Son dönemde biraz dinmiş gibi gözükse de Ukrayna-Rusya gerginliği dünya gündeminde halen en önemli başlıklardan biri… Batılı ülkelerin desteği, Moskova’nın açıklamaları, ABD ve İngiltere’nin Karadeniz’e çıkarmak istediği savaş gemileri gibi satır başlarıyla ilerleyen sürece Ukrayna’dan gelen açıklamayla yeni bir sayfa daha eklendi.
Ukrayna Savunma Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Türk donanmasının yıl sonunda düzenlemeyi planladığı 'Doğu Akdeniz 2021' tatbikatına katılacağını bildirdi. Peki bu basit bir tatbikat mı, yoksa Ankara-Kiev-Moskova hattında daha farklı mesajlar taşıyabilecek bir davet mi?
Tatbikat rutin olarak yapılıyor
Emekli Deniz Albay Alp Kırıkkanat, öncelikle bahsi geçen tatbikata dair bazı bilgiler veriyor ve ayrıntıları net olmamakla birlikte bu tatbikatın, Türkiye tarafından planlanıp icra edilen muhtemel bir Doğu Akdeniz Davet (Invitex) Tatbikatı olabileceği düşüncesini paylaşıyor.
Rutin olarak her iki yılda bir yapılan bu tatbikata NATO Daimi Görev Grupları dışında, milli kontrolde diğer bazı ülkelerin de deniz unsurları iştirak edebiliyor.
“Daha önceki yıllarda Bulgaristan ve Romanya da bu tip seri tatbikatlara iştirak etmişti” diyen Kırıkkanat’a sürecin son yaşanan gelişmeler ışığında nasıl okunması gerektiğini soruyoruz.
“Tahmin ettiğim gibi bir davet tipi tatbikat olmasa bile bu faaliyetin, Karadeniz’deki olaylara karşı reaksiyonel bir anlamı olacağını düşünmüyorum” diyor ve tatbikata Doğu Akdeniz için sembolik bir iş birliğinin ötesinde farklı anlamlar yüklemenin hatalı sonuçlara götürebileceği uyarısında bulunuyor.
Savunma iş birliğinin bir tezahürü olabilir
Alp Kırıkkanat burada bir parantez açıyor ve karşımıza çıkan yeni olguların; bilindik ittifak ve beraberlikleri zorlayan, hatta sürpriz hamlelere açık eylemler gerektiren hususları içerebildiğine işaret ediyor.
Türkiye ve Ukrayna’nın ilişkilerinin son dönemde artan ivmesine dikkat çeken Kırıkkanat, “Savunma sanayi alanındaki iş birliklerini bu manada örnek gösterebiliriz. Türk ve Ukrayna donanmalarının Doğu Akdeniz’de bu yıl sonu itibarıyla ortak bir tatbikat yapacak olmaları da en fazla bu gelişmelerin bir tezahürü sayılabilir. Tabii lüzumsuz maceralardan uzak kalıp, dengeleri de iyi gözetmek gerekiyor. Karadeniz’de Rusya faktörünü de dikkate alarak, Türk ve Ukrayna ilişkilerini farklı alanlarda da olsa bu manada değerlendirebiliriz” diyor.
Rusya’nın sinir uçlarıyla oynamak kolay değil
Kırıkkanat hazır Rusya-Ukrayna ve Türkiye arasındaki ilişkilere değinmişken doğal olarak Karadeniz’deki son gelişmeleri de soruyoruz…
Karadeniz’e iki adet Arleigh Burke sınıfı fırkateyn göndermeyi düşünen ABD’nin bile bu gemilerin yerine bugün itibarıyla Karadeniz’e sahil güvenlik gemisi göndermesinin önemli bir referans noktası olacağı üzerinde duruyor Kırıkkanat ve ekliyor:
“Rusya’nın sinir uçlarıyla oynamak, bir kısım çevrelerin zannettiği gibi o kadar kolay bir şey değil. Önceki yıllarda ABD tarafından Karadeniz’de eş zamanlı olarak iki harp gemisi bulundurma düşüncesi, tepkisel bir davranıştan ziyade, ön alıcı bir tavır sergileme fikri olarak açıklanıyordu. Ancak gerçek durum karşısında, şimdilik, izleme ve sancak-varlık göstermenin ötesine geçmemeye dikkat ediliyor. Bu kapsamda, İngiltere’nin harp gemisi gönderme açıklamalarını da eğer gönderirse, niyet ve hedefleri bakımından düşük profilli sınırlı bir faaliyeti kapsayacağı şeklinde okuyorum.”
