Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail’in Filistin’i işgalinin hukuki neticelerine ilişkin duruşmada, Türkiye adına Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız başkanlığı'ndaki heyet sunum yaptı.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yıldız, sunumunda şunları kaydetti;
Kurala dayalı uluslararası sistem bir yıkım aşamasında. Bunun nedeni de Filistin halkına uygulanan adaletsizlik. Şu anda UAD, önünde bir davayı değerlendiriyor. Bu dava İsrail'e karşı açılmış bir dava. 1948 soykırımın önlenmesi ve cezalandırılması çerçevesindeki ihlal iddialarıyla ilgili bir dosya. Bu ihlaller, mevcut durumun Filistin halklarının haklarının nasıl ihlal edildiğinin net görünüşü ve Doğu Kudüs dahil Filistin topraklarının işgal altında olduğunun önemli bir kanıtı.
"Türkiye, ihtiyati tedbirlerin uygulanmasını istiyor"
Türkiye bu konudaki mahkemenin almış olduğu ihtiyati tedbir kararının tam olarak uygulanmasını istiyor. Güvenlik konseyi bu konudaki sorumluluklarını yerine getirerek bu kritik aşamada bunun uygulanmasını sağlar. Mahkemenin mevcut dosya hakkındaki danışma anlamı taşıyan kararı şunu ortaya koymuştur; İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarında yapmış oldukları davranışlar bütün Filistin'de olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Filistinliler kendi toprakları üzerinde haklarından mahrumdur. Adalet, eşitlik, insan onuru ve çok uzun zamandan beri hak ettikleri bağımsızlığı istemektedirler.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız: Türkiye İsrail’in Filistin halkına yönelttiği saldırılara kayıtsız kalamaz. pic.twitter.com/syTibj0leh
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) February 26, 2024
"Türkiye, İsrail'in Filistin halkına yönelttiği saldırılarına kayıtsız kalamaz"
Türkiye Cumhuriyeti, güçlü bir şekilde bölge ile ilişkileri olan bir ülkedir. Sadece Araplar ile değil Yahudiler ile de. Avrupa'da yüz yıllar öncesinde zulme uğramış Yahudiler de Türkiye'ye sığınmış ve burada kendilerine güven bulmuşlardır. 2. Dünya Savaşı da dahil olmak üzere biz hiçbir zaman bu insanlara kimliklerinden dolayı ayrımcılık yapmadık. Türkiye, İsrail'in şu anda işgal altındaki Filistin topraklarının statüsünü değiştirme yönündeki çalışmalarını görmezden gelemez. Şu anda İsrail'in Filistin halkına yönelttiği saldırılarına da kayıtsız kalamaz.
"İsrail-Filistin çatışması 2023 yılının 7 Ekim'inde başlamadı"
Yazılı beyanımızda belli konularla ilgili olarak biz zaten görüşlerimizi belirttik. Orada söylemiş olduğumuz her şey daha önce de olduğu gibi 7 Ekim'den bu yana meydana gelen durum ile de ilişkilidir. Tabiki İsrail-Filistin çatışmasının kök sebebine bakmadan bölgede bir barış ve istikrar sağlamak mümkün olmayacaktır. İsrail-Filistin çatışması 2023 yılının 7 Ekim'inde başlamadı. Bu çatışma belli bir Filistinli fraksiyon veya grupla alakalı değildir. Bu çatışma bir önceki yüzyıla kadar uzanmaktadır. Ancak barışın önündeki gerçek engel çok barizdir. İsrail'in Filistin topraklarındaki işgalinin daha da derinleşmesi Doğu Kudüs de dahil olmak üzere ve iki devletli çözümün uygulanmaması, İsrail-Filistin'in yan yana yana yaşaması çözümünün hayata geçirilmemesidir.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız: Türkiye İsrail’in Filistin halkına yönelttiği saldırılara kayıtsız kalamaz. pic.twitter.com/syTibj0leh
