Türkiye’nin yerli ve milli savunma sanayiine ilişkin kesintisiz bir gelişim sürecinden bahsetmek mümkün… 90’lı yıllar itibarıyla ekilen tohumlar özellikle son 10 yılda bambaşka bir noktaya ulaştı. Burada dikkatimizi çeken bir başka konu da son dönemlerde bu alanda gelen haberlerin sıklığı…
Biraz daha açmak gerekirse, geçmiş dönemde belki de yılda bir ya da iki kez duyduğumuz çok önemli kazanımları son 1 yılda neredeyse her hafta duymaya başladık. Peki ne değişti de yeni haberlerin sıklığı artmaya başladı?
Savunma Sanayii Araştırmacısı Fatih Mehmet Küçük'e bu soruyu sorarken merak ettiğimiz bir diğer konu da ‘2023 yaklaştıkça yeni projelerin sırayla ortaya çıkması’ mı yoksa ‘kritik bir eşik aşıldı ve arkası çok hızlı bir şekilde geliyor’ tezinin mi bugüne daha uygun olduğu?
Sektör belli bir gelişmişlik seviyesine ulaştı
Fatih Mehmet Küçük bu sorulara yanıt verirken tek bir sebep üzerinden ilerlemenin doğru olmayacağı kanaatinde. Yaşananların farklı dinamikleri olduğunu anlatan Küçük, bu durumda aslan payını ‘sektörün belirli bir gelişmişlik seviyesine ulaşması’ gerçeğine veriyor.
Önceden yurt dışından aldığımız mühimmatların maliyetini azaltmak, daha bağımsız hale gelmek için ya da işimize yarayabilecek farklı sebepler nedeniyle yabancı mühimmatların muadilleri üzerinde çalıştığımıza işaret ediyor Küçük.
Sonrasındaki süreciyse “Bu çalışmalar önemli ölçüde tamamlandıkça mevcut kabiliyetlerimizi ilerletebileceğimiz daha özgün ürünler üretme noktasında çalışmalar başladı. Art arda gelen yeni mühimmatların başlıca sebebi bu. Bir diğer sebep de uzun süredir devam eden diğer projelerin çıktılarının da ortaya çıkması” diye özetliyor.
Muhabere sahasında hassas vuruş çok önemli
Burada asıl merak ettiğimiz konuya geliyor ve ‘Türkiye, mühimmat çeşitliliği konusunda NATO’da ABD’nin arkasından gelen bir ülke konumunda’ bilgisinin ne anlama geldiğini soruyoruz.
Fatih Mehmet Küçük, Türkiye’nin ABD’nin ardından NATO’da aktif olarak en çok operasyon icra eden ülke olduğunu paylaşıyor. Sonrasında sahaya yönelik değerlendirmede bulunan Küçük, “Modern muharebe sahasında özellikle hassas vuruş büyük önem taşıyor. Gerek ikincil hasarı düşürmek gerek vuruşlardaki başarı oranını artırmak için güdümlü mühimmat şart. Dolayısıyla çok sayıda güdümlü mühimmat ihtiyacı olan Türkiye’nin bunları yurt dışından karşılaması hem ekonomik açıdan hem de yaşadığımız ambargo süreçleri açısından büyük risk” diyor.
Üretim çeşitliliği nasıl arttı?
Ankara’nın iyi bir yol haritası olduğuna işaret eden Küçük, o dönemde yaşanan bazı gelişmeleri şöyle özetliyor:
“Türkiye en başta ABD menşeli Paveway lazer güdümlü mühimmatlarını lisans altında üreterek envanterine kazandırmıştı. Daha sonra bu tür mühimmatların yerli üretimi arttı. Özgün olan Hassas Güdüm Kiti (HGK), Lazer Güdüm Kiti (LGK) gibi güdüm kitleri ortaya çıktı. Aynı zamanda Türkiye bu tür güdüm kitleri dışında TÜBİTAK SAGE’nin geliştirdiği SOM seyir füzesi gibi son derece komplike kritik sistemleri tasarlama ve üretme kabiliyetine erişti.
Başlangıçta belirttiğim gibi yurt dışından aldığımız mühimmatların yerli karşılıkları olarak üretilen bu mühimmatlar bizim önemli bir eşiği temsil etti. Türkiye yabancı muadil mühimmatları ürettikten sonra kendine ihtiyaçlarına özel veya yeni muharebe sahasına özel mühimmatları geliştirmeye başladı. Bunun en büyük örneği Roketsan’ın MAM-L ve MAM-C ürünleri oldu.
