Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "Suriye" meselesi için gerçekleştirdikleri Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi sonrasında üç lider ortak basın açıklaması yaptı.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani de "İdlib'de sivillerin zarar görmemesi için tedbir almalıyız" dedi.
Rusya Devlet Başkanı Putin ise "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın teklifiyle bütün taraflara silahları bırakma çağrısında bulunduk." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Tahran'daki zirve sonrası konuşmasının satır başları şöyle;
Öncelikle şahsıma ve heyetime gösterilen misafirperverlik için teşekkür ediyorum.
Bizim bugün burada bulunma sebebimiz Suriyeli kardeşlerimizin yaşadığı insani drama son vermenin yollarını aramaktır. Soçi formatında bugün üçüncüsünü gerçekleştirdiğimiz üçlü zirveler Suriye'de istikrar ortamının tesisi yönünde belli bir mesafe alınmasına katkı sağlamıştır.
Bu zirveler Suriye'de gelinen noktanın muhasebesini yapmak ve ileriye dönük adımların tespiti bakımından da önemli fırsatlar sunmaktadır. Yaklaşık 8 yıldır devam bir ihtilafın bir günde çözülmesini beklemek elbette mümkün değildir. Ancak, biz başkaları gibi geriye yaslanıp yangını seyretmek yerine onu söndürmenin yollarını arıyor bunun için elimizi taşın altına koyuyoruz.
Aramızdaki farklara değil, asgari müştereklere odaklandık. Bu sayede Soçi ve Astana Cenevre'de siyasi çözüm için yürütülen çalışmaların katalizörü olduk. İçinde bulunduğumuz kritik günlerde büyük bir emeğin ve özverinin sonucu olan bu kazanımların muhafazası büyük önem taşıyor. Nitekim bu amaçla işbirliğimizi sürdürme kararlılığımızı bugün teyid ettik.
Malumunuz Nisan ayında Ankara'da gerçekleştirdiğimiz ikinci zirveden bu yana sahada ve uluslararası ortamda birçok gelişme cereyan etti. Bunları etraflıca ele aldık. Türkiye olarak Suriye'de rejimin dizginlenmemesinin yol açacağı tehlikeleri de dile getirdik.
İdlib bölgesine yönelik saldırıların sahadaki durumu daha da kötüleştireceğini ve siyasi süreci çökme noktasına getireceğini ifade ettik. Bilindiği gibi Türkiye olarak İdlib'de 12 gözlem noktamız bulunuyor. Bu şekilde sahadaki sukunetin idamesi için önemli bir sorumluluk üstlendik. Bu bölgedeki sivil halkın korunması, terörist unsurların ayrıştırılması ve İdlib'in mevcut statüsünün muhafazası hayati önem taşıyor.
İdlib adeta tüm Suriye'nin küçük bir modeli konumundadır. Burada atılacak yanlış adımların menfi yankıları her tarafta hissedilecektir. Suriyeli sivillerin can güvenliğini hiçe sayan yöntemler teröristlerin ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Türkiye olarak baştan beri Suriye'de akan kanın durması için mücadele ettik. Hiçbir ayrım gözetmeden Suriyeli kardeşlerimize sahip çıktık. Dün olduğu gibi bugün de tek bir Suriyeli kardeşimizin dahi burnunun kanamasını istemiyoruz. Özellikle büyük çileler çekmiş İdlib halkının yeni felaketlere maruz kalmasını asla arzu etmiyoruz.
Zirveye atfettiğimiz önem de bu hassasiyetimizden kaynaklanıyor. İdlib meselesi yeni acılara yeni gerginliklere, yeni sıkıntılara mahal vermeden Astana ruhuna sadık kalınarak çözülmelidir.
Astana'da mutabakata vardığımız ilkelerin muhafazası Suriye krizine sürdürülebilir siyasi çözüm bulunması bakımından da mühimdir. Sayın Ruhani ve sayın Putin ile yaptığımız fikir teatisinde bu görüşlerimizi paylaştık. Ankara zirvesinde mutabık kaldığımız terörle mücadele kisvesi altında sahada oldu bittilere gidilmemesi gerektiğini vurguladık.
Suriye'nin toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin milli güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durmanın gerekliliğini özellikle ifade ettim. Önümüzdeki günlerde üç garantör ülkenin temsilcileri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Suriye Özel Temsilcisi ile Cenevre'de yeniden bir araya gelecekler. Anayasa komitesinin kuruluş süresine dair hazırlıklar ele alınacak ve son aşamaya gelindi diyebiliriz.
Astana süreci sayesinde gündeme gelen bu komitenin bir an evvel kurulması ve işlevsel hale gelmesi siyasi sürece yeni bir dinanizm kazandıracaktır. Zirvede Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşü konusunu da ele aldık. 3,5 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapan bir ülke olarak mültecilerin gönüllü ve güvenli biçimde geri dönüşlerine ilke olarak olumlu yaklaşıyoruz. Elbette bunun için Birleşmiş Milletler ile eşgüdüm sağlanması sahada ve siyasi süreçte elverişli şartların oluşturulması şarttır.
Arzumuz Suriye ihtilafının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı ile ortaya konan parametreler temelinde kalıcı ve muteber bir çözüme kavuşturulmasıdır. Şüphesiz bu sorumluluk yalnızca üç garantör ülkenin değil tüm uluslararası toplumundur. Suriye ihtilafına çözüm bulunamsı için ilgili tüm paydaşların ortak bir zeminde buluşması gereklidir. Türkiye olarak bu hedef doğrultusundaki çabalarımızı sürdürmekte kararlıyız.