ABD Başkanı Joe Biden’ın 24 Nisan 1915 olaylarının yıl dönümüyle ilgili yaptığı açıklamada, Osmanlı topraklarında yaşananları ‘soykırım’ olarak tanımlaması 106 yıl önce yaşananları tekrar gündeme getirdi.
Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Oktay Bozan, Biden’ın 1915 olaylarına ilişkin nitelemesinin, tarihi gerçeklikten uzak ve ucuz siyasi hesaplara dayandığını söyledi.
“Türk ordusu, Rusya ve ABD gibi dünyanın en güçlü devletlerine rağmen Suriye’de 3 önemli harekat düzenleyerek terör koridorunu darmadağın etti. Türkiye, Akdeniz’de batı blokunun ve ABD’nin politikalarına teslim olmak yerine deniz hukuku için direnen bir görünüm sergiledi. Ayrıca Türkiye, Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’ın yanında yer alarak 28 yıllık Ermeni işgalini sonlandırdı. Tüm gelişmeler dışında Türkiye’nin dünyada artan prestijine karşı sözde ‘soykırım’ yaftası yapıştırılmak isteniyor. Batılı devletler Ermeni diasporası eliyle özelde Türkiye’yi genelde ise Müslümanları zan altında koyarak itibarsızlaştırmaya çalışıyor.”
“Batı parlamentoları, diasporanın oyuncağı haline geldi”
1915 olaylarının soykırım olmadığını anlatan Bozan, “Ermenistan ve Türkiye’de yaşayan Ermenilerin, diasporanın sözde soykırım ithamlarını boşa çıkartması gerekiyor. Batı parlamentoların oyuncağı haline dönüşen diaspora bu meseleyi kaşıdığı sürece, bundan Ermeni vatandaşlarımız zarar görecektir” dedi.
“HDP 1919’un Şerif Paşa’sıdır”
HDP’nin 1915 olaylarına dair "Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin" açıklamasına sert tepki gösteren Doç. Dr. Oktay Bozan, HDP’nin çıkışının sürpriz olmadığını söyledi ve Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde "sözde Ermeni soykırımını tanıyacağı" sözlerini hatırlattı.
“HDP, bu tavırla aslında baltayı Kürtlerin ayaklarına vuruyor. Allah korusun, Türkiye ileride askeri ve siyasi olarak zayıf düşerse, ABD ve bu meseleye taraf olan 30 ülke Türkiye’yi soykırım üzerinde toprak ve tazminat talebinde mahkum etmeye kalkışırsa bundan en fazla Kürtler zararlı çıkacaktır. Ancak HDP şunu bilmelidir, eğer tarih belgelere dayanılarak bir yüzleşme yapılacaksa Türkiye’nin bundan zararlı çıkma şansı yoktur.”
HDP’yi 1919 Paris Konferansı'na Kürt temsilcisi olarak katılan Şerif Paşa’ya benzeten Bozan, “Şerif Paşa 22 Mart 1919’da Ermeni temsilcisi Bogos Nubar ile iş birliği yaparak Osmanlı toprakları üzerinde Kürdistan ve Ermenistan devletlerinin kurulmasını teklif etti. Şerif Paşa’ya en güzel cevabı ‘Ermeniler tarafından katledilen 500 bin Kürtün kanı kurulmadan yapılan teklif kabul edilmez’ diyen Said Nursi vermiştir. 100 yıl önce Şerif Paşa’nın yapmak istediğini, bugün HDP, Ermeni diasporası ile yapmak istiyor” diye konuştu.
“Müslümanlar Ermenileri kardeş, Ermeniler ise Müslümanları sırdaş bilirdi”
Türk-Ermeni ve Müslüman-Ermeni ilişkisinin yüzyıllara dayandığının altını çizen Doç. Dr. Oktay Bozan, Ermeni halkının Osmanlı Devleti’nde ‘sadık tebaa’ olarak görüldüğünü söyleyerek, kadim beraberliğe dikkat çekti.
