Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, merhum Prof. Dr. Teoman Duralı'nın, Türk düşünce ve kültür dünyasının zenginliği olduğunu belirterek, "Onu daha fazla tanımak, Türkiye'ye ve dünyaya tanıtmak istiyoruz." dedi.
Altun, İletişim Başkanlığı Konferans Salonunda düzenlenen "Kutadgu Bilig'in Peşinde Bir Filozof: Vefatının Birinci Seneidevriyesinde Ş. Teoman Duralı Uluslararası Felsefe-Bilim Sempozyumu"na katıldı.
Burada konuşan Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak, merhum felsefeci, mütefekkir ve akademisyen Duralı adına bu sempozyumu düzenlemekten büyük bir gurur duyduklarını belirtti.
Geçen yıl bugün vefat eden Duralı'ya Allah'tan rahmet dileyen Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi, Türkiye'nin fikir dünyasının önemli değerlerinden biri olan Duralı'nın, yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirdiği çalışmalarıyla tefekkür dünyasına unutulmaz hizmetlerde bulunduğunun altını çizdi.
Teoman Duralı'nın aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu üyesi olduğunu hatırlatan Altun, Cumhurbaşkanlığı 2021 Kültür Sanat Büyük Ödülü'ne de layık görülen Duralı'nın ödül takdim edilmeden iki hafta önce ebediyete uğurlandığını kaydetti.
Altun, felsefe ve bilim konusundaki sistematik çalışmalarıyla öne çıkan Duralı'nın yazdığı eserlerle yetiştirdiği öğrencilerle konferanslarıyla söyleşileriyle Türkiye'nin kültür hayatına büyük katkılar yaptığını vurguladı.
Duralı'nın, birkaç yıl önce TRT 2'deki "Felsefe Söyleşileri" programında da görüldüğü gibi, engin birikimini geniş toplum kesimleriyle paylaşmaktan geri durmadığını ifade eden Altun, "Yaşadığımız çağı çok yönlü olarak sorguladı, Türkiye'nin tarihi yürüyüşünü yerli bir bakış açısıyla yorumladı ve sadece felsefeye tutkuyla bağlananları değil, onu bir şekilde ucundan kıyısından merak edenleri de etkiledi." diye konuştu.
"Hayatının her safhası derslerle dolu"
Duralı'nın felsefe anlatımının, güçlü bir hitabetle felsefeyi kültürle, tarihle,
bilimle yoğurarak, hatta yer yer hayatla pekiştirerek vermek üzerine kurulu olduğunu belirten Altun, şunları kaydetti:
"İstanbul Üniversitesinde okuduğum yıllarda merhum hocamızın derslerine katılma şerefine nail olmuştum. Bilenler hatırlayacaktır, hocamızın dersinde dinleyiciler amfiye sığmaz, taşardı. Başka bölümlerden, başka üniversitelerden talebeler derslere iştirak ederlerdi. Meslek sahibi insanlar dışarıdan gelirlerdi. Teoman Duralı Hocamızın Zonguldak'ta başlayıp, Ankara ve İstanbul'da süren, ardından dünyanın farklı coğrafyalarına uzanan ve yeniden İstanbul'da nihayete eren hayatının her safhası derslerle doludur. Felsefe, doğa bilimi okumak istiyordu. Zorluklarına rağmen bunları gerçekleştirebildi. Bu anlamda Aristo da aynı zamanda bir biyologdu, canlıları incelemişti, araştırmıştı."
Duralı'nın "Öyle Geçer ki Zaman" adlı nehir söyleşide de görüleceği gibi önce büyük bir medeniyetin parçası olduğunun bilincinde bir düşünür olduğuna işaret eden Altun, "Ona göre insanın en önemli dayanak noktası zaman ve mekandır. Toplumların zamanı tarihtir, medeniyeti ise coğrafyadır. O, bizim kim olduğumuza yönelik arayışta Türk kültürünün ne olduğunu anlatırken İslam'ı, Selçukluları ve Osmanlı'yı ihmal etmedi. Duralı'ya göre İslam, Türk kültürüyle o kadar iç içe geçmiştir ki onları birbirinden ayırmaya çalışmak beyhude bir çabadır." dedi.
"Ufuk açıcı sonuçları herkesle paylaştı"
Teoman Duralı'nın Türkiye'nin pek çok üniversitesinde ders verdiğini anımsatan Altun, Duralı'nın, Adana'dan Elazığ'a, Diyarbakır'dan Kırklareli'ne, Trabzon'dan Artvin'e Türkiye'nin şehirlerini dolaşıp, bazılarında hocalık yaptığını, bazılarını ise karış karış gezerek tecrübe ettiğini söyledi.
