Türkiye’nin terörle mücadelesi özellikle ortaya konan irade, baskının sürekli devam etmesi ve yerli/milli savunma sanayiinde kat edilen yolla birlikte farklı bir ivme kazandı. Bugün gelinen noktada sadece yurt içinde değil sınır ötesinde de teröristlere göz açtırmayan bir süreç işliyor.
Bu mücadelede dikkati çeken noktalardan biri de özellikle iç güvenlik operasyonlarında ortaya çıkan tablo. Sadece bu yıl içerisinde bile çok sayıda sözde üst düzey terörist yurt içinde etkisiz hale getirildi. Kimi zaman Bitlis’in kırsalında, kimi zaman Ağrı’da, kimi zaman Hakkari’de sözde bölge sorumlularına yönelik operasyonlara şahit olduk.
Son örnek Diyarbakır’dan geldi… Kırmızı bültenle aranan turuncu kategorideki terör örgütü PKK mensubu "Azat Kendal" kod adlı Necati Utku Kiraz güvenlik güçlerinin başarılı operasyonuyla etkisizleştirildi.
Geçmişi mumla arıyorlar
Peki ne oldu da örgütün sözde ‘en iyi korunan’, ‘en deneyimli’, ‘en iyi saklanan’ isimleri bu şekilde ‘avlanmaya’ başladı? Bu sorunun cevabı farklı dinamiklere bağlı. Bölgedeki istihbarat yetkinliği, güvenlik güçlerinin imkan ve kabiliyetlerinin artması, örgütün toplumsal desteğini kaybetmesi, yeni yeni katılımın yok denecek kadar az olması, sınır ötesinde düzenlenen harekatların olumlu etkileri akla ilk gelenler.
Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar bu maddelere ek olarak ilginç bir noktanın altını çiziyor ve güvenlik güçlerinin teröristlerin lider kadrosu üzerinde daha çok durmaya başladığını söylüyor. “Onlara yönelik istihbarat ağırlık kazandı.” diyor Ağar.
Gidenin yerine yenisi gelmiyor
Teröristlerin sayısı Türkiye genelinde belki de hiç olmadığı kadar az. Son yıllarda doğrudan bir terör saldırısı haberi bölgeden neredeyse gelmedi. Güvenlik güçlerinin dozajı giderek artan ve terörü bölgede tamamen bitirmeye odaklanan bir yaklaşımı var.
Bu durumun sonuçlarından birinin ‘yerine yenisini koyamamak’ olduğundan bahsediyor Abdullah Ağar. Önceden yurt içinde etkisiz hale getirilen bir teröristin yerine hemen içeriden birisi kaydırılıyor ya da sınır ötesinden başka bir terörist içeriye geliyormuş. Örgüt bunu nadiren yapabiliyormuş artık.
Ağar, bunların yanı sıra başka bir hususun altını çiziyor. Türkiye’nin Irak ve Suriye’de düzenlediği sınır ötesi harekatların ardından neredeyse 20-30, hatta kimi yerde 40 kilometrelik bir derinlik oluştuğundan bahsediyor. Bu nedenle dışarıdan bir teröristin Türkiye’ye gelmesi ve burada örgüt mensuplarının arasına katılması son derece zorlaşıyor, hatta imkansız hale geliyor.
Teröristler kendi arasında ‘ölüm vedalaşması’ yapıyor
Yurt içindeki teröristlerle ilgili belki de atladığımız bir noktayı daha hatırlatıyor Abdullah Ağar… Yaralanan sözde lider kadrodaki teröristlerin dahi tedavi için sınır ötesine çıkarılamadığına, örgüt mensuplarının adeta bir kapanda sıkışıp kaldıklarına işaret ediyor.
Bir diğer konuysa öldürülen teröristin yerine bir başkasının gelmesinin çok uzun sürmesi. Hatta mümkün olmaması… Örgüt mensupları içeride 4-5 kişiden fazla gezemiyor. Ağar burada ilginç bir cümle kullanıyor ve “Onların ‘kuzey’ dedikleri bölge bizim ülkemiz. Türkiye’ye gelmek için yola çıkan teröristler arkadaşlarıyla ölüm vedalaşması yapıp bizim bu tarafa gelmeye çalışıyor. Burada kendilerini bekleyen sonun onlar da farkında.” diyor.
Kafalarını çıkardıkları an ‘sobeleniyorlar’
Yurt içindeki renkli kategorideki teröristlere dönüyoruz bir kez daha. “Belli ki sınırın iki tarafını da kapsayan ‘güvenli bölge’ yaklaşımı teröristlerin işini zorlaştırıyor.” cümlesini kullanıyor Ağar. İçeride kalanların tırnak içinde ‘en akıllılar, en kurnazlar, terör sürüsünden geriye kalan eli değnekli çobanları’ olduğundan bahsediyor.
Ancak işin bir de Kandil boyutu var. Kandil, örgütün giderek kan kaybettiğinin ve işlerin onlar için sarpa sardığının farkında. Bu nedenle özellikle Türkiye içindeki terör unsurlarına ‘eylem yapın’ baskısı kuruyor.
Abdullah Ağar, bu baskı nedeniyle içerideki sözde üst düzey teröristlerin kimi zaman harekete geçtiğini söylüyor. Sonrasını da “Ama piyasaya çıktıkları an yerel istihbarata, sinyal istihbaratına, keşif-gözetleme görevindeki insansız hava araçlarımıza ya da karadaki güvenlik güçlerimize yakalanıyorlar. Ve malum son onları da buluyor” sözleriyle anlatıyor.
Bu konuda kilit noktalardan birinin Irak harekatları olduğu net. Dikkate değer bir diğer hususun düzensiz göçmen hassasiyetinin ardından kontrolün sıklaştığı İran tarafı olduğunu öğreniyoruz. Ağar’a göre o alanda takviye edilen sınır birlikleri, komandolar ve emniyet özel harekat unsurları çok başarılı işler yapıyor.
Tüm bunlar alt alta eklendiğinde gelecek dönemlerde de iç güvenlik operasyonlarında sözde lider kadrodan isimlerin etkisiz hale getirilmesi sürecinin devam edeceği görülüyor…