Şentop, Türk Parlamenterler Birliği tarafından Filizli Köşk'te düzenlenen "Anayasalar ve Siyaset" konulu konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye'de anayasa tartışmalarının tarihinin çok eskiye dayandığını söyledi.
İlk anayasa tartışmalarının olduğu 1875'ten bugüne yaşananlara örnekler veren Şentop, bugün de tartışmaların sürdüğünü ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni bir anayasa yapılması teklifinin ardından MHP ve AK Parti'nin hazırladıkları taslakların muhtemelen birleştirileceğini belirten Şentop, diğer partilerde de çalışmalar olduğunu söyledi.
Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne karşı olan siyasi partilerin "güçlendirilmiş" veya "iyileştirilmiş" parlamenter sistem önerisinde bulunduğunu hatırlatan Mustafa Şentop, "Bu hükümet sistemi tartışması şüphesiz ki siyasi tartışmadır ama bir taraftan da baktığımızda adı konulmamış bir anayasa tartışmasıdır. Çünkü bir hükümet sistemi değişikliği yapabilmek için anayasayı değiştirmek lazım ve anayasanın da en önemli kısmını değiştirmek demektir, hükümet sistemini değiştirmek. Bunu yapabilmek bir anayasa değişikliği yapmakla mümkündür" diye konuştu.
İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya'dan anayasa çalışmalarından örnekler veren Şentop, "2. Dünya Savaşı'nın galipleri, 2. Dünya Savaşı'nın mağluplarının anayasalarını bizzat yapmışlardır. İtalya anayasasını yaparken 2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan işgal kuvvetleri bizzat buna nezaret etmiştir ve onların denetiminde bir anayasa yapılmıştır. İtalya hala o anayasayla yönetiliyor"dedi.
"Türkiye'deki "Başkanlık" sistemi birkaç gün içerisinde, birkaç kişi tarafından düşünülerek karar verilmedi"
Türkiye'nin de 1960 darbesinin ardından 2. Dünya Savaşı sonrası mağluplarının statüsüne geçirildiğini vurgulayan Şentop, hep "Kim kazanırsa kazansın bizim çocuklar yönetsin" anlayışı olduğunu dile getirdi.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye'deki "Başkanlık" sistemine birkaç gün içerisinde, birkaç kişi tarafından düşünülerek karar verilmediğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
"Tayyip Erdoğan istiyor diye bir hükümet sistemi değişikliği yapılmadı. Tayyip Erdoğan bunu il başkanıyken istemiş daha. 'Ben kazanırım.' düşüncesiyle istemiş değil o zaman. Yine 2002'de kazanmış ve büyük bir çoğunlukla kazanmışken de istemiş. Bu mesele sistemik bir meseledir. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın veya birkaç kişinin arzu ettiği, 'Bugünden itibaren iyi olur.' dediği bir mesele değil. Türkiye'deki 1961 Anayasası'yla kurulan sistemin tasfiyesi için gerekli bir husus hükümet sistemi değişikliği."
"Cumhurbaşkanı'mız 2002'de iktidara geldikten sonra bundan hoşlanmıyor"
1961 Anayasası'yla kurulan ikili sistemi sürücü eğitiminde sağda aracı kumanda etme mekanizmaları bulunan araca benzeten Şentop, şöyle devam etti:
"Seçim oluyor, bunu bilmiyoruz daha 1961 Anayasası'nda, 1965'e doğru kafalar netleşiyor. Seçim kazanıyorsun, geliyorsun, kapıyı açıyorlar, arabaya oturuyorsun. Başlıyorsun aracı kullandığını düşünüyorsun. Gaza basıyorsun araba gitmiyor. Ne oluyor? Yandaki frenliyor. Vitesi değiştiriyorsun, yandaki müdahale ediyor. Sonra anlıyorsun ki eğer sen belli bir yol üzerinde gidiyorsan yandaki karışmıyor, ama kendine göre yol seçmeye başladığında, sürati değiştirmeye başladığında sağ taraftaki müdahale ediyor. Sistem bu. Bu sistem nasıl değişiyor? Süreç içerisinde Cumhurbaşkanı'mız 2002'de iktidara geldikten sonra bundan hoşlanmıyor. Bununla ilgili örnek olaylar var. Sağdaki adamla önce kavga etmeye başlıyor. Sağdaki adam biraz çekinmeye başlıyor. 10 kere basarken frene, 2 kere basmaya başlıyor. Ama bu yetmiyor, kavga büyüyünce kapıyı açıp sağdaki adamı aşağı atıyor. Fakat sorun yine çözülmüyor. Niye? Çünkü sağ tarafta o mekanizma olduğu sürece birileri sağ tarafa oturmak istiyor.
Mesela FETÖ'cüler. FETÖ'cüler hiçbir zaman sol tarafa oturup da arabayı kullanmak istemediler. Onların niyeti 1960'lardan itibaren sağ tarafa oturmak. Çünkü esas kontrol eden sağ tarafta. Soldaki bazen iniyor, bazen başkası biniyor ama sağda oturursan inmek yok istediğin kadar oturuyorsun orada. İstediğin kadar esaslı müdahaleyi sağdan yapabiliyorsun. Dolayısıyla sol taraf gibi meşakkatli ve riskli işle uğraşacağına, sağ tarafta oturur işi götürürsün."
Bu sistemde seçilse bile ülkenin yönetilemediğini dile getiren Şentop, FETÖ'cülerin 1960'lardan itibaren buna göre örgütlendiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Hani soruyorlar ya 'Poliste var, askerde var, siyasette FETÖ'cüler niye çıkmıyor ortaya?' Siyasette de mutlaka vardır ama 'Siyasette var' deyince her partide vardır mutlaka ama askerde, poliste, yargıda olduğu gibi değil bu. Sol tarafa oturmak değil amaçları, bunların amaçları sağ tarafa oturmak. Dolayısıyla ona göre bir çalışma yürütmüşler. Bu sebeple sağdaki adamı indirmek yetmiyor, sağdaki mekanizmayı sökmek gerekiyor. İşte o mekanizmayı biz bu hükümet sistemi değişikliğiyle söktük. Bunu söktükten sonra artık sağa kim oturursa otursun önemli değil. Arkaya oturan ile sağa oturan arasında hiçbir fark yok artık. Tek bir kumanda yeri sol, aracın."
Sembolik yetkileri olan parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanından yetkileri artırılmış parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanına, oradan da yetkileri artırılmış halkın seçtiği cumhurbaşkanına bir geçiş olduğunu anlatan Şentop, bunun da siyasi anlamda cumhurbaşkanını güçlendirdiğini dile getirdi.
Vesayetle ilgili tartışmalara da değinen Şentop, şu değerlendirmede bulundu:
"Bir siyasetçinin vesayetinden bahsedilebilir mi? Halk seçmiş zaten veya bir partinin vesayetinden söz edilebilir mi? Ona vasi denmez. Vasi, mesela şu çocuğun babasına veli denir, vasi denmez. Vasi dışarıdan bir şey olur. Siyasetin dışından birinin müdahalesine biz vesayet diyoruz. Bir siyasetçinin, 'O dedi böyle oldu. O dedi yaptınız' vesaire. Siyasetçi zaten. Onun görevi bu. Halk bunun için seçmiş onu. Müdahale etsin diye seçmiş. Siyaset yapmak bu. Buna vesayet denmez. Ama bu tür yakıştırmalarla birtakım siyasi söylemler geliştirdiklerini zannedenler bence komik duruma düşüyorlar, ben bunları duyunca gülüyorum."