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) February 26, 2024
"Filistinlilere yönelik uygulamalar ortaçağa ve daha kötüsüne benzemektedir"
Şu anda Filistinliler İsrail'in boğucu işgali altında çok zor koşullarda yaşamaktadır. On yıllardır devam eden İsrail işgali Filistin halkının kendi temel insan haklarından mahrum olmasına neden olmanın yanında İsrail'in merhametine bağımlı hale getirilmiştir. Filistinlilerin yaşam alanlarına el konulmuş, geçim kaynaklarına el konulmuştur. 21. Yüzyılda hala bu uygulamalar devam etmektedir. Bazen bu uygulamalar orta çağa ve daha kötüsüne benzemektedir. Filistinliler kendi haklarını ve kendi onurlarını istemektedirler. İsrail'in devam eden işgali ve İsrail'in devam eden ve bilerek uzatılan işgali ve bunun yanında bütün insiyatifleri başarısızlığa uğratan politikaları maalesef Filistinlilerin ülkelerinden edilmeleri ve arafta kalmalarına neden olmuştur ve birçok nesil umutsuz ve yapacak bir şeyi bulunmadan ortada kalmıştır. İsrail'in son dönemdeki yapmış olduğu eylemler Doğu Kudüs dahil olmak üzere İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarının statüsünü değiştirmeyi amaçlamaktadır. Koşulsuz olarak kabul edilemezdir ve Birleşmiş Millerler kararlarına da aykırıdır.
Türkiye yazılı bir beyanını 6 Şubat 2023 tarihi itibarıyla zaten sunmuştur mahkemenin ilgili kararına cevaben. Mahkemenin ortaya koymuş olduğu sorular esasında çok daha geniştir. Ama Türkiye'nin yazılı beyanı kutsal toprakların statüsü ve Kudüs'ün statüsü ile sınırlı kalmış buraya odaklanmıştır. Bu beyan herhangi bir konudaki mevcut hukuki durumu da etkilememektedir. Mahkemeden bir görüş sormuştur Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), dolayısıyla bizim bu noktada sadece kutsal toprakların statüsüne olan odaklanmamız diğer kısımları etkilemeyecektir.
Türkiye, Filistin için Lahey'de…
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) February 26, 2024
Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız: BM Güvenlik Konseyi maalesef başarısız olmuştur. BM üyelerinin kahir ekseriyeti kınasa da bölgeye insani yardım gönderilmesini istese de BMGK başarısız olmuş, bu konudaki çabalar da sonuçsuz kalmıştır. pic.twitter.com/fz5r7XzDRd
"BMGK bu görevde başarısız olmuştur"
Uluslararası camiaya çatışmanın temel kök sebeplerini ortaya koymak, anlatmak istiyorum. Bu da Filistinliler arasında ve uluslararası camia içerisinde bunun daha iyi anlaşılmasını istiyoruz. Maalesef BMGK'nın birincil sorumluluğu, uluslararası barış ve istikrarın sağlanması ve idame ettirilmesidir. BMGK bu görevde başarısız olmuştur. BM'nin üyelerinin çok büyük bir kısmı kahir ekseriyeti şu anda Gazze'de meydana gelmekte olan konuları kınasa da ve bölgeye insani yardımın gönderilmesini istese de maalesef şu ana kadar BMGK bu noktada böyle bir adım atma konusunda başarısız olmuştur. Bu konudaki çabalar da sonuçsuz kalmıştır.
[Türkiye, Filistin için Lahey'de]
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) February 26, 2024
“İsrail, işgal altındaki Filistin’in topraklarına kalıcı barışın gelmesi konusuna da balta vurmaktadır. İsrail bölgede işgal ettiği toprakların nüfus ve demografik yapısını değiştirmektedir.”
