İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya üzerinden katıldığı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak soruları yanıtladı.
Türkiye'nin zamanında aldığı önlemler sayesinde koronavirüsle mücadelede önemli bir başarı elde ettiğini hatırlatan Soylu, bu tablonun dünyanın birçok ülkesi tarafından örnek gösterildiğini vurguladı.
Koronavirüsle mücadele kapsamında sokağa çıkmaları kısıtlanan vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için kurulan Vefa Sosyal Destek Gruplarının çalışmaları hakkında bilgi veren Soylu, "Bugüne kadar 14,5 milyon eve gidildi. 3 milyon 600 bin kişinin, seyahat izinlerine ilişkin talepleri karşılandı, 4 milyon 500 bin kişinin maaşı evde teslim edildi. 7 milyon 600 bin 65 yaş üstü ve kronik hastaların evine gidildi. Bunlar önemli faaliyetler, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir örnek yok. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bir faaliyet. Dünyada, 'yaşlılar ölsün' denildiği bir dönemde, Türkiye bambaşka bir tablo ortaya koydu. Devlet, yaşlılarımıza memur edildi ve onlar ne istedilerse gereği yapıldı." diye konuştu.
Konuşmasına, İstanbul'un fethinin 567. yıl dönümünü kutlayarak başlayan Soylu, "Biz farklı bir milletiz, Peygamber'inin bir sözüne çağ açıp, çağ kapatan bir milletiz. İstanbul aynı zamanda dünyanın göz bebeği bir şehir, bölgenin ve coğrafyanın kalbi bir şehir. Hazreti Peygamber'in İstanbul'la ilgili bir müjdesi var ve o müjdeye nail olmak için çaba sarf eden bir ecdat var." ifadelerini kullandı.
Yeni tip koronavirüs tedbirleri kapsamında yaklaşık 2,5 aydır toplu ibadetin kısıtlanmasının ardından ilk cuma namazının kılındığını anımsatan Bakan Soylu, 45 bin 571 cami ve 5 bin 264 açık alanda namaz kılındığını söyledi.
Kiliselerin de ibadete açılmasına ilişkin Patrik ve diğer azınlık cemaatlerinin liderleriyle görüşüldüğünü bildiren Soylu, şöyle devam etti:
"Arkadaşlarıma dedim ki biz bunu yaptık camilerde ibadet başladı, peki kiliselerde ne olacak? Hemen arkadaşlarımız bir telefon diplomasisi kurdular. Bu konuda nasıl adım atmalıyız, neler yapmalıyız? gibi hem Sayın Patrik ile konuştular hem diğer azınlık cemaatleriyle konuşmak için çaba sarf ettiler. Zannediyorum yarın sabaha orada bir hazırlık, 'kendiniz ne yapmak istiyorsunuz, nasıl bir adım atabiliriz, bu konuda neler yapabiliriz?' gibi.
Bu toprakların kendine has bir kültürü var ve biz bu kültürü devam ettirmekle mükellefiz. Bu bizim için büyük bir zenginlik, aynı zamanda dünyaya karşı da kendi adımıza ortaya koyabileceğimiz büyük bir anlayış. Bu, birbiriyle beraber olabilmeyi anlatabilen önemli bir duruş. Bunu Türkiye kaybetmemeli. 1453 ve akabinde kaybetmemiş tam tersi orayı oluşturmuş. Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle bu azınlık cemaatleriyle olan muhabbetini ve bu konudaki yaklaşımını görünce büyük bir devletin bu konuda ortaya koymak zorunda olduğu süreci de esas itibariyle anlıyorum."
Bakan Soylu, İzmir'de cami hoparlörlerinden yapılan müzik yayınının teknolojik bir mesele olmadığını, ilkel bir yöntemle yapıldığını belirterek "Mübarek bir ayda herkesin kendisini, kendi dini inancıyla bulmak istediği bir ayda elbette ki bir provokasyon. Bu provokasyonu yapanı arkadaşlarımız arıyorlar, bulacaklardır. Bu provokasyonun müsebbipleri apaçık ortada." dedi.