Kiev cephesinden durum nasıl görünüyor?
Krizin ilk günlerinde batılı ülkelerin Ukrayna’ya bir nevi arka çıkmasına ilişkin yüksek perdeden gelen demeçleri hatırlatıyoruz Alp Kırıkkanat’a… Konuya doğrudan giriyor ve “Ukrayna’nın askeri manada tek başına Rusya ile baş edebilmesi mümkün değil” diyor.
Ukrayna’nın NATO’dan Kırım sorununa müdahale etmesini istediğini anlatan Kırıkkanat, NATO’nun Karadeniz’de ya da bazı kıyıdaş ülkelerde varlık göstermesinin dışında, probleme direkt müdahil olabilmesinin çok olası gözükmediğe inanıyor.
Mevcut durumda Rusya’nın Kırım konusunda geri adım atması pek muhtemel görünmüyor. Peki hem kendi gücü yetmeyen hem de batıdan istediği desteği alamayan Kiev yönetimi ne yapmalı? Kırıkkanat dengenin önemini vurguluyor:
“Batının bu ikircikli tutumu karşısında, Ukrayna’nın Batı ile ilişkilerini farklı şekilde geliştirecek ancak Rusya’yla yaşanan gelişmeleri de dikkate alacak yeni bir politika ve siyasi bir denge kurması gerekiyor. Bu dengeli yaklaşımın sağlanabilmesi için Ukrayna’ya bu anlamda destek olunması, Rusya’yla da diplomatik temasların devam etmesi lüzumlu görünüyor. Bir kısım Batılı ülkeler tarafından Ukrayna’ya verilen garanti ve sözlerin bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını düşünüyorum.
Şimdilik zor gibi gözükse de tansiyonu düşürecek hamlelere ihtiyaç var. Karadeniz’e dışarıdan yapılan ve kimi zaman kışkırtma boyutuna kadar gelen hareketlerin önüne de böyle geçilebilir. Aksi takdirde, istenmeyen olayların ve çatışmaların yaşanması ihtimali yüksek. Bu durum, Karadeniz’in güvenliği kapsamında bizim için ayrıca önem taşıyor. Bununla birlikte Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin, kıyıdaş olmayan ülkelere ait harp gemilerine getirdiği kısıtlamalar da gereksiz gerginliklerin önüne geçilmesi kapsamında bizim ve diğer kıyıdaş ülkeler için, bugün hala geçerliliğini ve değerini koruyor.”
Belarus’a dikkat
Emekli Albay Alp Kırıkkanat bölgenin sadece yukarıda bahsi geçilen aktörlerle ele alınmasının yeterli olmayacağı görüşünde. Kırıkkanat, Belarus üzerinden dikkate değer bir değerlendirmede bulunuyor.
Bu tez, Rusya’yı test eden Batı’nın farklı bir hamleyi Belarus üzerinden gerçekleştirebileceği temeline dayanıyor. Rus yanlısı hükümete bir müdahale olasılığı her daim gündemde tutulmaya çalışılıyor. Rusların "Karşımızda İngiliz istihbaratı var’’ açıklamasının çok manidar olduğuna dikkat çeken Kırıkkanat’a göre güneyden Ukrayna, batıdan ise Belarus üzerinden yapılmaya çalışılan çok boyutlu siyasi ve ekonomik tazyik ile Karadeniz’deki bir kısım askeri varlık gösterme çabaları, Rusya’yı daha fazla agresifleştirebilir.
“Rusya daha da agresifleşirse ne olur?” sorusuna da yanıt veriyor Kırıkkanat ve bu baskının Libya, Suriye, Baltık, Kuzey Atlantik ve Pasifik gibi bölgelerde ne gibi yansımaları olabileceğinin şimdilik kestirilebilir gözükmediğini anlatıyor. Bu nedenle Kırıkkanat, kontrollü bir gerginliğin sürmesinin Batı açısından daha uygulanabilir bir yaklaşım olduğu kanaatinde.
Türkiye dikkatli olmalı
Rusya’nın son dönemde siyaseten ve ekonomik olarak ülkemize gösterdiği olumsuz tavırların bu açıdan ele alınabileceğine işaret eden Alp Kırıkkanat, Rusya-Mısır yakınlaşması, Türk tırlarının sınırda bekletilmesi ve Montrö uyarıları gibi konulara da değiniyor.
