TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Boztepe'deki bir otelde düzenlenen Sivil Toplum Kuruluşu Temsilcileri ve İş İnsanları ile İstişare Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, birlikte istişare ederek, ortak aklı kullanarak çok büyük işler yapabilmeyi başarmış bir millet olduklarını söyledi.
Kurtuluş Savaşı'nda Yunan gemilerini atlatmak için batırılıp halkın dayanışmasıyla tekrar yüzdürülerek dünya denizcilik tarihine geçen Rüsumat No: 4 Gemisi'ne değinen Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bu, bizim bir araya geldiğimizde en zor şartlarda bile ortak akılla sorunları çözebilme yeteneğimizin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Bu milletin en temel özelliklerinden birisi budur. Tabii fikirlerimiz ve siyasi kanaatlerimiz farklı olacak. Ama sonuç itibarıyla ülkenin, milletin ortak menfaatleri çerçevesinde bütünleşerek, toplum olarak da farklı kesimler, herkes kendi zihnindekini, dağarcığındakini ortaya koyarak, herkes daha iyisi olsun diye gayret ederek bir araya geleceğiz. Allah'ın izniyle çözemeyeceğimiz, halledemeyeceğimiz hiçbir sorunun olmadığı aşikardır."
Numan Kurtulmuş, Rüsumat No: 4 Gemisi'nin o bakımdan önemli bir örnek olduğunu vurgulayarak, "Sadece bir geminin batırılması ve tekrar yüzdürülmesi değil. Bunun üzerinden Milli Mücadele'ye katkı sağlanması değil, aynı zamanda da güçlü bir şekilde bir araya gelerek sorunların nasıl çözülebileceğini gösterebilen fevkalade mükemmel bir örnektir." diye konuştu.
"Millet, Türkiye'deki demokrasinin sahibi, ülkenin yegane hakemi ve hakimidir"
TBMM Başkanı Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'de esasında siyasetin ve bürokrasinin de uzun yıllar boyunca en büyük sorunlarından birisi şu olmuştur; üstat Şerif Mardin'in güzel bir tespiti var, diyor ki 'Türkiye'de aydınların en büyük çıkmazlarından birisi yerine düşünmek hastalığıdır'. Yani milletin yerine düşünme. 'Millet, halk anlamaz. Halk bilmez. Milletin yerine biz düşünürüz. Millet için ne lazımsa onu biz söyleriz. Millet için ne yapılması gerekiyorsa onu da biz yaparız'. Ama ülkenin sahibi, yeri geldiği zaman 'demokrasi' diyoruz, yeri geldiği zaman Türkiye'de sistemin de demokrasinin de devletin de ülkenin de bir tane sahibi var; 'O da halktır' diyoruz. Ama uzun yıllar boyunca halk ne ister, nasıl düşünür? Nasıl hareket eder? İhtiyaçları nedir? Talepleri nedir? Bunları konuşmak ve halkın bu anlamda önünü açmak, demokrasinin temel aktörü, temel hakemi ve hakimi olan milletimizi direksiyonun başına geçirmek konusu söz konusu olunca maalesef Türkiye'de vesayetçi zihniyet, bu aydın sapması da diyebileceğimiz, yerine düşünme hastalığının verdiği bir sonuçla milleti bir kenara bırakmış, hep kendisi millet adına düşünmeyi kendisi için hak telakki etmiştir. İşte bizim son yıllarda, son 20 yılda, 22 yılda en çok kazandığım hususlardan birisi budur. Millet, kendisi adına karar verilecek bir güruh değildir. Millet, ülkenin sahibi, millet siyasetin sahibi, millet Türkiye'deki demokrasinin sahibi, ülkenin yegane hakemi ve hakimidir."
"Sivil toplumun güçlü olması, devletin güçlü olması demektir"
Sivil toplum kuruluşlarının güçlü olması gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, "Özellikle sivil toplum kuruluşlarımızın çok güçlü olması, Türkiye demokrasisinin de çok güçlü olmasının olmazsa olmaz koşuludur. Sivil toplumun güçlü olması, devletin güçlü olması demektir. Sivil toplumu güçlü olmayan ülkelerde, demokrasinin de güçlü olması mümkün değildir. Sivil toplum aslında devletin tamamlayamadığı ya da eksik bıraktığı alanları tamamlayabilmek için bir araya gelmiş, gönüllü insanların aynı hedef etrafında toparlandığı bir organizasyondur." değerlendirmesinde bulundu.
