Dünyanın Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki patlamayı konuştuğu bir dönemde Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan münhasır ekonomik bölge (MEB) anlaşması gözleri bir kez daha Doğu Akdeniz’e çevirdi.
Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) Başkanı Oğuzhan Akyener, hem Beyrut Limanı patlamasının enerji denklemine muhtemel yansımalarını değerlendirdi, hem de Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi ülkelerin kendi aralarında imzaladığı sözde anlaşmaların ne tür sonuçlar doğurabileceğini anlattı.
Ankara ile anlaşmak İsrail’in de çıkarına
Doğu Akdeniz’de enerji anlamında çok büyük değişimler olmadığının altını çizen Akyener, “Mısır’da keşif açıklaması yapılan Bashrush kuyusu dışında pek de fazla bir değişiklik yok. Bölgedeki gaz ihracat politikaları nezdinde Mısır kendi hedefleri doğrultusunda ilerlemeye çalışıyor. Bölgenin diğer ülkelerinden İsrail daha büyük adımlar atabilmek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ise keşif ilanı yaptığı sahalarda üretime geçebilmek için Türkiye ile anlaşmak zorunda. Henüz bunun dışında reel bir seçenek mevcut değil” bilgisini paylaştı.
Beyrut’taki belirsizlik daha da artacak
Lübnan deniz alanlarındaki ilk sondajda ekonomik bir keşif gerçekleştirilemediğini, fakat yıl sonunda planlanan ikinci sondaja dair beklentilerin hayli olumlu olduğunu hatırlatan Akyener, şöyle devam etti:
“Teknik anlamda bu beklentiler değişmemiş olsa da bölgede yaşanan siyasi, diplomatik ve askeri gerilimler bölgenin geleceğine dair çok daha büyük belirsizliklerin olabileceği anlamını taşıyor.
Lübnan’da büyük bir değişimin gerçekleşmesi için ise ülkede istikrar ortamının sağlanarak, hidrokarbon arama çalışmalarının hız kazanması gerekiyor. Lübnan ile İsrail arasındaki ihtilaflı olan bölgede ise zaten bir arama planı ve çalışması yok. Bu perspektiften bakıldığında, Beyrut'la ilgili patlamayı enerji dengeleri ile ilişkilendirmenin çok sığ bir yaklaşım olduğu inancındayım.
Ne yazık ki, Lübnan’ı ve bölgeyi daha sert kırılmaların ve zorlu süreçlerin bekleyeceği öngörülebiliyor. Bu durumda Lübnan’da ikinci sondaj zamanında yapılarak, ekonomik bir keşifle neticelense bile, piyasaların durumu da dikkate alınarak uygun bir yatırım ortamı oluşmasının yine öteleneceği, bu durumun bölgesel enerji dengelerini daha da durağanlaştıracağı, İsrail – Lübnan arasındaki ihtilaflı MEB ile ilgili hiçbir olumlu adımın atılmayacağı, bölgeye uluslararası yatırımcıların ilgisinin azalacağı, Türkiye – Lübnan arasında imzalanabilecek olası bir MEB anlaşmasının biraz daha gecikebileceği gibi gerçekler karşımıza çıkıyor.”
AB’nin şımarık çocuğu ve Libya’nın mağlubu aynı masada
TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener, Türkiye’nin Mersin ve İskenderun limanları gibi adımlarının Lübnan için çok değerli olduğunu belirterek, “Bu adımdan hiç şüphesiz İran da rahatsızlık duymuştur. Patlama neticesinde oluşan kaos ve istikrarsızlık ortamı her ne kadar Türkiye’nin Lübnan ile birlikte atacağı adımları ötelese de orta vadede bölge halkının gerçek dost olan Türkiye ile daha da sıcak ilişkiler kurması gerçeğe en yakın durum olarak görünüyor. Dolayısıyla Lübnan ile olası bir MEB kısa vadede olmasa da, orta vadede imzalanabilir. Ayrıca benzer anlaşmaları Türkiye ile imzalamak İsrail ve Mısır gibi ülkelerin de lehine olacaktır” dedi.
Türkiye düşmanlığı paydasında birleşiyorlar
Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan ve Türkiye’nin ‘yok hükmünde’ olarak nitelediği anlaşmayla ilgili de görüşlerini paylaşan Akyener, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Anlaşma; günün psikolojik ezikliğini üzerinden atamayan AB’nin şımarık çocuğu Yunanistan ile Libya’da mağlup olan Mısır arasında imzalandı. Bu imzaların hukuki dayanağı olmadığı gibi pratik olarak uygulanabilirliği de yok.
Yunanistan İtalya ile imzaladığı anlaşmalarda ana karaya uzak olan adaların MEB dahilinde sıfır etkisi olduğunu kabul ederken, benzer koşullarda Türkiye karşısında adil olmayan bir tavrın arkasında duruyor. Bölgede Türkiye’nin etkinliğinden rahatsız olan bütün aktörler bu gibi beyhude anlaşmaların arkasında Türk düşmanlığı çerçevesinde bir araya geliyor.
Beka sorunu yaşarlar
Bu anlaşma Türk yetkililerinin de ifade ettiği gibi yok hükmündedir. Ve Türkiye bölgedeki kararlı ve sağlam duruşunu sürdürdüğü sürece de uygulamaya geçemeyecektir.
Türkiye’ye karşı yapılabilecek kasıtlı askeri bir hamle ilgili ülkeler için beka sorunu dahiline giren, çok daha büyük güvenlik risklerini beraberinde getirecektir. Bu bağlamda uluslararası konjonktürden bakıldığında da diğer küresel aktörler de bu bağlamda Türkiye’yi kaybedecek hamlelerin içerisine giremeyecektir. Türkiye bu idrakle sonuna kadar kararlı adımlarını her anlamda sürdürmelidir.
Yunanistan ve Mısır ile gerilen ilişkiler ve son yapılan MEB anlaşması her ne kadar bölgeyi ivedi bir askeri gerilimin içine sürükleyecek izlenimi oluştursa da iki ülkenin de Türkiye ile sıcak savaşa dönüşecek hamleleri göze alabilme ihtimalleri oldukça düşük.
Türkiye bu konularda kararlı duruşunu sürdürürken, bölgede aleyhine kurulan ittifakları parçalayıcı ve ortak ekonomik iş birliği alanları oluşturan bazı stratejiler izleyebilir. Lübnan ve İsrail ile bazı ortak hamleler bu minvalde düşünülebilir ki, bunlarla ilgili de değerlendirmeler yapılıyor.”