Ahmet Yıldız - Dışişleri Bakan Yardımcısı pic.twitter.com/BRPiriyE3G
"Yahudi yerleşimciler için inşaatlar devam etmektedir"
Aynı minvalde işgal altındaki topraklardaki durum da çok sayıda karar alınmasına rağmen BMGK tarafından ve BM Genel Kurulu tarafından hiçbir zaman için iyileşmemiştir. İsrail, hukuk dışı tek taraflı eylemlerine devam etmiş ve BM kararlarını hiçe saymıştır. İki devletli vizyonu tehlikeye atmıştır. Hukuk dışı yerleşim çalışmaları genişleyerek devam etmiş ve şu anda da işgal altındaki Filistin'in Doğu Kudüs'te dahil olmak üzere artık topraklarında kalıcı barışın gelmesi konusuna da çok büyük balta vurmaktadır. Bu yerleşimler konusunda İsrail bölgede işgal altında tuttuğu toprakların nüfus yapısını değiştirmektedir. Filistinlilerin evlerini yıkmaktadır ve diğer taraftan da İsrail güvenlik kuvvetlerinin koruması altında yeni yerleşimciler Yahudi yerleşimciler için inşaatlar da devam etmektedir.
"BMGK'nın 181 sayılı kararı da ihlal edilmiş, ortaya bir yeşil hat çıkmıştır"
İsrail-Filistin çatışmasının en önemli unsurlarından bir tanesi de kutsal mekanların statüsünün belirlenmesi ve korunmasıdır. Doğu Kudüs'te El Aksa Camii ve Harem-i Şerif ki bunlar tüm dünyadaki Müslümanlar için kutsal yerlerdir. Kutsallıkları mutlaka bütün zamanlarda geçmişten bugüne hep korunmuştur ve korunmak durumundadır. Kudüs'teki Harem-i Şerif de dahil olmak üzere Osmanlı döneminde buraların korunmasına başlanmış ve bugüne kadar hep korunmuştur bu bölgelerin kutsallığı. 2023 yılının nisan ayında El Aksa Camii'ne İsrail güvenlik kuvvetleri saldırıda bulunmuş ve Ramazan ayı içerisinde yüzlerce Müslümanı ibadet esnasında tutuklamıştır. İsrail güvenlik kuvvetleri Harem-i Şerif'e girmekte olan Yahudiler için yer açmıştır ve orada Müslümanlar ibadet ederken böyle bir uygulama gerçekleştirmiştir. Çok iyi bilinen bu gelişmelerin ışığında İsrail netice itibarıyla daha fazla toprağı kontrol altına almıştır ve BMGK'nin 181 sayılı kararını da ihlal etmiştir. Ortaya bir yeşil hat çıkmıştır.
1967 yılında haziran ayında bildiğiniz gibi İsrail, Gazze Şeridi'ne, Batı Şeria'ya ve Doğu Kudüs'e bir harekat başlatmıştır. O günden bu güne BMGK ve BM Genel Kurulu defalarca karar almıştır ve bu bölgedeki askeri çalışmaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu teyit etmiştir. İdari ve hukuki anlamda birçok karar almıştır. İsrail'in atmış olduğu adımların Kudüs'ün işgali konusundaki adımların bu bölgede kamulaştırmalar, topraklara ve yaşanan yerlere el koymaları bunların hepsinin geçersiz olduğu konusunda kararlar alınmıştır BM tarafından.
İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan etmesi
Bunun da ötesinde BMGK Kudüs şehrinin statüsünün değiştirilmesi yönünde atılan bütün adımları kınamıştır. BMGK'da 1967 yılının 4 Temmuz'unda almış olduğu bir kararla birlikte İsrail'in Kudüs şehrinin statüsünü değiştirme yönündeki attığı adımların geçersiz kılınması için bir karar almıştır. Ancak bu noktada İsrail zaten bu adımları atmıştır ve durumu değiştirmek üzere herhangi bir geri adım atmamıştır. BMGK yine 1968 yılının 16 Temmuz'unda almış olduğu kararla bunu da teyit etmiştir. 1980 yılında haziran ayında İsrail parlamentosu bir temel kanun çıkarmıştır. Bu kanun uyarınca da Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmiştir. Birleşmiş Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu ortaya koymuştur. Bu da İsrail'in Kudüs şehrinin statüsü ile ilgili değiştirme adımı olarak açık bir şekilde karşımızda durmaktadır.