Altun, şunları kaydetti:
"Bunlar turistik seyahatler değildi, peşine düştüğü kültürel anlam çerçevesinin yapı taşlarını dizayn ediyordu seyahatlerinde. Bu anlamıyla bir seyyahtı. Dünyada en zor anlaşılan olayın felsefe sorunları olduğunu bilen Duralı, eşsiz bir dehaydı ve bu dehayla en çetin felsefe sorularıyla uğraştı. Türkiye'de hiç kimsenin ilgilenmediği bir alana yöneldi, biyoloji felsefesi odaklı metinler inşa etti. Teoman Duralı, filozofun aynı zamanda bilimde yetkinlik kazanması gerektiğine inandı. Çünkü bilime dayanmayan bir felsefe sisteminin mümkün olmadığına inandı. Salt bir felsefe sistemi olmayacağını, felsefenin bilimden hareket etmesi gerektiğini ifade etti. Kendisi akademik çalışmalarının ve öğretim hayatının yanında yedi iklim dört bucak seyahatleriyle de tanındı. Ziyaret ettiği, gezdiği toplumların coğrafyasını ve geçmişini araştırdı. Bilimsel incelemelerine dayanan kültür ve medeniyet tasavvurlarını, kültür, medeniyet, Doğu, Batı gibi temel kavramları yeniden ve doğru şekilde tanımlayarak çıkardığı ufuk açıcı sonuçları herkesle paylaştı."
Felsefe ve düşünce geleneklerini bir arada düşünen Duralı'nın, farklı kültür ve medeniyetleri tanıyarak, bu çeşitliliği idrak ederek içinde yetiştiği kültüre ve medeniyete ayaklarını sabitlediğini belirten Altun, Duralı'nın, Aristo'dan Farabi'ye, Gazzali'den Kant'a, İbn Rüşd'den Descartes'a, Kierkegaard'dan Nietzsche'ye, İbn Arabi'den Heidegger'e bütünlüklü okumalar yapıp, Türkiye kültür hayıtını zenginleştirdiğini söyledi.
"Derinlikli bir şekilde düşündü"
Kültür tarihçiliği ve dil bilimciliği ile de öne çıkan Teoman Duralı'nın, aynı zamanda şiirler yazdığını, şiirin ve edebiyatın felsefe ve geleneklerle ilişkisi üzerine derinlikli şekilde düşündüğünü aktaran Altun, şunları ifade etti:
"Felsefenin yalın akla dayandığını, duyguların işin içine girmediğinin ayırdında olarak dünya edebiyatını Tolstoy'dan Ortega Gasset'e kadar felsefi boyutunu ihmal etmeden yakından takip etti. 'Kılavuzum' dediği Nermi Uygur'dan 'canciğer hocam, kılavuzum' dediği, teorik fizik kürsüsünün başındaki Ahmet Yüksel Özemre'ye, İdris Küçükömer'den Cemil Meriç'e, kültür dünyamızın değerli simalarıyla ilgili görüşlerini, hatıralarında ve bütüncül bir anlam çerçevesi içerisinde paylaştı. Bütün araştırmalarında, çalışmalarında bilgi birikimiyle hayat serüvenini belli ölçüde bir arada sundu. Kamusal tartışmalara da katıldı. Harita merakından sol düşünceye, din dışı Avrupa medeniyetinden aydın kavramına, dilden günümüzdeki dünya düzenine, kültür kişiliğinden Ayasofya'ya, küresel salgından dayanışmaya kadar pek çok meseleye temas etti. Sorumluluk sahibi bir entelektüel olarak, analizlerinde sömürgeciliği ve bunun evrensel tezahürü olan, kültürel ve askeri boyutları bulunan emperyalizmin kültür ve medeniyet yıkımındaki rolünü daima sorguladı."
Altun, Teoman Duralı'nın medeniyeti ele aldığı ve işleyen bir tarih metafiziği olarak görülebilecek "Çağdaş Küresel Medeniyet" ile çağın, durumun teşrihini yapan "Sorun Nedir?" eserlerinin, entelektüel kamuoyu tarafından yakından bilindiğini söyledi.
