya gelecek yüksek kapasiteli bir doğal gaz boru hattı ihtimali de bu nedenle ortadan kalkıyor. Bu kapsamda, AB’yi hedefleyen son büyük ölçekli doğal gaz boru hattı projesinin TANAP ve devamında TAP olma ihtimali oldukça yüksek.
AB'nin doğal gaz talebinin daralacağı, bu nedenle EastMed boru hattının varabileceği bir piyasanın bulunamayacağı gerçeğini artık herkes anladı. Bu nedenle ‘ölü doğmuş bir proje’ olarak adlandırılan EastMed’e destek verilmesi tamamen ekonomik gerekçeler temelinde anlamsızlaşıyor.
Türkiye’nin TANAP ile enerji denklemindeki yerinin pekişeceği ve EastMed’in ise ‘tasarlanmış ancak hayata geçirilmemiş boru hattı projeleri’ arasına gireceği beklentisi oldukça yaygın.
Bölgedeki enerji dengeleri düşünüldüğünde bu gelişmeyi sadece enerji alanında değil yeni normalleşme dışında politikadan ekonomiye geniş bir biçimde ele almak gerekiyor. Haliyle bu alt başlıklarda da bölgenin en önemli enerji oyuncusu Ankara’nın atacağı adımların diğer ülkelerce yakından takip edileceği malum.