TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Sivas Kongresi'nin 102. yıl dönümü dolayısıyla Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Anadolu'daki varlığın sembol şehirlerinden Sivas'ta, 102 yıl evvel tezahür eden milli kıyamın idrak edildiği bu anlamlı günde bir arada olmaktan mutluluk duyduğunu belirtti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşlarını, şehitleri ve vefat etmiş gazileri minnet ve şükranla andığını dile getiren Şentop, "Tarihi hadiseleri sadece geçmişin konusu olarak görmek yahut yalnızca bir kronoloji meselesi olarak addetmek eksiktir, sınırlayıcıdır. Esasen tarih, bugünü tanzim etmenin, yarını ise inşa etmenin kaynağıdır." dedi.
"Bitkin ve gururu kırılmış bir milletin yeniden ayağa kalkması sanıldığı kadar kolay değildir"
102'nci yıl dönümü idrak edilen Sivas Kongresi'ne de bu göz ve bu mana arayışı ile bakmak zorunda olunduğunu vurgulayan Şentop, şunları kaydetti:
Bu sebeple bizi bugün bir araya getiren, sadece zafere ulaşmış bir mücadelenin dönüm noktalarından birini anmak değildir. Biz, 102 yıl sonra, bugün, aynı zamanda milletimizin hangi saiklerle mücadeleye giriştiğini, neleri tercih edip nelerden vazgeçerek ve neleri reddederek başarıya ulaştığını bir kez daha hatırlamak için toplanmış bulunuyoruz. 100 yıl önce vatanımız ilhak ve işgal, milletimiz esir edilmek tehdidi ile karşı karşıyaydı. Büyük kayıplarla ve maalesef mağlup olarak çıktığımız Birinci Dünya Savaşı'nın sonucunda milletimiz, bin yıldır vatan kıldığı topraklarda yok edilmek üzereydi. İki yüz yıl boyunca, mütemadiyen savaşlarla, felaket ve facia ile örselenmiş milletimiz, son kale olarak gördüğü bu vatan topraklarından da sürülmek istenmekteydi.
Bugünden bakıldığında bazı kararları ve hamleleri kolay ve tabii görmek mümkündür. Fakat facia ölçüsünde mağlubiyet ve acılarla hırpalanmış, bitkin ve gururu kırılmış bir milletin yeniden ayağa kalkması sanıldığı kadar kolay değildir. Onca kayıptan ve mağlubiyetten sonra bunu yapacak kudrete ve kararlılığa sahip olmak, evvela sarsılmaz bir iman, sonra adanmışlık gerektirir. Milli Mücadele işte tam olarak budur. Mirasçısı olmakla iftihar ettiğimiz Milli Mücadele'nin ruhunu özetlemek gerekirse şu üç kelime kafidir? İman, kararlılık ve adanmışlık.
Bu kutlu hamle, Samsun'dan sonra Amasya, Erzurum, Sivas ve nihayet Ankara duraklarından geçerek dalga dalga bütün vatan sathına yayılmış, 'Ya istiklal, ya ölüm' şiarına bürünerek topyekun bir dirilişe dönüşmüştür.
Bütün aşamalarıyla birlikte Milli Mücadele'yi geçmişe ait bir hatıradan ibaret görmek doğru değildir. Samsun'da başlayıp İzmir'de zaferle sonuçlanan Milli Mücadele, tarihin belli bir döneminde başlayıp bitmiş bir süreç değil, esasen, istiklal-i tam yani tam bağımsızlık yolunda kesintisiz ve kararlı davranmayı zorunlu kılan şuurun adıdır. Bu yüzden Milli Mücadele'yi, Erzurum ve Sivas kongrelerini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışını ve 30 Ağustos Zaferi’ni anmak, benzer tehlikeler ve tehditler karşısında aziz milletimizin takınacağı tavrı, yürüyeceği yolu, ödeyeceği ve ödeteceği bedeli dosta ve düşmana ilan etmektir. Milli Mücadele bir silahlı çatışmadan da ibaret değildir. Asıl büyük mücadele, başlangıçta, işgal tehdidi karşısında hangi yolun doğru ve şerefli bir yol olduğu hususundaki tartışmalarda ortaya çıkmıştır.
"Davanıza, milletinize güveniniz tam ise manda ve himaye aklınızın köşesinden bile geçemez"
"Sivas Kongresi'nden çıkan en büyük ve ilelebet unutulmaması gereken derslerden biri budur. Manda ve himaye düşüncesi, esasen, davamıza, kendimize ve milletimize duyulan güvenin eksik olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer davanıza, kendinize, milletinize güveniniz tam ise manda ve himaye aklınızın köşesinden bile geçmez, geçemez.
