Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Terörün bitirilmesi, terör örgütlerinin gölgesinde hiçbir siyasetin ve siyasetçinin kalmaması Türkiye’nin demokratikleşmesi için çok önemli. Bunun içinde eğer projeler varsa, bütün siyasi aktörler bunları kamuoyunun gündemine getirilmelidir. Asla ve asla terörden medet umarak, terör örgütünün güçleriyle seçim kazanarak, terör örgütlerinin oluşturduğu korku ortamında, diğer siyasi partileri tasfiye ederek siyaset yapmak olmaz. Türkiye, böyle bir siyaset dönemine asla geri dönemez. Buradan insan hakları, hak, hukuk çıkmaz." dedi.
Kurtulmuş, Ensar Vakfı tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü konferans salonunda düzenlenen “Ensar Buluşması” programına katıldı.
“Referandumdan 2023’e Türkiye’nin değişim siyaseti” konulu bir konuşma yapan Kurtulmuş, Türkiye’de siyasetin son 150-200 yıldır iki farklı siyasi çizginin mücadelesi şeklinde geliştiğini, Türkiye’nin siyasi tarihi boyunca yaptığı tartışmalara bakıldığında çok fazla bir şeyin de değişmediğini ifade etti.
Kurtulmuş, Türkiye siyasetinde aktörler, güncel konular, siyasi partiler ya da siyasi ekiplerin değiştiğini, siyasetinin ana omurgasını oluşturan, birbiriyle mücadele içerisinde olan iki farklı çizginin geliştiğini söyledi.
Bunlardan birisinin Türkiye’nin iktisadi ve siyasi elitlerinin Tanzimattan, Meşrutiyetten bu yana oluşturdukları çizgi olduğunu anlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Bu siyaset tarzı, sadece bir siyaset tarzı ya da sadece bir siyasi parti değildir. Aynı zamanda bir düşünce, bir yaşam tarzıdır, dünyayı okuma biçimidir. Bu dünyayı okuma biçimlerine hakim olan dört temel özellik de temel özellikleridir. Birincisi, seçkinci, tepeden inmeci bir tarzları vardır. Halka güvenmezler, halkın gelişimin, değişimin öncüsü olacağı fikrine değil, birtakım elitlerin ancak halkı değiştireceği fikrine inanırlar. Milletin değerleri ve inançlarıyla kavgalıdırlar. Esas itibarıyla bu çizginin ana ekseni, zoraki, zorlama bir modernleşmedir. Modernleşmeyi de başkalarının anladığı şekilde değil, maalesef modernleşmeyi de birebir batı taklitçiliği şeklinde anlamış bir çizgidir, tezdir. Bütün bunların sonucu olarak da vesayetçidir, statükocudur. Oluşan statükoyu korumak için mücadele eder. Bunun karşısında o zamanlarda başlayan siyaset çizgisi, ‘milli siyaset çizgisi’nin de dört temel özelliği vardır. Milletin içinden gelen, seçkin olmayan siyasi aktörler vasıtasıyla bu çizgi, tezlerini ifade etmektedir. Halkın tercihlerine ve taleplerine güvenir, medeniyet değerlerimize güvenir ve savunur, çok doğal olarak mevcut vesayetçi, statükocu yapıyla mücadele ettiği için de Türkiye’de esas itibarıyla değişimi ve dönüşümü bu milli siyaset çizgisi 150-200 senedir temsil eder. Bugün geldiğimiz noktada da bu iki temel siyaset tezinin, tarzının nitelikleri de büyük oranda aynıdır, değişmemiştir.”
"Milletin söz sahibi olduğu yeni Türkiye"
Tepeden inmeci anlayışın, zoraki bir modernleşmeyi ve batılılaşmayı milletin önüne koyduğunu belirten Kurtulmuş, baskıcı, totaliter bir devlet uygulamasının Türkiye’de uzun yıllar söz konusu olduğunu söyledi. Türkiye’deki baskıcı yapının çok partili hayata geçtikten sonra dahi büyük oranda kendisini koruduğuna değinen Kurtulmuş, şunları ifade etti:
“Türkiye’de siyasi parti kapatmalar, siyasi yasaklar gibi kendisini hissettirmiştir. Ayrıca bu siyasi totaliter yapı, siyasi suikastlar ve faili meçhul cinayetler, şüpheli birtakım ölümler, toplumsal şiddet olayları ve siyasi idamlara sahne olmuştur. Tepeden inmeci yapının dayattığı bir başka husus ise, ‘Millet eğer çizgisinden çıkarsa, milletin haddinin bildirilmesi, milletin hizaya sokulması operasyonlarıdır.’ Türkiye’nin darbeler ve darbe teşebbüsleriyle geçmiş siyasi tarihi de maalesef hepimizin hafızalarındadır. En son 15 Temmuz’daki hain darbe teşebbüsü, önlenmiş olmasına rağmen, Türkiye’nin uzun yıllarını alan, heba eden hain bir teşebbüs olarak kalmıştır.”