Yaşanan olayın geçmiş dönemlerin siyasi bir taktiği olduğunu bildiren Soylu, "Türk siyasetinin bunu çok üzerine çıktığı kanaatini taşıyorum. Burada devlet olarak bizim üzerimize düşen görev, sorumluları bulmaktır. İki gün önce bir Ermeni kilisesinin kapısındaki haçı almaya çalıştılar, hemen bulduk ve yargının önüne çıkardık." diye konuştu.
"Toplumla da iyi bir uyum oluşturabilmişsek istikrarın ciddi bir payı var"
Türkiye'de 18 yıllık bir istikrar olduğunu ifade eden Bakan Soylu, "Belki de en temel kazancımız bu. Bugün ne adım atmışsak, pandemide de salgında da diğer ülkelerden nasıl daha üst bir seviyede kendimizi tutabilmişsek, kararlarımızı nasıl istikrarlı bir hükümetin alabileceği kararlar şekline yansıtabilmişsek ve bu konuda toplumla da iyi bir uyum oluşturabilmişsek elbette ki bu istikrarın ciddi bir payı var. Bu istikrarın getirdiği şey çok net. Büyüme getiriyor, öz güven getiriyor." ifadelerini kullandı.
Süleyman Soylu, şöyle devam etti:
"71 muhtırası, tamamen uluslararası talepler karşılanmaması sebebiyle gerçekleştirilmiş bir adımdır. Türkiye'nin kendine ait yaptıklarıyla ilgili gerçekleştirmede hazmedemeyenlerin ortaya attığı bir adımdır. 80 darbesini, biraz erken duyduk, 'Bizim çocuklar bu işi başardı' sözünü. Şimdi hepsini atlayalım 17-25 atlayalım, 17-25'in nereden tetiklendiğinde, 17-25'i yapanların kimler tarafından bugün muhafaza edildikleri belli. Dönelim ondan önce 28 Şubat var, oraya atladık.
Dönelim 17-25'ten sonra 15 Temmuz var. 15 Temmuz'da neyin yaşandığı, arkasında kimin olduğu apaçık belli. Şimdi şöyle bir şey yapıyorlar bir 'Türkiye dediğiniz ülke vesayetlerle yönetilmeye mahkum edilmeye çalışılan bir ülkedir'. Birkaç zamandır şunu söylüyorum, darbe vesayetin aracıdır ama esas vesayettir.
Vesayeti bir patron görmek lazım. Vesayet terörü kullanır, PKK'yı kullanır, DHKP-C'yi kullanır, MLKP'yi kullanır. İcap eder FETÖ'yü kullanır, icap eder DEAŞ'ı kullanır. Şimdi bunu yapar ama darbeyi de kullanır. Darbe de bunun bir aracıdır. Faiz sistemi ve uluslararası ekonomik sistem de vesayetin bir aracıdır. Bunlarla ilgili eğer sonuç alamıyorsa ki biz bunları gördük, suikastlara, bombalı eylemlere başlar.
Çabuk unuttuk tabii İstanbul'da bombaların patladığı günleri, Türkiye'de intihar saldırılarının yaşandığı günleri, katliamların olduğu günleri, polislerimizin, askerlerimizin şehirlerin ortasında şehit edildiği günleri ve bütün buna silahlı saldırıların bombalı eylemlerin yapıldığı günler elbette ki vesayetin hazzettiği hadisedir."
"15 Temmuz ve Gezi Parkı'nın farklı değerlendirilmesi gerekiyor"
Bakan Soylu, 15 Temmuz darbe girişimi ile Gezi Parkı olaylarının insanlara sokak eylemleri ve darbelere karşı bir direniş kültürü kazandırıp kazandırmadığı sorusuna, "15 Temmuz ve Gezi Parkı olaylarının farklı değerlendirilmesi gerekiyor." yanıtını verdi.