"Duralı: Felsefe ile bilim birlikte dünyaya geldi"
Bunların yanında Duralı'nın "Felsefe-Bilim Nedir?", "Aklın Anatomisi: Salt Aklın Eleştirisinin Teşrihi", "Felsefe-Bilimin Doğuşu", "Omurgasızlaştırılmış Türklük", "Felsefe-Bilimin Odağında Metafizik", "Sorun Çağının Anatomisi", "Kutadgubilig - Türkçe'nin Felsefe Sözlüğü ve Hayatın Anatomisi" kitaplarının da öne çıktığını belirten Altun, şöyle konuştu:
"Dil bilimi ve kültür tarihi bilimlerinden hareketle felsefesini kurduğunu söyleyebileceğimiz şiirleri ile hatıralarından oluşan 'Deniz ve Kaşiflik' adlı eseri ise neredeyse bütün cihanı gezmiş bir seyyahın gönül notalarıdır. Teoman Duralı, felsefe biliminin temelinde merakın bulunduğunu hatırlattı daima. Onun nazarında, biraz evvel de belirttiğim üzere felsefe ile bilim birlikte dünyaya gelmişlerdir ve aynı hedefe yöneliktirler, aynı yöntemi izlemektedirler. Metinlerinde, kitaplarında ve konuşmalarında bütünlüklü bir tasavvur, bir holistik yaklaşım söz konusudur. O, tarih anlayışını evrenin ve dünyanın oluşumu, insanın ortaya çıkışı, kültürlerin teşekkülü, devletleşme, medeniyetleşme süreçlerini içeren bir bütünlük şeklinde ortaya koydu. Canlılığın ortaya çıkması, insan, Doğu ve Batı medeniyetleri, kavimler, medeniyetlerde siyasi, iktisadi yapılanma ve toplumsal hayat, dil-medeniyet münasebeti, medeniyetlerin karşılaşması, bilgelikler, Türk kültürü ve İslam medeniyeti hakkında yazdıkları, Teoman Hoca'nın tarih anlayışı nazarıitibara alınmadan anlaşılamaz. Türk düşünce dünyasının müstesna isimlerinden Teoman Duralı, kültür kişiliğini medeniyetin çok önemli bir parçası olarak değerlendirir. Yazdıklarının aynı zamanda kültür çözümlemesi olarak görülebilmesi, kültürü meydana getiren belli başlı unsurları tek tek ele almasından kaynaklanır."
Duralı'nın nazarında "insan" demenin "kültür" demek olduğunu ifade eden Altun, "Peki, neden bu böyledir? Yahut kültür kavramı niye bu derece onun düşünce dünyasının merkezinde yer alır? Çünkü insan doğal haliyle, başka bir ifadeyle beşer haliyle var olamaz, yaşayamaz, ayakta kalamaz, sağ kalamaz. Kültürden bağımsız olarak doğallığıyla insanın ayakta kalması imkansızdır." dedi.
"Medeniyet binasının yeniden inşasına katkı sundu"
Türkçede teorik bir ifade imkanı arayan Duralı'nın, dünyanın girdiği derin bunalım sorununa karşı kendi kültürel dimağının kaygılarına, unsurlarına ve cevaplarına yöneldiğini belirten Altun, Duralı'nın, kavramları en ince ayrıntısına kadar işleyerek, medeniyet binasının yeniden inşasına katkı sunduğunun altını çizdi.
Duralı'nın, "tarih bilinci olmayanın özgür de olmayacağını, özgür olmayanın mekanikleşeceğini ve artık sömürünün konusu olacağını" düşünerek, daima tarihin önemine vurgu yaptığını hatırlatan Altun, şunları kaydetti:
"Türk bilgelerinin İslam'dan önce ve İslam'dan hemen sonraki dönemde öncelikle devlete odaklandıklarını biliyoruz. Teoman Duralı'da en göze çarpan hususlardan biri, en önemli düşünürlerimizden saydığı Yusuf Has Hacib'in bilgelik dolu eserinden hareketle felsefe-bilim araştırmalarını 'Kutadgu Bilig' anlayışı doğrultusunda yapmasıdır. 'Kutadgu Bilig', bilince ermenin getirdiği üstün saadettir. 'Kut', en üst seviyedeki kutsallıktır. Kültür, tarih ve toplum felsefesinden hareketle oluşan bu bilinci yaşayan kişi ise 'Kutadgu Bilig'dir. Türklerin devlet kurma, devletleşme sanatından ve geleneğinden söz eden Duralı, Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'le Türk devlet anlayışını kökten açıkladığına inanır. Ona göre bu deyim, felsefe-bilimin eşiğini hazırlayan Efesli Heraklatios'un Türkçede 'maneviyat' olarak karşılanabilecek 'logosun' keşfine benzer. Logos, insanın akıl varlığı, bilincidir. Elbette bu her insanda 'bilkuvve' bulunmakla birlikte, onu gerçekleştirebilmek herkese nasip olmaz. Benzeri bir durumun 'Kutadgu Bilig' için de geçerli olduğunu belirten Duralı, devleti kurup yönetme bilinciyle donanmış kişiyi sevk eden tek vazgeçilmez etkenin, toplumda adaleti tesis etme ideali olduğunu düşünür. Onun nazarında 'Kutadgu Bilig' en önemli tutku ama aynı zamanda adaletin tecellisidir."
