9 günlük Kurban Bayramı tatilini fırsat bilenler, her bayram olduğu gibi bu kez de yollara düşmeye başlayacak. Ancak uzun yol yapmak, sürücüler için çok da kolay değil. 2021 yılı TÜİK verilerine göre, ölümlü/yaralanmalı trafik kazalarında kusurların yüzde 87,1’i sürücü kaynaklı. Uzun yolda sürücülerin yaşadığı en büyük tehlikelerden biri ise ‘gözü açık halde’ uyumak olarak da bilinen ‘yol hipnozu’.
Peki sürücüler yol hipnozuna nasıl kapılıyor? Yol hipnozu olmamak için nelere dikkat edilmesi gerekiyor? Bayram tatilinin acıyla sonlanmaması için alınabilecek önlemler neler? Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi İnme Merkezi Sorumlusu Doç. Dr. Erdem Gürkaş ile konuştuk.
Sürücüler için uzun yolun gizli tehlikesi: Yol hipnozu
Yol hipnozunun trafik kazalarında önemli bir paya sahip olduğunu vurgulayarak sözlerine başlıyor Doç. Dr. Erdem Gürkaş. Yol hipnozu kavramının ilk kez 100 yıl önce bir makalede ele alındığını söyleyerek, bu durumu, "En basit tabiriyle, kişinin sürüş sırasında, gözleri açıkken yarı uyku halinde olması demek" şeklinde tarif ediyor.
“Genelde aracı kullanan kişinin gözleri açık. Ancak bir yere odaklanıyor. O anda yaptıklarının farkında olmuyor. Görüyor ancak bunu beyni algılayamıyor, gördüklerine tepki veremiyor. Bu nedenle de gazetelerde sıkla gördüğümüz ‘yol kenarında duran araca çarptı’ gibi haberler çoğunlukla bu yol hipnozu nedeniyle oluyor.”
Sürücüyü yol hipnozuna sokan unsurlar neler?
Sürücüler genellikle, direksiyon başına geçtikten yaklaşık 2-2,5 saat sonra yol hipnozu oluyor. Bu durumu yaşamalarına neden olan bazı tetikleyici unsurlar var. Yorgun olmak, uykusuz kalmak, beynin yoğun olması bu unsurlar arasında. Ancak daha fazlası da var:
“Monoton bir şekilde araç sürmek, tek başına araç kullanmak, bu yolculuğu gece yapmak, düz yolda gitmek, otobanda seyretmek… Bunların hepsi aslında yol hipnozunu tetikliyor. Beyin, gözden gelen dürtüleri, imgeleri analiz edemiyor.”
Birbirini tekrar eden görüntülere maruz kalmak da yol hipnozuna ortam hazırlıyor. Örneğin; yağmurlu havada devamlı çalışan silecekler, peşi sıra takip eden yol çizgileri ya da yol kenarındaki elektrik direkleri… Bunların ritmik hareketleri de sürücüleri hipnotize edebiliyor. Doç. Dr. Gürkaş, “Bunlarla birlikte düşünce ritmi azalıyor ve bu şekilde sürücü artık transa geçer gibi uyanık şekilde araç sürmeye devam ediyor” diyerek sonrasında yaşanabilen kazalara dikkat çekiyor:
“Sürücü o trans halinde önünde olan herhangi bir şeyi algılayamıyor, göremiyor, farkında olmuyor. Tepkiler çok azalıyor. Bu nedenle önündekini fark ettiği zaman da artık çok geç oluyor. Kazaların büyük kısmı da böyle meydana geliyor.”
Yol hipnozunun üstesinden nasıl gelinir?
Yol hipnozu ölümcül sonuçlar doğurabilecek ciddi bir durum. Bilinçli olmak ve bazı basit önlemler almakla önüne geçmek de mümkün. O önlemlerin neler olduğunu Doç. Dr. Gürkaş şöyle sıralıyor:
“Direksiyon başında uykusuz olmamak gerekir. Yola çıkmadan önce mutlaka en az 7 saatlik bir uyku almalıyız. Araç kullanan kişilerin 2 saatte bir mola vermesi lazım. Araçtan çıkıp en azından biraz hareket edip, hem temiz hava almak, hem vücudumuzun kan akışını düzenlemek iyi gelecektir.”
Araç içinde hareketsiz kalmanın yol hipnozunu tetiklediğini belirtiyor Gürkaş ve araç teknolojilerinin bu açıdan olumsuz bir tarafı olduğuna dikkati çekiyor:
“Artık araçlarda otomatik vites, hız sabitleyici sistemler daha yaygın. Bu da araç içinde hareket etmemizi azaltıyor, dalgınlığı daha da artırıyor. O nedenle bu noktada biraz daha canlı müzikler dinlemek işe yarayabilir. Yanımızda biri varsa sohbet etmek de bilinci açık tutacaktır.”
Aracın içindeki ısının da çok yüksek olmaması önemli. Gürkaş, klimanın 22-23 dereceye ayarlanmasını öneriyor. Aracın içindeki havada bulunan oksijenin de zamanla azaldığına işaret ederek ara ara camların açılması gerektiğini söylüyor.
“Her ne kadar klima açık olsa da mutlaka temiz hava almak lazım. Bunun dışında dikkatimizi artıracak şekilde, sık sık sağımıza solumuza, etrafımızdaki değişik görüntülere bakmamız lazım. Belki bunun için ayna kontrolünü de artırabiliriz.”
Yediklerimiz ve içtiklerimiz de önemli. Gürkaş, çok ağır yiyeceklerden uzak durmamız gerektiğini vurguluyor.
“Çünkü ağır yediğiniz zaman yediklerimizi hazmetmek için vücuttaki kan dengesi biraz değişiyor. Bunlar biraz daha mide bağırsak sistemini etkileyip kan akışı artırdığı için, bizim beyne giden kan akımımızı da azaltıyor. Bu nedenle kaçınmak lazım.”
İçecek olaraksa kahveyi tavsiye ediyor. “İçerisindeki kafein uyanık kalmamızı artırabilir. Kişiden kişiye değişmekle birlikte, kahve içmek bilinci dinç tutmak, dikkati sağlamak açısından önerilir” diyor.
Grafik: Ayhan Akgün