Türkiye’nin önünde bundan sonra üç temel noktanın olduğuna işaret eden Kurtulmuş, “Bunlardan birisi yeni Türkiye. Siyasetiyle, iktisadıyla, dış politikasıyla, toplumsal yapısıyla, devlet-millet ilişkileriyle yeniden güçlenmiş ve milletin söz sahibi olduğu yeni Türkiye... Türkiye’nin ayrıca güçlü ve büyük bir Türkiye olma mecburiyeti var ve Türkiye’nin bu anlamda hem çevresine hem gönül coğrafyasına karşı öncü bir Türkiye olma mecburiyeti var.” diye konuştu.
Kurtulmuş, 2002-2016'nın, Türkiye’nin değişim bakımından en sancılı ama en çok mesafe alınan dönemlerinden birisi olduğunu anımsatarak, bu dönemdeki önemli gelişmelerin, bürokratik oligarşinin zayıflaması ve bu anlamda siyasi iradenin bürokrasiye karşı güçlü hale gelmesi, katılımcı demokrasiyi güçlendirecek adımların atılması, milletin iradesinin daha güçlü bir şekilde ortaya konulması olduğunu bildirdi.
"Antidemokratik bütün yasaların değiştirilmesi gerekiyor"
Türkiye’nin 2010’dan sonra darbelerin sonuçlarıyla yüzleşmeye başladığını belirten Kurtulmuş, şu görüşlere yer verdi:
“Hem 12 Eylül’ün hem 28 Şubat’ın parlamentoda sorgulanmış olması bile başlı başına önemli bir gelişmedir. Şimdi önümüzde 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yargılanması var. Farklı farklı dosyalar halinde bu teşebbüsle ilgili mücadele başlatıldı. Ümit ediyoruz, dua ediyoruz ki 15 Temmuz’un hesabı, bu darbe teşebbüsüne katılanların burunlarından fitil fitil getirilerek sorulur ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü, sadece bir yargılama süreci olarak değil, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkıda bulunan bir yargılama dönemine sahne olur.”
Türkiye’nin uzun yıllardır tartıştığı yeni anayasa talebinin şimdilik büyük oranda karşılandığına işaret eden Kurtulmuş, “16 Nisan referandumuyla, şimdiye kadar yamalı bohçaya dönüştürülmüş olan 12 Eylül anayasasının yönetim modeli değiştirilmiştir. En zor kısmı burasıydı. Bu adım atıldı. İnşallah da Türkiye çok etkin bir yönetim modeliyle yoluna devam edecektir.” dedi.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, sivil-asker ilişkileri konusunda 15 Temmuz’dan sonra önemli adımlar atıldığını, siyasetin de hızla adım atması gereken alanların bulunduğunu vurguladı.
Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bunlardan bir tanesi, antidemokratik bütün yasaların kaldırılması, değiştirilmesi gerekiyor. Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası ve Meclis İç Tüzüğü bunlardan sadece bir kaçıdır. Bu alanlarda Türkiye’nin demokratik bir siyaseti kurumsallaştıracak yasal düzenlemeleri en kısa sürede yapmasını arzu ediyoruz. Bir başka önemli alan da Türkiye’nin uzun yıllar gündemini meşgul eden nereden bakarsanız bakın, Türkiye’nin 1.5 trilyon dolar bir maddi kayba uğramasına neden olan terörün bitirilmesi, tamamen tasfiye edilmesi. Maalesef 36-37 yıldır Türkiye, terörle boğuşuyor, harp ediyor. Terör örgütlerinin arkasındaki birtakım uluslararası güçler de teröre her türlü desteği veriyor. Olan bu milletin çocuklarına oluyor. Binlerce, on binlerce insan terör dolayısıyla ölüyor, askerlerimiz, polislerimiz, korucularımız şehit oluyor. İnşallah en kısa zamanda teröre diz çöktürüp sona erdirmek ve bu memlekette yaşayan bütün vatandaşlarımızın, terör örgütlerinin gölgesinden çıkarılmasını sağlamak, siyasetin demokratikleşmesinin en önemli gereklerinden birisidir.”
"Terörün olduğu yerde demokrasi olmaz"
Terörün olduğu yerde demokrasinin olmayacağına, terörün baskısı altındaki siyasetten de demokratik bir tavrın çıkmayacağına dikkati çeken Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Yıllardır PKK’nın gölgesinde siyaset yapanların nasıl bir alana hapsolduğunu gördük. Dolayısıyla terörün bitirilmesi, terör örgütlerinin gölgesinde hiçbir siyasetin ve siyasetçinin kalmaması Türkiye’nin demokratikleşmesi için çok önemli. Bunun içinde eğer projeler varsa, bütün siyasi aktörler bunları kamuoyunun gündemine getirilmelidir. Asla ve asla terörden medet umarak, terör örgütünün güçleriyle seçim kazanarak, terör örgütlerinin oluşturduğu korku ortamında, diğer siyasi partileri tasfiye ederek siyaset yapmak olmaz. Türkiye, böyle bir siyaset dönemine asla geri dönemez. Buradan insan hakları, hak, hukuk çıkmaz.”