"Türkiye PKK terörüyle mücadele ediyor ama örgütün yurt dışı destekleri sürüyor. PKK, Avrupa'dan onlarca milyon avro gelir sağlıyor. Terör örgütü listesinde ama özgürce hareket edebiliyor. Kayda değer yaptırımlar görmüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesele nasıl kavranması gerekir?" sorusu üzerine Çelik, terör saldırılarının insanların hayatını kaybetmesine, yaralanmasına ve acılara neden olduğunu belirtti.
Her terör saldırısının siyasi amacı olduğunu dile getiren Çelik, bu siyasi amaca bakıldığında, bu siyasi amacın topluma vermek istediği mesaj ile toplumun bu mesajı alma biçimi arasında son yıllarda çok radikal değişiklik olduğunu anlattı.
Çelik, geçmiş dönemlerde terör saldırılarıyla, "ülkedeki bazı gelişmeleri engellemek veya bazı gelişmelerin yönünü değiştirmek" şeklinde bir amaca ulaşılmak istenildiğini anımsattı.
Her terör saldırısının arkasında bir siyasi proje bulunduğunu söyleyen Çelik, şöyle konuştu:
"Bunlar genelde Türkiye'yi belli gelişmelerden alıkoymak, yönünü değiştirmek veya kendi içine kapatarak etrafındaki gelişmelerden soyutlamak şeklinde sonuç almaya çalışırdı. Doğrusunu söylemek gerekirse de on yıllar boyunca da bunu yaptılar. Ama şunu da görmek gerekir. Topluma verdiği bu mesajla artık terör örgütlerinin bir mesafe alamadığını görüyoruz. Tam tersine bu vermek istediği mesajın tam tersi yönde toplumda kenetlenme artıyor, toplum kendi istikameti konusunda daha kararlı ve sabit tutumlar geliştiriyor. Dolayısıyla terör örgütlerinin siyasi mesaj verme kabiliyeti, toplumun duyarlılığı ve siyasi karar mekanizmalarının kararlığı çerçevesinde geri tepiyor."
Terör örgütlerinin dünyanın pek çok yerinde çeşitli projelerin hizmetkarı olarak, çeşitli projelere hizmet sunarak esasında belli mesafeler almaya çalıştığına dikkati çeken Çelik, "Örneğin, PKK terör örgütü neden son zamanlarda Suriye ve Irak'ta bir derinlik yaratmaya çalışıyor. Çünkü DEAŞ'a karşı Batılıların yanında mücadele verdiği duygusunu yaymaya çalışıyor. Halbuki pek çok sefer gördük ki aslında PKK terör örgütünün veya PYD'nin DEAŞ ile ciddi bir mücadelesi yok. Tam tersine orada DEAŞ ile mücadele görüntüsü adı altında kendilerine bir alan yaratmaya çalışıyorlar." dedi.
"Türkiye açısından terör örgütlerinin mesaj vermek kabiliyeti yok olmuştur"
Dünyanın pek çok bölgesinde ziyaret ettikleri yerlerde hiç ummadıkları ülkelerde bu örgütlerin ofisleriyle karşı karşıya kaldıklarını belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu, terör konusundaki çifte standardın işaretidir. Avrupa yakın coğrafyamız olduğu için buradaki mali kaynakları yönetmeleri, yapılanmaları şeklindeki çifte standart çok açıktır. Biz öteden beri şunu söylüyoruz; özellikle PKK terör örgütü olduğunda, son zamanlarda Avrupalıların orantılılıktan bahsetmesinin aslında zımnen PKK'yı teşvik eden sonuç doğurduğunu ifade ediyoruz. Eğer orantılılıktan kasıt hukuk dışına çıkmamak, hukuk içerisinde mücadele etmek ise şunu söyleyebilirim. Karşı karşıya kaldığı terör saldırıları karşısında hukuki hassasiyetlere yeryüzünde en çok riayet eden Türkiye'dir. Ama orantılılıktan kasıt eğer PKK terör örgütü ile mücadele konusunda bir geri adım atmak şeklindeyse tabii ki Türkiye bir egemen devlet olarak bunu kabul etmeyecektir. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir. DEAŞ ile mücadelede orantılılıktan bahsetmeyenlerin PKK ile mücadele söz konusu olduğunda orantılılıktan bahsetmeleri tabii ki apaçık bir çifte standarttır." şeklinde konuştu.