“Karadeniz’de ve diğer alanlarda, Rusya aleyhtarı olarak algıladıkları politik yaklaşımlara karşı bir uyarı ve politik bir ön alış olarak ortaya konuluyor olabilir. Buna dikkat etmek gerek” diyen Kırıkkanat, şöyle devam ediyor:
“Örneğin Doğu Akdeniz’deki bu tatbikat açıklamasının Ukrayna Savunma Bakanlığı tarafından yapılmasına rağmen bizim tarafımızdan konunun fazla öne çıkarılmamış olması bu yaşanılan hassasiyetlerden kaynaklanıyor olabilir. Çünkü Rusya tarafında oluşan şüphe ve hassasiyetlerin karşılığı, İdlib’de ya da benzeri çatışma alanlarında farklı şekillerde tezahür edebilir.
ABD ve Rusya arasındaki küresel ve bölgesel rekabetin arasında dengeleri korumak da elbette zor bir iş. Üstelik aynı ittifak içinde olduğumuz ABD’nin, güvenilmez ve açık hasmane tavırlarıyla, bu bölgedeki denge ve istikrarın oluşmasına katkı yapmasını beklemek çok gerçekçi değil.
Ancak diğer yandan, pandemi ve dünya ekonomisinin durumu da bölgesel veya daha geniş çapta yaşanabilecek olası bir askeri çatışma ihtimalini düşürüyor. Bu nedenle Ukrayna ile olan ilişkiler daha gerçekçi bir zeminde yürütülebilir. Bu yaklaşım, Rusya’yı dengeleyecek ve Karadeniz’deki barış ve istikrarın oluşumuna yardımcı olabilecek şekilde geliştirilebilir. Tabii, Rusya’nın Ukrayna ve Kırım üzerindeki kimi haksız eylemlerini de görmezlikten gelinmemeli.”
Tatbikat ekonomik açıdan yeni bir kapı açabilir
Alp Kırıkkanat tüm bu değerlendirmelerin ardından Doğu Akdeniz’deki tatbikata ilişkin çok değerli ve kritik bir kapı daha açıyor…
Geçtiğimiz yılın ekim ayında Türk ve Ukrayna savunma sanayii kurumları arasında, harp gemileri, insansız hava araçları (İHA) ve gaz türbini inşası gibi ortak projeler başlatma ve uygulama niyetlerini belirten bir mutabakat metnini hatırlatıp, devam ediyor:
“Ukrayna gemi makinaları ve gaz türbini konularında geçmiş dönemde Sovyet ve sonrasında ise Rusya Federasyonu donanmasına katkı sunuyordu. Bu konulardaki yetenekleri ile savunma sanayinde ülkemizin eriştiği imkan ve kabiliyetler, farklı bir şekilde ortaklaşa değerlendirilebilir.
Örneğin, eğer olacaksa, Doğu Akdeniz’deki davet tatbikatına gözlemci sıfatıyla ya da Ukrayna’yla birlikte bilfiil katılan diğer tüm ülkelerin; tatbikatı, Türk savunma sanayi ürünlerinin performansı ve pazar analizi kapsamında da değerlendirebileceklerini dikkate almalıyız.
Mesela Karadeniz’deki kıyıdaş ülkeler nezdinde böyle bir pazarın yaratılabilmesi, siyasi dengeler de dikkate alınarak, birçok ortak ekonomik paylaşımların da önünü açabilecek bir potansiyeli sağlayabilir. Ukrayna’nın MİLGEM projesine olan ilgisi biliniyor.
Türkiye’yle İHA’lar üzerinden başlayan askeri iş birliğinin; önümüzdeki dönemde, hedeflenen konsept konuları dahilinde bir ağırlık kazanabileceğini düşünüyorum. Kıyıdaş ülkelerin, savunma konularının yanı sıra, diğer siyasi ve ekonomik alanları da kapsayacak şekilde karşılıklı ilişkileri geliştirmelerinin; bölgenin güvenliği ve istikrarı ile anlaşmazlıkların çözümüne katkı sunacağını değerlendiriyorum. Kıyıdaş ülkelerle birlikte yeni bir Karadeniz iş birliği ruhuna ihtiyacımız olduğu kesin.”