Suriye'nin kuzeyinde 2017'nin nisan ayında kurulduğu günden bu yana sürekli tartışma konusu olan Hol Kampı bu kez farklı bir operasyonla gündemde. PKK/YPG tarafından zorla tutulan Moldova vatandaşı Natalia Barkal ve 4 çocuğu, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığının operasyonuyla kurtarıldı.
Terör ve Güvenlik Uzmanı Coşkun Başbuğ söz konusu operasyonun basit bir ‘rehine kurtarma’ faaliyetinin çok daha ötesinde olduğunu görüşünde…
MİT’in yakın zaman önce İtalyan Silvia Constanzo Romana'nın kurtarılmasından sonra yeni bir rehine kurtarma operasyonuna imza atmasının geri planına dikkat çeken Başbuğ, söz konusu faaliyetlerin son derece gelişmiş teknik imkanlar ve özgün istihbari metotlarla yürütüldüğünü söyledi.
Bölgedeki MİT ağırlığını herkes kabul etmeli
Bu tür operasyonlarda talepte bulunup, destek isteyen ülkelerin bazı çekinceleri olabileceğini belirten Başbuğ, Türkiye’nin durumuyla ilgili şunları söyledi:
“Yabancı bir ülke, başka bir ülkeden bu tür yardımı kolaylıkla istemez. Çünkü bunlar tehlikeli işler. Mesela yardım istediğiniz ülke size sahada çok ciddi bir kumpas kurabilir ya da rehinenizi kurtarmanın karşılığı olarak çok farklı taleplerde bulunabilir. ABD ve İsrail bu yöntemi çok kullanır…
Ancak Türkiye’nin ve dolayısıyla MİT’in bu konudaki yaklaşımı tamamen insan odaklı. Bizim bu adımları atarken insanlık temelinde hareket ettiğimizi artık herkes anladı. Bu nedenle gerek İtalya gerek Moldova gerek henüz kamuoyuna açıklanmayan ülkeler Türkiye’den rahatlıkla talepte bulunabiliyor. Bu, işin bir boyutu…
Söz konusu sürecin diğer boyutu doğrudan saha ile ilgili. Artık şunu herkes kabul etmeli ki, MİT bu bölgenin ve çok geniş bir coğrafyanın en güçlü istihbarat kurumu. Biz bu operasyonları tereyağından kıl çeker gibi yaptık, böbürlenmedik ve karşı tarafa samimi olduğumuzu her seferinde gösterdik.”
FETÖ ihaneti bitince istihbarat kendine geldi
Meslek hayatı boyunca diğer ülkelerdeki mevkidaşlarıyla yaptıkları sohbetlerde ‘Dünyada en güçlü istihbarat örgütü kim?’ sorusuna yanıt aradıklarını anlatan Başbuğ, şöyle devam etti:
“Kimi ilk sıraya CIA’yı, kimi Mossad’ı kimi İngilizlerin istihbaratını kimi de Ruslar ve Almanları söylerdi. Ben o dönemden bu yana ısrarla Türkiye’nin özellikle de insan istihbaratı söz konusu olduğunda dünyanın en iyi istihbarat örgütü olduğunu söylerdim.
Bunu hamaset olsun ya da milli duygularımız kabarsın diye söylemiyordum. Sonuçta 600 yıl boyunca çok büyük bir coğrafyaya hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını almış bir ülkeyiz. Dünyaya istihbaratı Teşkilat-ı Mahsusa öğretmiştir. Yüzlerce yıldır orada kurulan istihbarat ağı 100 yıl içinde yok olmadı, olamaz da. Tek sorun içerideki ihanet şebekesiydi. Şimdi onlar da temizlenince istihbarat kurumlarımız kendine geldi.
İstihbarat işleri sürekli devam eden bir oyundur… Oyun bitince kimin en güçlü olduğu anlaşılacak. Oyun şimdilik devam ediyor, bittiğinde ‘En iyisi kim?’ sorusunun yanıtını da hep birlikte göreceğiz.”
Bilgi Ankara’dan önce ABD’ye gidiyordu
Terör ve Güvenlik Uzmanı Çoşkun Başbuğ, diğer güvenlik kurumlarında olduğu gibi MİT’in içinde de bir ihanet şebekesi olduğunu ve 15 Temmuz’daki hain girişimin ardından bu yapının kurumdan tasfiye edildiğini söyleyerek, “İçerideki hainleri temizleyince başarı kendiliğinden geldi… İnsan istihbaratı konusunda biz o zaman da çok iyiydik, sahadan o dönemde de kendimize özgün yöntemlerle kritik bilgiler topluyorduk… Ama bilgi Ankara’daki merkeze gitmeden FETÖ’cüler tarafından ABD’ye, İsrail’e iletiliyordu. Dolayısıyla sahadan aldığımız istihbaratın posası bize kalıyordu. Şimdi bu süreç de geride kaldı” dedi.
Yabancı örgütler de medyadan öğrendi
MİT’in sadece Moldavalı ailenin değil, Kenya’da kaçırılıp Sudan’a götürülen İtalyan Silvia Constanzo Romana gibi isimlerin de bulunması ve ülkelerine teslim edilmesi konusunda kritik işler yaptığının altını çizen Başbuğ, şunları söyledi:
“Tabii bunların yanı sıra bir de Yusuf Nazik operasyonu var. Reyhanlı’daki saldırının en kritik isimlerinden. Bu kişi Lazkiye’de yakalandı. Yani dünyanın tüm istihbarat örgütlerinin cirit attığı bir yerde… MİT öyle bir operasyona imza attı ki Yusuf Nazik’in alınıp Türkiye’ye getirilmesini o istihbarat örgütleri bile medyadan öğrendi. Bizim istihbarat örgütümüz bu denli güçlü.
Yabancı örgütler kan ve parayla istihbaratın devamlı olamayacağını bu coğrafyada Türkiye sayesinde öğrendi. Afrika’da yıllarca varlık gösteren İtalya, sonunda gelip Türkiye’nin kapısını çaldı. ABD, Suriye ve Irak’taki operasyonlarında bu süreci iyi işletemediklerini gördü.
Bu başarılar tesadüf değil
O bölgedeki sıradan insanlar da en büyük aşiretler de Türk bayrağına, Anadolu insanına büyük saygı gösteren, Türkiye’ye imrenen kişiler… Bunu baskıyla, zulümle, kan dökerek ya da para vererek yapamazsınız. Türkiye gibi yüzyıllardır burada olmanız ve kimseye zulüm etmemiş olmanız gerek.
Tüm bunları alt alta koyduğunuzda ‘soft power’ olarak bilinen yaklaşımda da Türkiye’nin elinin ne kadar güçlü olduğu ortaya çıkıyor. Bu da tek başına yeterli değil. Sahadaki personelinizin cesaretli, gözü kara, inanmış olması, bilgi ve tecrübesinin bu işlere yetmesi lazım. Bunların hepsi bizde olduğu için ortaya böyle bir destan çıkıyor. Bu başarılar tesadüf değil.”