Türkiye'de darbe teorisi üzerinden siyaset üretmeye çalışanların, Türkiye'nin bugününden kopuk olduğunu vurgulayan Soylu, şöyle devam etti:
"İki gün önce 27 Mayıs'tı, 60 yıl geçmiş ve hala Türkiye unutmamış. 27 Mayıs bu ülkede, 1980 darbesi sonrasına kadar bayram olarak kutlandı. Bu millete, 'Bu sizin bayramınızdır, bu adamlardan kurtuldunuz' dendi. Geçen Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade etti, 1950-60 dönemi Türkiye'nin kalkınmada, büyümede, demokratikleşmede ve dünya ile rekabet edebilme koşullarına ulaşma konusundaki en önemli 10 yılıydı.
Biz bu 10 yılı, rahmetli Özal'ın 83-91 arasını ve Demirel'in 65-71'inin elbette ki faydasını çok net bir şekilde görüyoruz. Çünkü Türkiye'nin darbelerle, kaoslarla kaybettirilmeye çalışılan zemininin kuvvetlenmesinde ve bugün bizim o zeminin üzerinde istediğimizi rahat bir şekilde yapabilmek gayretimizi oluşturan o zeminin kendisi, o demokrasi yılları."
"Vesayetin can damarı kesilmiştir"
Darbe söylentilerini dile getirenlerin, bunu siyaset boşluğundan söylediğini bildiren Bakan Soylu, "Bunu söyleyenlerin heybesinde, kefesinde bir şey yok zaten. Yani söyleyeceği, toplumun sinir uçlarına dokunan, günlük politika gündemine, yoğunluğuna kendini yazdırabilmek için ortaya çıkan sözler. Bunlar ayıplanması gereken sözler, tekrar söylüyorum kendi partileri tarafından da ayıplanması gereken sözler." dedi.
Demokratik bir siyaset yaptıklarını vurgulayan Soylu, "Madem kendi hükümet gücümüz Türkiye'de seçim kazanmayı sağlayabilecekti, niye bu ülkenin Cumhurbaşkanı meydan meydan geziyor? Niye evlere konuk oluyor? Niye gecenin bir yarısına kadar çaba sarf ediyor? Ben 2-2,5 ay nerede yattığımı bilmedim. Derdimiz ne? Millete kendimizi anlatabilmek, ifade edebilmek, yaptıklarımızı anlatabilmek. Böyle bir alanda rekabet varsa yani heybene koydukların, kefene koyduklarınla beraber siyaset yapabilme kabiliyetin söz konusuyken niye böyle bir tartışmanın içerisinde olursun?" diye konuştu.
Darbe ve darbe türü oyunlardan sonuç alınmadığı bir dönemden geçildiğini belirten Bakan Soylu, şunları kaydetti:
"2002 ile 2020 arasında 18 yıllık dönemin en önemli özeti şudur; vesayetin can damarı kesilmiştir. Darbe demiyorum darbeyi hala bir alet, bir araç olarak görüyorum. Vesayet kesilmiştir. Ekonomik saldırılarla beraber zemini istediği noktaya çeken, daha sonra istikrarsız araştırma ortamı oluşturmaya çalışan bir yapı bugün Türkiye'de kendine bir canlanma alanı bulamamaktadır.
Bence AK Parti iktidarının, Türkiye'ye kazandırdığı en iyi karakter budur. Diğerleri elbette ki büyük önem taşır ama bunu kazandıramadıktan sonra diğerlerini bir dakikada silip atıyorlar. Siz istediğiniz kadar şehir hastanesi yapın, istediğiniz kadar terörle mücadele edin, istediğiniz kadar asayişi iyi bir noktaya taşıyın. Başka bir yerden bir gedik açıyor ve o gediği kendi vesayetinin bir aracı olarak gösteriyor. Ondan sonra da sizin bugüne kadar toplum için millet için ülkeniz için yaptığınız her şeyi silip bir oyunu devreye sokuyor."
Soylu, demokrasi anlayışını dünyada en iyi yöneten ülkelerden birinin Türkiye olduğunu belirterek isteyen herkesin parti kurarak siyasete ortak olma özgürlüğünün olduğunu söyledi.
Bakan Soylu, İçişleri Bakanlığı olarak toplumsal bütünlüğe zarar verecek gelişmeleri yakından takip ederek hukuk çerçevesinde gereken işlemleri yaptıklarını ifade etti.
