Danıştay 10. Dairesinin, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptaline ilişkin kararının gerekçesinde, Ayasofya'nın Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı mülkiyetinde bulunduğu, cami olarak kullanılması için toplumun hizmetine sunulduğu belirtildi.
Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneğinin açtığı davada, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının iptaline oy birliğiyle karar veren Danıştay 10. Dairesinin gerekçesi açıklandı.
Daire'nin 19 sayfalık gerekçesinde, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, ilgili mevzuat, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları kapsamında değerlendirildiği belirtildi.
"Fatih Sultan Mehmet Han Vakfının mülkiyetinde"
Gerekçede, Ayasofya'nın, statüsü muhafaza edilerek, hukuk düzeninde güvence altına alınan özel hukuk tüzel kişiliğini haiz mazbut vakıf niteliğindeki Fatih Sultan Mehmet Han Vakfının mülkiyetinde olduğu kaydedildi.
Ayasofya'nın, vakfedenin iradesi gereği, sürekli şekilde cami olarak kullanılması için toplumun hizmetine sunulduğu, bedelsiz kamunun istifadesine terk edilmesi yönüyle hayrat taşınmaz niteliği taşıdığı, tapu belgesinde de cami vasfı ile tescilli bulunduğuna dikkati çekilen gerekçede, şu ifadeler yer aldı:
"Vakıf senedinin, hukuk kuralı etki değer ve gücünde olduğu, vakfedilen taşınmazın vakıf senedindeki niteliğinin ve kullanım amacının değiştirilemeyeceği, bu hususun tüm gerçek tüzel kişiler kişilerle birlikte davalı idare için de bağlayacı olduğu kuşkusuzdur. "
"Cami vasfı dışında kullanımı mümkün değil"
Türk hukuk sisteminde kadimden beri korunarak yaşatılan Vakfa ait taşınmaz ve hakların vakfiyesi doğrultusunda istifadesine bırakıldığı toplum tarafından kullanılmasına engel olunamayacağı, vakıf senedinde sürekli olarak tahsis edildiği cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır."
Danıştay 10. Dairesinin gerekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde güvence altına alınan haklar arasında "vakıf kurma hakkı"nın açıkça yer almadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) de sözleşmenin 11. maddesinde sadece birlik kurma hakkından bahsedilmesi rağmen bu maddeyi vakıf kurma hakkını da kapsayacak şekilde yorumladığı vurgulandı.
AİHM'in bazı vakıfların yaptığı bireysel başvuruda sözleşmenin ilgili hükümleri uyarınca mülkiyetin korunması hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları incelediği aktarılan gerekçede, AİHM'in Osmanlı döneminde kurulanlar dahil olmak üzere vakıfların korunan statülerinin bir sonucu olarak sahip oldukları taşınmaz ve hakların mülkiyet hakkı kapsamında korunmasını garanti altına aldığı ifade edildi.
Gerekçede, mülkiyet hakkının maliki olunan varlığı kullanma, değerlendirme ve yararlanma yetkilerini içerdiği açık olduğundan, vakfedenin vakfettiği mal ve haklarla ilgili iradesinin korunması, vakıf varlığının kullanılmasında bu iradeye uygun davranılması gerektiği kaydedildi.
Vakfedenin iradesine aykırı olarak vakıf taşınmazının vasfının değiştirilmesi ya da vakfedenin iradesi hilafına başka bir amaca hizmet edecek şekilde kullanılmasının AİHM içtihatlarıyla da bağdaşmadığına işaret edildi.
Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen Ayasofya'nın kullanım şekli
Danıştayın gerekçesinde, Ayasofya'nın evrensel miras olarak kabul edilmesi de değerlendirildi.
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme'nin 6. maddesi hükmü bağlamında, sözleşmeye taraf devletlerin, Ayasofya kültürel ve doğal mirasının, toprakları üzerinde bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğine tam olarak saygı göstererek ve ulusal yasalarının sağladığı mülkiyet haklarına zarar vermeden, uluslararası toplum tarafından iş birliği ile korunması gereken evrensel bir miras olduğunu kabul ettiklerinin açık olduğu belirtildi. Gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Buna göre, kullanım durumuna ilişkin herhangi bir niteleme yapılmaksızın 'İstanbul'un Tarihi Alanları" başlığı altında Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen Ayasofya'nın kullanım şeklinin iç hukukumuza göre belirlenmesinin önünde engel teşkil eden herhangi bir kural sözleşmede yer almamaktadır. Aksine, Ayasofya'nın kullanım şeklinin iç hukukumuzda yer alan 'vakıf mülkiyet hukuku' çerçevesinde belirlenmesi, Sözleşmenin 6. maddesinde ifade edilen 'egemenliğe tam olarak saygı gösterme' ve 'ulusal yasaların sağladığı mülkiyet haklarına zarar vermeme' ilkeleri kapsamında Sözleşme'den kaynaklanan bir zorunluluktur.
Sözleşmenin asıl amacı Dünya Mirası Listesi'ne alınan doğal veya kültürel mirasın korunması olup kültürel mirasın kullanım alanı, kültürel mirasın bulunduğu ülkenin iç hukukuna göre tayin edilecektir.
Nitekim, Dünya Mirası Listesi'nde yer verilen ve ülkemizde bulunan miras alanlarından, Ayasofya'nın da içinde yer aldığı 'İstanbul’un Tarihi Alanları' ile diğer miras alanlarında, Selimiye Camii, Divriği Ulu Camii, Süleymaniye Camii, Sultan Ahmet Camii, Şehzade Mehmet Camii ve Zeyrek Camii gibi halen cami olarak kullanılan çok sayıda tarihi eser de bulunmaktadır."
"Başka amaca özgülenmesi hukuka aykırı"
Gerekçede, bu malların, hiçbir kişinin özel mülkiyetinde olmayıp kamunun kullanımına ve istifadesine tahsis edildiği, hayrat taşınmazların, istisnalar dışında vakfın belirlediği kullanım şekli dışında bir kullanım amacına tahsis edilemeyeceği ifade edildi.
Belirtilen istisna hükümlere göre de hayrat taşınmazların, mümkün mertebe gayece aynı diğer hayrata tahsis edilmek zorunda olduğu kaydedilen gerekçede, "Vakıf hayrat taşınmazların temel özelliği, bunların amaç dışı kullanımlara karşı üçüncü kişiler yanında, bizzat Devlete karşı da korunmuş olmasıdır. Bu vakıfların Devletin koruması altında olması, Devletin istediği zaman ve istediği şekilde vakıf malları üzerinde tasarrufta bulunması anlamına gelmez. Devlet, sadece amacı doğrultusunda kullanılmasını teminen, vakıf mallarının kendisine emanet edildiği varlık konumundadır. Düzenleyici işlemlerle vakıf hayrat taşınmazların, başka bir amaca özgülenmesi mevzuata ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Eski vakıf statüsü açıkça korunmuş olmasına rağmen, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı incelendiğinde, tapu kaydına göre mazbut bir vakıf olan Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfına, günümüzde Fatih Sultan Mehmet Han Vakfına ait ve vakfiyesi gereğince cami olarak kullanılması gereken hayrat taşınmaz niteliğindeki Ayasofya Camisi'nin müzeye dönüştürüldüğü belirtilen gerekçede, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, "vakıf senedi hangi tarihte düzenlenmişse o tarihteki mevzuatın uygulanacağını" hükme bağlayan 864 sayılı Kanun'un 1. maddesine açıkça aykırı olduğu bildirildi.