Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca "Daha Parlak Bir Gelecek İçin Çalışmak" temasıyla Ankara'da düzenlenen 12. Çalışma Meclisi Toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan Genel Direktör Ryder, Türkiye-ILO ilişkileri, iş gücünün geleceği ve iş birliği fırsatlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ryder, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ikili görüşmesinde, Türkiye'nin mevcut iş gücü piyasasının sorunları ve Türk iş gücünün gelecekteki güçlüklere nasıl hazırlanabileceğine dair hususları daha ayrıntılı olarak ele alma fırsatı bulduğunu belirtti.
Toplantı dolayısıyla kısa ancak önemli görüşmeler zinciri gerçekleştirdiğini kaydeden Ryder, "Ziyaretlerimiz ve toplantı, Türkiye'deki paydaşlarımız hükümet, bakanlık, sendikalar ve işveren örgütleriyle ilişkilerimizi pekiştirmemiz açısından önemliydi. Bu toplantı, Türkiye'nin 1932'de katıldığı ILO'ya ve faaliyetlerine alakasının altını çizen bir toplantıydı." diye konuştu.
Ryder, Türkiye ile ILO'nun ilişkilerinin kuvvetli olduğuna işaret ederek, sürdürülen iş birliği programlarının mültecileri, kadın istihdamını ve çocuk işçiliği gibi konuları kapsadığını dile getirdi.
Programlara yönelik Türkiye'den güçlü bir taahhüt gözlemlediklerini kaydeden Ryder, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye ile ilişkilerimiz çok kuvvetli. Ankara'daki ofisimiz vesilesiyle 75 milyon dolar değerinde bir dizi teknik iş birliği programını yürütüyoruz. Bunların bir kısmı ülkedeki Suriyeli mülteciler, kamu sektöründe kadın istihdamının desteklenmesi, çocuk işçiliğiyle alakalı. İlişkimizin önemli bir boyutu olarak sosyal diyalog üzerine çalıyoruz. ILO'nun amaçları doğrultusunda hükümet, işverenler ve çalışanlar arasında diyaloğu geliştirmek faydalı bir adım."
Ryder, Türkiye'nin imzaladığı uluslararası çalışma sözleşmelerinin uygulanması konusunda kuvvetli bir diyalog oluşturduklarını belirterek, "Bu bağlamda aslında, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Bakan'ın konuşmalarında da Türkiye'den güçlü bir taahhüt gördük. İkili iş birliğini gerek ikili anlamda gerekse uluslararası gruplarda kuvvetlendirmek istiyoruz. Öncelikle akla G-20 geliyor. Türkiye, G-20 içerisinde çok öncü ve aktif bir role sahip." değerlendirmesinde bulundu.
ILO'nun yüzüncü yılını, "İşin geleceğini" derinlemesine incelemeye adadıklarını belirten Ryder, bu konuda haziran ayında Cenevre'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılımını bekledikleri bir konferans düzenleyeceklerini duyurdu.
Ryder, iş dünyasında çok hızlı ve dönüştürücü bir değişimle karşı karşıya olunduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Bu büyük ölçüde teknolojinin getirdiği bir değişim. Aynı zamanda iklim değişikliği ve demografik değişim de bunu tetikliyor. Özellikle iklim değişikliğine yönelik olarak alacağımız eylemler belirleyici olacak. İnsanlar işin geleceğini tam olarak anlamıyor, şu anda bir tehdit olduğunu hissediyorlar ve işin geleceğine dair, 'İşler nereden gelecek ? Becerilerim muteber kalacak mı?' diye büyük güvensizlikleri var. Aslında gelecek değişikliğini öngörmek önemli. İşin geleceğine karar verecek olan robotlar veya teknoloji değil, işin geleceğine karar verecek olan insanlar yani hükümetler, işverenler ve sendikalar olacak. Dolayısıyla bir proje oluşturulmalı. Gelecekten ne istediğimize, beklentimizin ne olduğunu belirleyip bunları gerçekleştirecek şekilde önlemler almalı ve adımlar atmalıyız."
"Türkiye'nin çabalarını desteklemek borcumuz"
Mültecilerin istihdamı ve iş gücü piyasalarındaki yerini de değerlendiren Ryder, "ILO, Türkiye'nin dayanışmasını, cömertliğini, kapılarını açmasını takdir edenler arasında." dedi.
Ryder, mültecilere yönelik çalışma izinlerinin bütünü kapsayacak duruma getirilmesini savunarak, şunları kaydetti:
"Türkiye, dünyadaki en yüksek mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke. Bu manada çabalarını desteklemek de bir nevi borcumuz. Bu bağlamda mülteciler için becerileri geliştirme, dil ve mesleki eğitimler veriyoruz ki iş gücü piyasasında yer bulabilsinler. Mültecilerin aslında insana yakışır ve kayıtlı işlere giden bir yol bulması gerekiyor. Bu bağlamda Türkiye'nin çalışma izni vermeye hazır olduğunu biliyoruz. Kayda değer sayıda çalışma izni de çıkarılmış vaziyette ancak bütün mültecileri kapsayacak vaziyette değil. Bu da otomatik olarak çoğu mültecinin kayıt dışı sektörde çalıştığı anlamına geliyor. Bu da sektörlerin, koşulların kötü olması, ağır işler olması, gibi bir dizi sorunlar getiriyor. Türk işçiler için de bu bir sorun teşkil ediyor. Dolayısıyla çabalarımızı kayıtlı çalışmaya giden bir yol bulacak tarzda şekillendirmeliyiz. Büyük ölçekli bir iş birliğimiz var. Bunun gelecekte ölçeğinin daha da artırılması olası. Tabii ki Türkiye'nin kendi iş gücü piyasası içerisinde kendi güçlükleri de var. Bu sebeple hem mülteciler için hem de Türkiye'nin yerel iş gücü piyasası için dengeli bir yaklaşımla bir katkı sağlamamız gerekir."
Kaynak: AA