Sivas'ta kesin bir dille ret ve ilan edilen, mahkum edilen mandacılık, geçtiğimiz yüzyıl içinde de rafine edilmiş, inceltilmiş şekilleriyle zaman zaman karşımıza çıkabilmiştir. Millete ve millet iradesine itimadında zaafı olanlar, darbeci ve vesayetçi anlayışlarla 'manda ve himaye' taleplerini aslında ortaya koymuşlardır. Millete tepeden bakan, milleti küçümseyen, millet iradesine karşı vatan toprakları dışından destekler elde etmeye çalışan her anlayış, Sivas'ta ret ve mahkum edilen mandacılığın eserlerini zihninde ve kalbinde taşımaktadır. Bugünün Türkiye'si, yüzyıl önce istiklal için mandacılığa hayır diyen asil anlayışın, istikbal için mandacılığı zihinlerinden ve kalplerinden çıkartmaya muvaffak olmuş vatan evlatlarının ellerindedir ve onların omuzlarında yükselecektir.
Bu zorlu coğrafyada istiklal ve hürriyet içinde ayakta kalmanın yolu, birliğimizi ve beraberliğimizi koruyabilmek, milli iradeyi esas alan adil bir sistemi kurmak ve muhafaza etmekten geçmektedir. Yüzlerce yıl Moğollara ve Haçlılara karşı olduğu gibi, yüzyıl önce emperyalizme karşı kararlılıkla durabildiğimiz gibi, bugün de ayrılıkçı teröre karşı, dışarıda yükselen yeni emperyalist planlara karşı hep beraber, seçilmiş güçlü bir liderin etrafında birleşerek milletimizin istiklalini, egemenliğini ve haysiyetli duruşunu korumaya ve sürdürmeye devam edeceğiz. Elbette siyasi görüşlerde farklılıklar olacaktır ama her türlü görüş farklılığını bir yana bırakarak milli meselelerde birleşebilmek, milletimizin kıymetli vasıflarından biridir. Milletimiz hangi konularda ihtilaf ve tartışmalar olacağını, hangi konularda ise birlikte hareket edebileceğini daima isabetle tespit ve takdir etmiştir.
Bu esaslardan ilki, tam bağımsızlık hedefi, diğeri de tam bağımsızlık hedefine yönelik mücadelenin tamamen ve sadece milli iradeye dayanarak yapılması prensibidir. Bu tarafıyla Milli Mücadele, dünyadaki benzerlerinden ayrılmaktadır.
Milli Mücadele’nin merkezi olan yüce meclisin açılması için ilk düşünülen şehir Sivas’tır. Sadece bu yönü bile, 102 yıl önce gerçekleşen Sivas Kongresi’nin ve Sivas’ın ne kadar önemli ve stratejik bir tercih olduğunu göstermek için yeterlidir.
"Türkiye bugün, bir umudun, bir hamlenin ve insanlık davasının adıdır"
Coğrafyaları şekillendiren, tarihe düzen veren Türk milletinin, dünyaya ve insanlığa söyleyeceği sözü daha bitmemiştir. Bilakis milletimizin, kargaşayla malul yeni dünyada sözünün tesiri gittikçe artacak ve daha da güçlenecektir. Milletimize ve Türkiye’ye bu gerekçeyle düşmanlığa yeltenenler, kisveleri, gayeleri ve dayanakları ne olursa olsun kaybetmeye mahkumdurlar. Bu hususta milletimizin cesaretine ve kararlılığına en büyük delil de 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan doğup vatanı saran mücadele ve direniş kararlılığıdır. Türkiye, bugün artık sadece bir ülkenin ve bir coğrafyanın adı değildir. Türkiye bugün, bir umudun, bir hamlenin ve insanlık davasının adıdır. Türkiye bugün, sadece vatanımız değil, aynı zamanda vazifemizdir. İşte bu sebeple umudu diri tutmak, insanlığın ortak iyiliğini amaçlayan hamleyi neticeye ulaştırmak ve vatanı vazife bilen şuuru tahkim etmek için Türkiye’yi yücelteceğiz, büyüteceğiz ve geleceğini parlak kılacağız.
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere bütün ecdadımızı, şehitlerimizi, vefat eden gazilerimizi ve kahraman Sivas halkı nezdinde asil milletimizin her bir ferdini minnetle, şükranla ve rahmetle anıyorum.