"DEAŞ terör örgütü neyse PKK terör örgütü de odur"
Avrupa'nın pek çok yerinde PKK'nın kendisinin seküler bir örgüt ve DEAŞ ile mücadele eden bir örgüt gibi göstererek aslında bir bakıma terör propagandasına zemin bulduğunu söyleyen Çelik, şöyle konuştu:
"Esasında o ülkelerin tüm devlet yetkilileri ve istihbarat birimleri bunun terör örgütü olduğunu, bu yapmaya çalıştığı propagandayla gerçeklikle bir ilgisi olmadığını, acımasız bir terör örgütü olduğunu bilirler. Ama bunlar birtakım siyasi projelerin veya Türkiye ile ilgili birtakım mücadele biçimlerinin unsuru olarak çeşitli yerlerde istihdam edilebiliyor. DEAŞ terör örgütü neyse PKK terör örgütü de odur. PKK terör örgütünün herhangi bir şekilde Avrupa'da faaliyet yapmasına, Avrupa Parlamentosunda propagandistlerinin sergi açmasına veya Belçika'da PKK çadırı kurulmasına izin vermek demek DEAŞ ile işbirliği yapmakla aynı düzlemde bir yaklaşımdır. Dolayısıyla hiç kimse DEAŞ ayrı PKK ayrı gibi bir şey söylemesin. Şu anda görülmesi gerekir ki Türkiye açısından terör örgütlerinin mesaj vermek kabiliyeti yok olmuştur. Bu Türkiye'nin en büyük kazanımlarından biridir."
Bakan Çelik, PKK terör örgütünü hiç kimse Kürtlerin temsilcisi veya Kürtler adına mücadele eden bir örgüt olarak konumlandıramayacağını anlattı.
Siyasi katılım yolları açıldıkça, Türkiye'de demokratik standartlar yükseldikçe, Kürt kimliği üzerindeki ret, inkar ve asimilasyon politikaları sona erdirildikçe bundan çok rahatsız olanın PKK olduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Çünkü PKK'nın ayrı bir özelliği de şudur. Mesela, Kürt halkı tarihi boyunca pek çok dış unsur tarafından asilime edilmeye çalışılmıştır, Ama PKK, Kürtleri, Kürtler adına asimile etmeye çalışan, en öne çıkan yabancı formülasyon. Bugün açısından bakıldığında Kürtler üzerindeki ret, inkar ve asimilasyon ve baskı politikalarının merkez üssü PKK terör örgütüdür. Çünkü, Türkiye'deki demokratik standartlar yükseldiğinde veya kuzey Irak'ta bir istikrar ortaya çıktığı zaman oradaki Kürtlerin kazanımları sabote etmek üzere ortaya çıkan ilk örgüt her zaman PKK'dır. Dolayısıyla PKK'nın Kürtlerin hakkının savunduğu şeklindeki propagandanın da boş bir propaganda olduğunu görüyoruz. Avrupa'dan, dünyanın başka yerlerinde de Afrika'da da Asya'da bazı yerlerde bunların bürolarını gördüm. Bu bir terör şirketi. Kim bunun ödemesini yaparsa o ülke adına Ortadoğu'da faaliyet gösteren bir yapılanma bu.
"DEAŞ'ın, PKK'nın ve FETÖ'nün saldırıları aynı düzlemde"
DEAŞ, PKK ve FETÖ dediğimizde, bu adreslerde zaman zaman, bu etiketlemelerde zaman zaman bizi şaşırtabiliyor. Aslında bir de melez bir yapılanmayla karşı karşıyayız. DEAŞ'ın yaptığı saldırılar PKK'nın yaptığı saldırılar, FETÖ'nün yaptığı saldırılar aynı mantıkla ve aynı düzlem üzerinden hareket eden saldırılar. Dolayısıyla bunların birbirleriyle işbirliklerin de ne kadar çok olduğuna dair son zamanlarda yeterli veri ortaya çıkmaya başladı."
Türkiye'nin 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde böyle bir saldırıya maruz kaldığını dile getiren Çelik, "O gün, dikkat edin neler oldu. Türkiye, Suriye'de El-Bab bölgesinde DEAŞ'a karşı yeni kazanımlar elde etmişken, Türkiye'deki yönetim krizlerini aşacak anayasa değişikliği teklifi Meclise gelmişken bu zamanla çerçevesinde PKK terör örgütü en acımasız haliyle vatandaşlarımız azami can kaybına uğrayacağı bir mekanda polis ve sivillerimizi şehit ediyor. Burada yapılmak istenen şudur, Türkiye'nin gerek iç ve dış kazanımları açısından Türkiye'nin bunlardan vazgeçmesini temin etmek veya yönünü değiştirmeye çalışmak. Ama bu mesajı artık toplumun almadığını, zaten toplum duyarlılığının ve devlet kararlılığının bu mesajı elinin tersiyle ettiğini, yapılan işlere terör yoluyla cevap verilmesinin, aslında yapılan işlerin doğruluğunun altını çizdiğini bir kere daha görmüş oluyoruz." değerlendirmesinde bulundu.