Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Son yıllarda artan ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, göçmen düşmanlığının, özellikle de İslam düşmanlığının ve özellikle onun müşahhas şekli olan Türkiye ve Erdoğan düşmanlığının Avrupa için kanser gibi büyük bir hastalık haline geldiğini görüyorum. Bu, Avrupa’da yükselen faşizmin ayak sesleridir." dedi.
Kurtulmuş, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından, vakıf binasında, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi: Etkin Yönetim Güçlü Demokrasi" başlıklı toplantıda konuştu.
Yönetimde çift başlılığın, mevcut sistemde bulunduğunu anlatan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye'nin çok partili siyasi hayatı boyunca cumhurbaşkanı ve başbakanlar arasında her biri siyasi ve ekonomik krizlere neden olan tartışmaların yaşandığını aktardı.
Kurtulmuş, mevcut sistemin tıkandığını gösteren diğer emarelerin ise siyasi istikrarsızlıklar ve ekonomik krizler olduğunu vurguladı
Numan Kurtulmuş, ekonomik krizlerin Türkiye ekonomisine ciddi bedeller ödettiğini hatırlatarak, "Vesayetin önlenmesi, çift başlılığın sona erdirilmesi, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın ortadan kaldırılması gerekir. Türkiye'nin içeriden ve dışarıdan çok ciddi tehditlerle, meydan okumalarla karşı karşıya kaldığı bu dönemde, daha etkin, daha demokratik, daha katılımcı ve daha çabuk karar alan bir hükümet modeline ihtiyacımız var. Bunun için de doğrudan doğruya halkın seçtiği, halka hesap verebilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi önerilmiştir." diye konuştu.
"Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı Avrupa'yı içten içe kemiriyor"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, konuşmasının ardından SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran yönetiminde gerçekleştirilen "Bakana sor" bölümünde, katılımcıların sorularını cevapladı.
"AB'den bazı eleştirel sözler duyuyoruz. AB ile ilişkilerimiz gelecekte ne olacak?" şeklindeki bir soru üzerine Kurtulmuş, AB'nin, şu an itibarıyla çok farklı kanaatlere sahip, farklı ülkeler arasında da son derece derin siyasi farklılıkları olan bir yapıya dönüştüğünü belirtti.
Türkiye'nin, Avrupa'da propaganda yapmasının önüne geçme adımlarını da bu çerçevede telakki ettiklerini anlatan Kurtulmuş, "Son yıllarda artan ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, göçmen düşmanlığının, özellikle de İslam düşmanlığının ve özellikle onun müşahhas şekli olan Türkiye ve Erdoğan düşmanlığının Avrupa için kanser gibi büyük bir hastalık haline geldiğini görüyorum. Bu, Avrupa'da yükselen faşizmin ayak sesleridir. Artan faşizm, mülteciler meselesi, Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı Avrupa'yı içten içe kemiriyor, çürütüyor. Avrupa'nın tedbir alması lazım." diye konuştu.
"Makul çoğunlukla zıtlaşarak siyaset olmaz"
Numan Kurtulmuş, "Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçince muhalefetin durumu ne olacak?" sorusu üzerine, yeni sistemin, muhalefet partilerinin yeniden yapılanmasına, kendilerini gözden geçirmelerine, iktidara gelmenin daha fazla yollarını aramalarına neden olacağı değerlendirmesinde bulundu.
"Makul çoğunlukla zıtlaşarak siyaset olmaz." ifadesini kullanan Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Şu anda CHP seçmeni dahil, seçmenin önemli bir kısmı, bu anayasa değişikliğinin rejimle bir ilgisinin olmadığını biliyor. Bunu söyleyerek, klasik CHP argümanlarıyla bir şey yapamazsınız, değiştirmek zorundasınız. Şimdi kampanyayı değiştiriyorlar. O kadar değiştiriyorlar ki rahmetli Erbakan'ın ölüm yıl dönümünde, onu anma törenlerine katılabiliyorlar. Bunu da olumlu bulduğum için söylüyorum."
"Çok kısa bir zaman içerisinde bu biter zannediyorduk"
Kurtulmuş, "OHAL uygulanırken referanduma gidilmeseydi de başka bir zaman gidilseydi. Referandum neden böyle bir döneme denk geldi?" sorusuna cevap verirken, Türkiye'nin OHAL'e laf olsun diye gitmediğini, Türkiye'nin, millet tarafından uçurumun kenarından döndürüldüğünü vurguladı.
Sivil-asker ilişkilerinin her zaman Türkiye'nin gündemine geldiğini aktaran Kurtulmuş, OHAL ile on yıllardır konuşulan sivil-asker ilişkilerini, olması gereken yere oturtan kararlar alındığına işaret etti.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, hiçbir hükümetin OHAL'in devam etmesini istemeyeceğine vurgu yaparak, "OHAL, bir mecburiyettir, bir lüks değildir. Ben de ilk açıklamamızı yaptığımızda o zamanki haleti ruhiye çerisinde, çok kısa bir zaman içerisinde bu biter zannediyorduk. Ama işin işine girdikçe gördük ki 1975’ten beri soruyu almış adamlar, Türkiye'deki sistemin her yerine oturmuşlar. Türkiye bir olağanüstü dönemden kurtarılmak için OHAL ile yönetiliyor." dedi.