"BMGK, İsrail'in Kudüs'ü başkent olarak ilan etmesini kınamıştır"
BM Güvenlik Kurulu 1980 yılında 478 sayılı kararı ile birlikte İsrail'in atmış olduğu bu adımların uluslararası hukukun ihlali olduğuna karar vermiştir. Bu bağlamda bütün hukuki ve idari anlamda İsrail'i işgalci güç olarak atmış olduğu bu adımların Kudüs şehrinin statüsünün değiştirilmesine yönelik olduğunu ve bu noktada bir ihlal olduğunu ortaya koymuştur. Bu adımların mutlaka geriye dönük olarak değiştirilmesi gerektiğini bildirmiştir. BMGK aynı zamanda en ağır şekilde İsrail'in Kudüs'ün başkent olarak ilan edilen kanunu da kınamıştır. Bunun da ötesinde BMGK İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan edilişini tanımamıştır ve İsrail'in bu yapmış olduğu adımında yine bir başka kararla birlikte Kudüs şehrinin statüsünün değiştirilmesine yönelik bir adım olduğunun altını çizmiştir. Aynı zamanda yine bundan sonraki dönemde alınan kararlarda da Kudüs şehrinin statüsü ile ilgili bir değişikliğe sebep olabilecek her türlü eylemin önüne geçilmesinin gerekliliği belirtilmiştir.
Yine aynı zamanda sonraki dönemde BMGK'nin almış olduğu kararlar doğrultusunda tüm tarafların adım atması gerektiğini belirtmiştir. Bunların içerisinde şunlar var; 1967 sınırlarının ötesinde yapılacak her türlü sınır değişikliğinin tanınmaması, taraflar tarafından kendi yaptıkları müzakereler ile kabul edilmediği sürece Kudüs ile ilgili bir düzenlemenin yapılmaması ve İsrail'in işgal ettiği topraklar üzerinde egemenliğinin İsrail devleti toprağı olarak tanınmaması. İsrail toprakları ve 1967'den bu yana işgal ettiği topraklar ayrımı burada yapılmaktadır. Birçok ülke maalesef BMGK'nin ortaya koymuş olduğu bu prensiplerden caymıştır. İsrail'in tek taraflı olarak atmış olduğu işgal altındaki Filistin topraklarında atmış olduğu adımlara uluslararası camianın da yaklaşımı bellidir.
İsrail, insan haklarını ve uluslararası hukuku ihlal eden tüm eylemlerden sorumlu tutulmalı.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız: Türkiye çok güçlü ve açık bir şekilde İsrail'in sivillere karşı yapmış olduğu tüm bu eylemleri reddetmekte ve kınamaktadır. Hiçbir koşulda bunlar kabul edilemez. pic.twitter.com/0s2a5x6lgk
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) February 26, 2024
Bir kez daha şunun altını çizmek istiyorum. Türkiye çok güçlü ve açık bir şekilde İsrail'in sivillere karşı yapmış olduğu tüm bu eylemleri reddetmekte ve kınamaktadır. Hiçbir koşulda bunlar kabul edilemez. 7 Ekim'den bu yana 30 binin üzerinde Filistinli hayatını kaybetmiştir. İsrail, Gazze'ye ayrım gözetmeksizin saldırı yapmaktadır ve hayatını kaybedenlerin çok büyük bir kısmı kadınlar ve çocuklardır. 3,2 milyon Filistinli kendi toprakları içinde yerlerinden edilmiştir. Su, gıda, yakıt, elektrik ve ilaç gibi temel malzemelerden mahrumdur. Mülteci kampları, okullar, ibadethaneler, kiliseler, hastaneler hedef alınmıştır. 2 milyon Filistinli zorla yerlerinden edilmiştir. İsrail'in saldırıları kolektif bir cezalandırmaya dönüşmüştür. Batı Şeria'da 400 Filistinli, İsrailli yerleşimciler veya güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülmüştür. 2023 yılı esasında yasa dışı yerleşimcilerin ortaya koymuş oldukları terör ve saldırılar konusunda tarihin en kanlı yılı olmuştur. İlgili BM kuruluşları ve BM insan hakları raportörleri bir çok rapor yayımlamıştır. Bu raporların konusu Filistin halkının değiştirilemez ve ellerinden alınamaz hakların İsrail tarafından ihlal edildiğini göstermektedir.