MALE ve taktik sınıftaki İHA’lar için çok büyük bir güç çarpanı oluşturan bu mühimmatlar Türkiye’nin oluşturduğu yeni doktrinin temel taşlarından biriydi. Şimdi Türkiye burada elde ettiği kazanımları katlama yolunda. Şöyle ki siz GPS/INS güdümlü bir mühimmat yapıyorsunuz. Ataletsel ölçüm birimi ve uydudan aldığı veriye göre hedefi hassas bir şekilde vuruyor. Tabii burada uydu sinyallerine göre sizin sapma değeriniz bir miktar artabiliyor. Siz bu mühimmata lazer arayıcı başlık da entegre ederek hassasiyetini çok daha fazla artırabiliyorsunuz. Dolayısıyla lazer güdümlü ve GPS güdümlü ayrı güdüm kitlerinin avantajını tek güdüm kitinde toplayabiliyorsunuz. Roketsan’ın Teber güdüm kiti buna güzel bir örnek.”
Askeri operasyonlarda büyük bir esneklik sağlıyor
Küçük’ün üzerinde durduğu bir diğer proje de geçtiğimiz günlerde kamuoyuna da yansıyan Kuzgun oluyor… TÜBİTAK SAGE’nin çalışmalarını devam ettirdiği bu işin neden kritik olduğunu anlatan Küçük, “Ölçü olarak benzerleri olsa da güdüm kiti ve harp başlıkları hedef ve menzil gibi parametrelere göre değiştirilebilen çok özel bir mühimmat projesi. Tek mühimmat gibi gözüken bu proje ile deniz, kara ve hava araçlarından çok farklı hedeflere (gemi, bina, araç, hareketli hedef…) atabileceğin belki 4-5 çeşit mühimmatın görevini yapabilecek özel bir ‘mühimmat ailesi’ ortaya çıkıyor” düşüncesinde…
Bu gelişmeler Türkiye’nin kendi ihtiyaçlarına özel mühimmatlar geliştirmesi ve mühimmatlarında istediği güncellemeleri yapmasını sağlamakla kalmıyor, askeri operasyonlarda büyük bir esneklik sağlıyor.
2023 füzelerin yılı mı olacak?
Haberin başında bahsettiğimiz ‘yeni gelişmelerin’ büyük çoğunluğu füzelerle ilgili. Acaba 2023 yılı ‘füzelerin yılı’ mı olacak diye merak ediyoruz... Fatih Mehmet Küçük bir hatırlatmada bulunuyor ve “Hava-yer mühimmatlarının dışında özellikle havadan havaya ve karadan havaya olarak nitelendirdiğimiz hava hedeflerini vurmak üzere tasarlanan mühimmatlar bu işin en zor olduğu alanlarda biri” ifadesini kullanıyor.
Türkiye’nin HİSAR ve GÖKTUĞ projelerinin bu alanda çok önemli birikimler oluşturduğunu anlatan Küçük’e göre yakın gelecekte özellikle bu alanda farklı boşlukları dolduracak projeler mümkün. GÖKTUĞ projelerinden elde edilen çıktılar ile HİSAR füzelerine oranla daha kompakt hava savunma füzelerinin, deniz kuvvetleri için dikey atım sistemine uygun çoklu depolanan hava savunma füzelerinin veya nokta hava savunma sistemlerinin ortaya çıkması gibi seçenekler de masada.
Türkiye en büyük tedarikçilerden biri olabilir
TÜBİTAK SAGE’nin RAMJET’li süpersonik füzeler konusunda da bazı sürprizleri olabileceğine dikkat çeken Küçük, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin mühimmat alanında kendi özgün ürünleriyle en büyük tedarikçilerden biri olmasının önünü açabilir. Bu ürünleri dünyada farklı bir noktaya koyan en önemli etmenlerden biri de mühimmatların çoğunun muharebe ortamında denenmesi. HGK, KGK, LGK, MAM-L, MAM-C gibi mühimmatlar muharebe ortamında denenerek başarılarını potansiyel kullanıcılarına kanıtlıyor. Bunu bir NATO ülkesinin yapması değeri çok daha yukarıya taşıyor.
Platformlarınızı başka bir ülkenin mühimmatına bağımlı olmadan kendi mühimmatlarınız ile sunmanız kullanıcıya sizin açınızdan önemli bir avantaj sağlıyor. Keza ABD’nin güdümlü mühimmatlar konusunda seçici davrandığı, Avrupa ülkelerinin ise ciddi yüksek maliyetli oldukları biliniyor. Türkiye’nin böylesine bir ürün ailesine sahip olması gelecekteki platform satışlarında önemli avantajlar sağlayacak.”