Türk milletinin tarihsel geçmişi içinde de sivil toplumun güçlü bir şekilde yer aldığına işaret eden Kurtulmuş, "İmkanı olan elindeki imkanları tahsis ederek vakıflar üzerinden Türkiye'de uzun asırlar boyunca ülkenin gelişmesine, milletin refahına, selametine ve her alanda güçlenmesine katkı sağlamıştır. Bugün de Allah'a çok şükür, elindeki maddi imkanlarını, fikri imkanlarını, çevresini, elindeki gücünü, ne varsa bunu kendi milletine tahsis edip tam manasıyla vakfederek, vakıf insan gibi hareket eden çok sayıda insanımızın olduğunu görüyor ve bundan iftihar ediyoruz." görüşünü paylaştı.
Kurtulmuş, 2023 yılının, Türkiye'de Cumhuriyet'in ikinci asrının başlangıcı olduğuna dikkati çekerek, "Türkiye Cumhuriyeti'nin birinci asrını tamamlıyoruz. 2023 sıradan bir tarih değildir. İçinde yaşıyoruz, belki farkında değiliz. Ama 2023, Türkiye'de Cumhuriyetimizin ikinci asrının başlangıcıdır. Allah lütfetti. Bu ikinci asrın başlangıcında bendeniz de halkımızın, sizlerin tespitiyle oylarıyla 28. dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildim. Allah layıkıyla hizmet edebilmeyi nasip etsin. Milletin beklentilerini karşılayabilmeyi nasip etsin." ifadesini kullandı.
"Sözü güçlü, gücü tesirli bir Türkiye'nin yüzyılını hep beraber inşa edeceğiz"
Geride kalan asrın ne kadar uzun olduğunu herkesin bildiğini, büyüklerinden, dedelerinden, ninelerinden bunları dinlediklerini belirten Kurtulmuş, "Yokluk zamanlarını biliyoruz. Bırakın onu, koskoca cihan devleti, Osmanlı cihan devletinin neredeyse onlarca cephede savaşmak zorunda kaldığı ve arkasından maalesef yenilgiyle birlikte gelen bir geri çekilme süreci sonucu Anadolu'nun birçok yerinin işgal edildiğini biliyoruz. Bazı asırlar, bazı milletler için çok uzundur. Bizim yaşadığımız Cumhuriyetimizin birinci asrı hakikaten her alanda çok çok uzun bir asır oldu. Zorluklarla ama zorluklarla mücadele ederek, o mücadelenin de hemen her alanında kazanarak çok şükür bugünlere kadar geldik." sözlerini sarf etti.
Kurtulmuş, çok parlak bir dönemin başlangıcında olduklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Cumhuriyetimizin ikinci asrı hep beraber gayret ederek, çalışarak, mücadele ederek Türkiye'yi daha ileriye götüreceğimiz bir yüzyıl olacaktır. Bu, teknolojiden uluslararası ilişkilere, sanattan, kültürden ağır sanayiye ve özellikle milli savunma sanayisine, turizme kadar her alanda güçlü bir Türkiye'nin yüzyılı olacaktır. Özetle söylemek gerekirse sözü güçlü, gücü tesirli bir Türkiye'nin yüzyılını hep beraber inşa edeceğiz. Nasıl atalarımız bize böylesine bir memleketi bıraktıysa bizim üzerimize de düşen, bizden sonraki nesillere çok daha güçlü bir Türkiye'yi bırakmaktır."
Türkiye Yüzyılı'nın bu anlamda önlerindeki ortak bir milli hedef olduğunun altını çizen Kurtulmuş, "Siyaset dışı bir hedeftir. Herkesin ortak hedefidir. Her alanda Türkiye güçlü olacak. Türkiye'nin hem toplumsal yapısının güçlü olması, ekonomisinin güçlü olması, dış politikada Türkiye eksenini inşa edecek kararlılıkla yoluna devam etmesi, Türkiye'nin aynı zamanda teknolojide, dünya çapında yarışan bir ülke haline gelmesi, Türkiye Yüzyılı hedeflerimizin kapsamı dahilindedir. Bu dönemde Allah'ın izniyle büyük risklerle karşı karşıya olmamıza rağmen, büyük imkanlar da kapımızdadır." dedi.
Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin önünde fırsat pencerelerinin açık olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
"Dünyadaki bu dengesizlik durumu özellikle içinde yaşadığımız Karadeniz, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz coğrafyasında güçlü bir Türkiye'nin varlığını herkes için zorunlu kılıyor. İşte Rusya-Ukrayna savaşı. Eğer Türkiye güçlü bir şekilde bu süreçte olmasaydı, Rusya-Ukrayna savaşının belki sonuçları bugün çok daha ağır bir noktada olacaktı. Türkiye her iki tarafı da bir araya getirebilen, her iki tarafla da konuşabilen, her iki taraf için de adil ve hakkaniyetli bir çözüm üretme kararlılığında olan dünyadaki tek ülke konumunda oldu. Bu, bizim için fevkalade önemlidir. Türkiye bu anlamda sadece kendi bölgesindeki sorunları çözme kararlılığı değil, dünyadaki gelişmelere karşı da çözüm üreten bir ülke olma noktasındadır."