"Soykırım konusu adalet divanının önüne geldi ve destek bekliyor"
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yıldız, Türkiye adına sözlü sunumunun ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Yıldız, açıklasında şunları kaydetti;
Gazze'de bir ateşkese ve insani yardıma ne kadar ihtiyaç duyulduğunu vurguladık. Türkiye umuyor ki adalet divanının vereceği tavsiye kararı uluslararası camiaya ışık tutacak. İşgalin müzakerelerle son bulmasının altı çizilmeli. Bununla birlikte kalıcı bir barış sağlanmalı. Uluslararası diplomaside herkes bunu bilir 7 Ekim'den bu yana işgal altındaki Filistinlilerin durumu çok kötü bir hale geldi. Bu noktada umuyoruz ki yeni girişimler, yeni baskılar sonuç verir. Umuyoruz ki bir ateşkes müzakeresi olur. Rehinelerin serbest bırakılması gibi olumlu sonuçlar ortaya çıkar. Bunların ardından Gazze'nin yeniden inşası ve barış süreci bizi bekliyor olacak. Soykırım konusu adalet divanının önüne geldi ve destek bekliyor.
Biz de koşulları değerlendiriyoruz. Diğer aktörlerle birlikte adım atma yolunda gidiyoruz. Kalıcı ve barışçıl bir çözüm umudunu tehlikeye atacak bir şey yapmak istemiyoruz. Teker teker doğru zamanlarda atılacak adımlar değerlendirilecektir. Türkiye umuyor ki bu uluslararası girişimler sonuç verecektir ve bu sayede de Filistin Devleti'ni henüz tanımamış olan ülkelere gerçeği tüm çıplaklığıyla gösterecektir. Umuyoruz ki Filistin Devleti'ni onlar da tanıyacak ve İsrail'e baskı yapacaklardır.
"Ramazan yaklaşıyor bütün bölge için tehlikeli olur"
İsrail, sürekli Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye çalışıyor. Bu statü Osmanlı döneminde belirlenmiş daha sonra Ürdün'ün kontrolünde devam etmiş bir statü. Tabiki mahkemenin orada vermiş olduğu bir karar vardı. O da gerçekten çok önemli bir örnektir. İsrail hem Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye çalışıyor hem de Kudüs'ün içindeki kutsal mekanların statüsünü değiştirmeye çalışıyor. Bu gerçekten tehlikelidir çünkü hem Müslümanların hem de Hristiyanların tepkisini çekmekte. Bu nedenle buna vurgu yaptık. Ramazan yaklaşıyor eğer İsrail'in provokasyon amaçlı ve statüyü ihlal edecek eylemleri devam edecek olursa bütün bölge için tehlikeli olur.
BM Genel Kurulu, UAD'den görüş istemişti
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD'ye, Divan Statüsü'nün 65. maddesine dayanarak 1967'deki savaştan bu yana İsrail'in Filistin'deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin 2 soru yöneltmişti.
BM Genel Kurulunun Divan'dan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:
"1- İsrail'in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail'in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?"
Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023'te BM Genel Sekreteri tarafından UAD'ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin'e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.
Danışma görüşünün etkisi nedir?
UAD'nin danışma görüşlerinin, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.
Divan'ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde, duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.
Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkeleri uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlamaları muhtemel olarak değerlendiriliyor.