“Tarihsel olarak bakıldığı zaman Ermeniler, Müslümanlara en yakın gayrimüslim toplumudur. Nitekim Osmanlı kayıtlarında Ermeniler için sadık millet tabiri kullanılıyor. Osmanlı Devleti döneminde hiçbir millet Ermeniler kadar avantajlı değildi. Diyarbakırlı tarihçi ve devlet adamı Ali Emiri Efendi ‘Vilayeti Şarkiye’ eserinde kadim milletlerin su ve toprak kardeşliğini şöyle anlatıyor; bir Müslüman Hacca gittiği zaman ailesini Ermeni komşusuna, bir Ermeni ise Kudüs’e veya Avrupa’ya gittiği zaman ailesini Müslüman komşusuna teslim eder. Müslümanlar Ermenileri kardeş, Ermeniler ise Müslümanları sırdaş bilirdi. Bu kadim kardeşlik Hınçak ve Taşnak örgütleri kurulana kadar devam etti.”
Diyarbakır’da neler yaşandı?
Osmanlı arşiv belgelerinden yararlanarak ‘1878-1920 Diyarbakır Vilayetinde Ermeniler ve Ermeni Olayları’ adlı çalışmayı yayımlayan Doç. Dr. Bozan, 1 Kasım 1895’te Ermeni Hınçak ve Taşnak komitelerinin Diyarbakır’da çıkardığı kanlı olayı da anlattı.
“1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında, Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Ermeniler arasında bağımsız bir devlet kurma düşüncesi yeşermeye başladı. Diyarbakır Ermenileri de devlete karşı isyana girişti. Bu süreçte Ermeni piskoposları ve komitacıları Ermenilere bağımsız bir devlet kurulması yönünde telkinlerde bulundu. 1895 yılında, Diyarbakır’da, Ermenilerle Müslümanlar arasında birtakım huzursuzluklar baş gösterdi.
Diyarbakır şehir merkezinde, 1 Kasım 1895 Cuma günü yine alışılmışın aksine kilise çanları çalmaya başladı. O gün gayrimüslimlerin dükkânları açılmamıştı. Müslümanlar camilerde cuma namazını eda ederken, Ermeni komitacıları, daha önceden planladıkları üzere, Ulu Cami, Fatih Paşa, Behram Paşa, Ali Paşa, Sultan Sasaa, Sin, Arap Şeyh ve Şeyh Matar camilerine silahlı saldırılarda bulundu. Meydana gelen ilk saldırılarda 125 Müslüman ile 60 Ermeni hayatını kaybetti. Olaylara paralel olarak çarşı ateşe verildi. Meydana gelen yangında 878 dükkân, atölye ve mağaza yakıldı. Bu dükkânlardan 677 tanesi Müslümanlara 201 tanesi ise gayrimüslimlere aitti. Sadece Diyarbakır’ın değil, aynı zamanda bölgenin can damarı büyük zarar gördü. Halkın belleğindeki ‘Çarşıya Şewitî (Yanık Çarşı)’ ismi bu olaylardan geliyor. Diyarbakır’da meydana gelen kanlı cumadan sonra olaylar bölge geneline yayıldı. 3 bin 500 kişi bu hadiselerde yaşamını yitirdi.”
“Batı devletleri özür dilemeli”
İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya’nın tahrik ve yönlendirmesiyle 1915’te de büyük trajedilerin yaşandığına dikkat çeken tarihçi Bozan, “Batı devletleri çıkıp Türkler, Kürtler ve Ermenilerden özür dilemeli. Çünkü bu kadim milletleri birbirine kırdıran ve acı trajedilerin yol açmasına yol açan Batı’dır. Bugün soykırımdan söz edenler çıkıp özür dilemesi lazım. 1915 olaylarının başaktörü bu devletlerdir. Çünkü misyonerlik faaliyetleri ve konsolosluk kurulmadan önce Müslümanlar ve Ermeniler arasında bir problem yok” dedi.
Sur’da terör örgütü PKK’nın yaptığını 100 yıl önce Ermeniler yapmış
1915’te Ermeni çetelerinin Sur İlçesinde ‘Dam Taburu’ kurduğunu söyleyen Doç. Dr. Oktay Bozan, o döneme dair bilinmeyenlerden bahsetti.
“Osmanlı-Rus savaşından cepheden firar eden bin civarında Ermeni, Sur ilçesinde ‘Dam Taburu’ kurdu. Evlerin üzerini, okul ve kiliseleri silah deposuna çevirdiler. Özerk bölge süsü veren komiteler haraç toplayıp Müslüman ailelere baskı yaptılar. 1915 ile 2015 olaylarına baktığımızda 100 yıllık kirli bir senaryonun sahnelendiğini gördük. Zira terör örgütü mensupları da Sur ilçesinde yerleşip çukur siyasetine başvurmuştu.”
Fotoğraf: Necati Seyitoğulları