"Bu gösterilerin çoğunun Türk büyükelçiliğinin karşısında yapılmış olması da tesadüf değildir"
Kurtulmuş, Danimarka'da Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırıya ilişkin, şu değerlendirmede bulundu:
"Avrupa'da, Danimarka'da Kur'an-ı Kerim'in yakılması, Kur'an-ı Kerim'in yine yeni bir olay olarak ayaklar altına alınması hadisesiyle karşılaşıldı. Bu hadiselerin, Kur'an-ı Kerim yakılması meselesinin, bu gösterilerin çoğunun Türk büyükelçiliğinin karşısında yapılmış olması da tesadüf değildir. Bu anlamda maalesef Avrupa'da, dünyanın birçok yerinde, Batı dünyasında özellikle İslamofobinin, İslam düşmanlığının artık maksimum seviyeye yükseldiğini biliyoruz. Maalesef ağızlarını açtıklarında demokrasiden bahsedenler, hak ve özgürlüklerden bahsedenler, Müslümanların, yaklaşık 2 milyar Müslümanın en temel haklarından birisi olan kendi inançlarına saygı duyulması hakkını da es geçmektedirler."
Dünyada hiçbir kimsenin herhangi bir din mensubunun kutsalına hakaret etmesinin asla kabul edilemeyeceğine vurgu yapan Kurtulmuş, "Kim, hangi din ve inanç mensubunun, hangi kutsalına hakaret ediyorsa bu doğrudan doğruya, abartısız bir şekilde insanlık suçudur. Bu suça ortak olanlar, bu suçu seyredenler, İslam düşmanlığının Avrupa'da yeni bir siyasi dalga olarak yükselmesine seyirci kalanlar, aslında kendi sonlarını hazırladıklarının da farkında değillerdir." düşüncesini dile getirdi.
Kurtulmuş, Avrupa'nın, kendi değerleri etrafında, inançlara saygı, çok seslilik, birbirine karşı müsamahalı olma gibi temel doktrinler etrafında toplanmış bir siyasal topluluk olduğunu iddia ettiğini belirterek, "İşte bu tür girişimler esas itibarıyla Avrupa'nın kök değerlerini ortadan kaldırmaktadır. Biz Müslümanlara bir şey olmaz. 2 milyar Müslüman, Allah'ın izniyle her yerde, her zaman kendi inancına sonuna kadar sahip çıkmasını bilir. Ama bu gördüğünüz manzara, Avrupa'nın içten içe çürüdüğünü, Avrupa'nın içten içe çöktüğünü ve Avrupa'nın makul, mutedil, geniş siyaset akıllarının, bir avuç zibidi, faşist İslam düşmanının elinde esir ve oyuncak olduğunun göstergesidir." ifadesini kullandı.
Avrupalıların bu meseleyi film seyreder gibi izlememeleri gerektiğini kaydeden Kurtulmuş, Avrupa'da İslam düşmanlığına karşı, demokrat olan Avrupalı halklarını birlik olmaya ve bu barbarlığa karşı ses çıkarmaya davet ederek, Avrupa'nın ve Batı'nın, dünyanın dört bir tarafındaki ülkelerin siyasi yöneticilerinin de bunu sadece kendi içlerindeki bir mesele olarak görmemelerini istedi.
Numan Kurtulmuş, bunun gerçekten Avrupa siyasetine büyük zararlar vereceğine işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Avrupa'nın Müslüman dostlarıyla arasına mesafe koyabilecek, aynı zamanda da siyasi bir mekanizma, siyasi bir manivela olduğunun farkına varsınlar. Kur'an-ı Kerim'i yakarak, orada Müslümanlara hakaret ettiğini zanneden faşist, insanlıktan arınmış olan insanların sadece ortada 3-5 kişiden ibaret olduğunu sanmayın. Kim bilir onların arkasında hangi siyaset güçleri var ve onlar niçin bunları ortaya çıkararak Müslüman dünyasına karşı saldırganlığın kapılarını açıyorlar? Burada Türkiye olarak her zaman olduğu gibi bu olayın karşısında da sesimizi sonuna kadar yükseltiyor ve İslam'a karşı yapılan, Müslümanların değerlerine karşı yapılan bu saldırıları şiddetle lanetliyoruz. Allah'ın izniyle bundan sonra sözü güçlü, gücü tesirli olan bir Türkiye, dünyada bu tür yanlışlıkların olmasına da müsaade etmez. Bu tür yanlışlıkların olmasını da Türkiye'ye bakarak bunu düşünenler, planlarını on kere gözden geçirirler."