"Düşünceleri çeşitli boyutlarıyla ele alınacak"
Teoman Duralı hakkında özet şekilde vermeye çalıştığı bu çerçevenin, çok daha ayrıntılı ve karmaşık olduğunu belirten Altun, "Şunu biliyoruz ki bir kişiyi tanımak demek, o kişiyi özellikleriyle tanımak demektir. Bilgi, tanımanın daha oturmuş halidir." dedi.
Teoman Duralı'nın düşüncesine göre filozofun, "akla dayanarak dünyayı, öncelikle dünyanın fizik düzenini yargılayan ve bu yargılamasının sonucunda düsturlar ortaya koyan, bu düsturlar arasındaki bağlantıları kurarak bir sistem oluşturan kişi" olduğunu aktaran Altun, şunları kaydetti:
"Teoman Duralı'nın eserleriyle, dersleriyle, konferanslarıyla, televizyon söyleşileriyle, şiirleriyle, hatıralarıyla ortaya koymak istediği derin düşüncelerin ayrıntılı olarak ele alınması elzemdir. İşte buradan hareketle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak bugünün dünyasıyla, tarihi ve medeniyetleri felsefi bir bütünlük içinde yorumlayan ufuk sahibi, yerli ve yetkin felsefecimiz Teoman Duralı'yı vefatının birinci yılında düzenlediğimiz bir sempozyumla anıyoruz.
Prof. Dr. Teoman Duralı Türk düşünce, kültür dünyasının zenginliğidir. Onu daha fazla tanımak, Türkiye'ye ve dünyaya tanıtmak istiyoruz. İki gün sürecek sempozyumumuzun ülkemiz için, düşünce dünyamız için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Zengin içerikli programımızda, yazdıklarıyla Türk entelektüel kamuoyunun perspektifini geliştiren Teoman Duralı'nın hayatına, düşüncesine, felsefe-bilim anlayışına ve yayınlarına dair sunumlar yer alacak. Felsefeyi has anlamıyla severek yapmayı şiar edinen bir filozofun eserleri aracılığıyla ortaya koymak istediği derin düşünceleri bugün burada çeşitli boyutlarıyla ele alınacak."
"Duralı'nın söyleşileri kitaplaştırıldı"
Sempozyumun, Duralı'nın düşüncesinin anlaşılmasına ve düşüncesinin, yeni düşünürlerce geliştirilmesine katkıda bulunacağına inandığını belirten Altun, Duralı'nın "Dur durak neydi bilmezdim, Engin sulara açılayım derdim, Varlığa yokluktan yokluğa varlıktan, Dur durak bilmeyen bir kervan" dizelerini okudu.
Bu mısralardan ilhamla, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak Teoman Duralı'nın felsefe bilim üzerine gerçekleştirdiği söyleşilerini "Dur Durak Bilmeden" adıyla kitaplaştırdıklarını dile getiren Altun, bu eserin, insanlığın kazanımı olan bilgileri sistemleştirmeye, görüneni anlamlandırmaya çalışan ve Türkiye'deki entelektüel tartışmalara ufuk açıcı katkılar yapan bir felsefecinin düşünce mimarisi hakkında kapsamlı bir kılavuz olacağına inandığını söyledi.
Bir milletin en değerli hazinesinin, üstün vasıflı, iyi yetişmiş kişileri olduğuna işaret eden Altun, "Bunların başta gelen iki özelliğinden biri örnek olmaksa, ötekisi kılavuzluktur. Sempozyuma değerli sunumlarıyla katkı sunmak ve onu anıp anlamamıza katkı vermek üzere aramızda olan tüm akademisyenlere ve yazarlara, düşünürlere teşekkürlerimi sunuyorum." dedi.
Deniz Duralı babasını anlattı
Sempozyuma katılan Teoman Duralı'nın oğlu Deniz Duralı da babasının ödev ahlakı konusunda çok hassas olduğunu, son ana kadar işinden vazgeçmeyip, çalıştığını söyledi.
Babasının "utanma duygusuna" büyük önem verdiğinin altını çizen Duralı, "Hayat düsturu, Peygamber Efendimizin 'Utanmadıktan sonra, ne yaparsan yap' sözüydü. Kız kardeşim ile bana, utandırmayacak şekilde davranmamızı, yaptığımız işi, sonunda utanmayacaksak yapmamızı öğretti." dedi.
Teoman Duralı'nın, merkezine insanı alan bir merak duygusunun olduğunu aktaran Deniz Duralı, babasının çok sayıda dil bildiğini, coğrafya tutkunu olduğunu kaydetti.