Asayiş rakamları
Koronavirüsle mücadele sürecinde de kamu düzeninin sağlanması için kolluk kuvvetlerinin özveriyle görev yaptığını anlatan Soylu, koronavirüsün Türkiye'de görülmesinden önceki 60 gün ile sonraki günler kıyaslandığında evde kadına yönelik şiddet oranının yüzde 12 azaldığını, kadın cinayetlerinin ise yüzde 38 düştüğünü açıkladı.
Emniyet ve jandarma güçlerinin son yıllarda asayiş başta olmak üzere birçok alanda başarılar elde ettiğini vurgulayan Bakan Soylu, şöyle devam etti:
"15 Temmuz'u milat kabul edersek Türkiye'deki hırsızlık günlük 281'den 126'ya düştü. Bu, Türk polis teşkilatının başarısıdır. Mafya, organize suç çeteleri neredeler? Burası Türkiye, herkes kurallara uymakla mükelleftir. Kurullara uymayanları uyar hale getiririz. Devletten büyük bir güç yoktur, herkesin bunu kabul etmesi gerekiyor, acımayız da.
15 Temmuz'dan sonra Türkiye'de 232 organize suç çetesi çökertildi. Kaçak sigara miktarı yüzde 21'den 2'ye düştü. Mal varlığına karşı işlenen 9 suç var. Cumhuriyet tarihinde bugüne kadar bu suçların yüzde 38'i aydınlatılıyordu. Şu an yüzde 54'ü aydınlatılıyor. Uyuşturucuya bağlı ölüm sayıları 2016'da 920, 2017'de 941, 2018'de 657, 2019'da ise yaklaşık 375. Polis ve jandarma tarihinin en başarılı dönemi olduğu söyleniyor. Bunu rakamlar da gösteriyor."
Soylu, terörle mücadelede de benzer bir tablonun söz konusu olduğunu aktararak "Şu an dağdaki terörist sayısı 469. Yılbaşından bugüne kadar örgüte Türkiye'den katılanların sayısı 16. İkna ile örgütten kopardığımız kişi sayısı ise 76." bilgisini paylaştı.
Polis ve jandarma teşkilatının disiplin anlayışı üzerine kurulduğunu belirten Soylu, geçen yıl yaklaşık 500 polisi disiplinsizlik nedeniyle ihraç ettiklerini, 12 bin 500 emniyet personelinin ise disiplin sürecinden geçtiğini bildirdi.
3600 ek gösterge
Bakan Soylu, bekçilerin göreve başlamasıyla asayiş olaylarından azalma olduğuna dikkati çekerek "Günlük hırsızlık olayları İstanbul'da 79'dan 25'lere, Ankara'da 2, İzmir de 5'li rakamlara düşmüşse bunda bekçilerin payı vardır. Bekçilerin kimlik sorma yetkisine gelince 1966'dan beri böyle bir hakka sahipler." dedi.
Yakın bir zaman önce 3 bin kadın polisin istihdam edildiğini belirten Bakan Soylu, buna rağmen Türkiye'deki kadın polis sayısının Avrupa ortalamasına göre düşük olduğunu, bu nedenle yaklaşık 2 bin 500 kadın polisi daha istihdam etmeyi düşündüklerini söyledi.
Polislere 3600 ek gösterge hakkının verilip verilmeyeceğine ilişkin soruya Bakan Soylu, "Hükümet olarak bunu gerçekleştireceğiz. Bu konuda sözümüz var." cevabını verdi.
Bakan Soylu, istifasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilmediğinin hatırlatılması üzerine, "Benimkisi bir sorumluluktu. Hükümetin üzerine Sayın Cumhurbaşkanı'nın üzerine böyle bir sorumluluk bırakmak istemedim. Şunu ifade edeyim, biz aldığımız her kararda risk üzerine karar alıyoruz. Binlerce operasyon yaptık. Bu operasyonlarda, Allah muhafaza 3-5 sivil hayatını kaybetse ne yapacağız? Bizim bakanlığımız, karar alma makamıdır. Doğru karar almak durumundayız." değerlendirmesini yaptı.