Türkiye, sadece son 1 haftada 230’a yakın irili ufaklı yangınla karşı karşıya kaldı. Özellikle Ege ve Akdeniz’de yoğunlaşan yangınlarla mücadele için tüm kurumlar seferber olurken, bu yıl insansız hava araçlarının kullanım sıklığı ve çeşitleri de arttı.
Peki, söz konusu insansız hava araçları yangınla mücadelede nasıl roller üstleniyor, sahip oldukları sistemler nasıl çalışıyor? Savunma Sanayii Araştırmacısı Kadir Doğan hem bu sorulara yanıt verdi, hem de söz konusu sistemlerdeki yerli-milli parçaların ne denli önemli olduğunu anlattı.
Yangın ve depremlerde kritik görevler
Yerli ve milli insansız hava araçlarının yangın, deprem ve benzeri doğal afetlerde çeşitli şekillerde kullanıldığını belirten Doğan, “Elazığ depreminde insansız araçlarımızın aktif bir şekilde kullanılması ile çok hızlı bir şekilde hasar tespiti yapılabilmişti. Görüntüleme ve haberleşme sistemleri açısından insansız araçlarımızın dünya standartlarında kabiliyetlere sahip olmasının avantajını depremle beraber bir kez daha gördük” bilgisini paylaştı.
Drone ve İHA’lar yangını nasıl algılıyor?
Kadir Doğan, söz konusu insansız sistemlerin sadece alev oluşumlarını değil, farklı sebeplerle ortaya çıkan ısı transferini de gözlemleyebildiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:
“Hava araçlarında çok sık bir şekilde kullanılan ve termal kamera olarak bilinen kameralar da aslında ‘kızılötesi’ kameralar... Bu kameraların kısa, orta ve uzun dalga boylarında kızılötesi dalgaları tespit edebilme kabiliyeti var. Kızılötesi kameralar sayesinde de yangın olsun veya olmasın bir bölgedeki sıcaklık değişimleri, uygun koşullarda çok yüksek hassasiyetler ile tespit edilebiliyor.
Bir diğer yöntem olarak çok da sık kullanılmasa da gün ışığı kameralarından alınan görüntülerin, çeşitli görüntü kıymetlendirme yöntemleriyle sıcaklık tespiti yapılması… Ancak bu sistem çok doğru sonuçlar vermeyebiliyor bu nedenle de nadiren kullanılıyor.”
Çok farklı alanlarda kullanılıyor
İnsansız hava araçlarının sadece deprem ve yangın gibi doğal afetlerde kullanılmakla kalmadığını ifade eden Doğan, “Bu teknolojiler denizlerdeki kirlilik ve tuzluluk oranları, tarım arazilerinin kontrolü, topografya, fotogrometri (ışık yardımıyla çizerek ölçme) gibi alanlarda da insansız araçların kabiliyetlerinden yararlanmak mümkün. Ülkemizin de insansız araçlarda sahip olduğu kabiliyetlerin bu alanlara aktarılması farklı problemlere çok daha efektif çözümleri beraberinde getirir” dedi.
Düşük maliyetle esnek müdahale
Doğan, son yangınlarda ASELSAN tarafından üretilen insansız uçan sistem aracı Serçe'nin de kullanıldığını hatırlatarak, şunları söyledi:
“Serçe’nin de bu şekilde kullanılması, maliyet/etkin bir çözüm sunması açısından çok önemli. TB2 ve ANKA gibi platformlarımızın üzerinde çok ciddi bir iş yükü mevcut ve bu ürünlerin çok sık kullanılması operasyonel maliyetlerini de ciddi oranda artırıyor. Serçe gibi döner veya sabit kanatlı bulut altı sınıftaki insansız hava araçlarının kullanılması ile bu gibi olaylara çok daha esnek ve düşük maliyetli bir şekilde müdahale edilebilir.”
Yerli görüntüleme sistemleri son derece kritik
Söz konusu sistemlerde kullanılan görüntüleme imkan/kabiliyetlerine ilişkin de bilgi veren Doğan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu gibi ürünler çok geniş ürün gamlarında ASELSAN tarafından ülkemizde üretiliyor. Hava, kara ve deniz platformları için başta çeşitli elektro-optik sistemler olmak üzere ip kameralar, termal kameralar, gece görüş kameraları ve gün ışığı kameraları da aynı kurum tarafından büyük bir hassasiyetle üretiliyor.
Türkiye’ye karşı ‘ambargo’ kozu olarak kullanılıyordu
Bu ürünlerin de kullanıldığı çeşitli görüntüleme sistemleri de mevcut. Aselpod, Cats, Aselflir başta olmak üzere birçok görüntüleme sistemi de geliştiriliyor. ASELSAN dışında ülkemizde bu konularda çalışmalar yapan şirketler de var. Ancak ASELSAN’ın bu ürünlere ait optik sistemleri de geliştirmesi, bu durumu çok daha özel bir noktaya taşıyor zira elektro-optik sistemler, en çok ihracat kontrolüne tabi tutulan ve diğer ülkeler için Türkiye’ye karşı bir ‘ambargo’ kozu olarak ortaya sürülebilecek sistemler.
Bir aracın ortalama birim fiyatının neredeyse 4’te 1’ini tek başına görüntüleme sistemi oluşturuyor. Kullanılan ürünün kabiliyeti, platformun kabiliyetini de doğrudan etkiliyor. Tüm bunları alt alta yazdığımız zaman görüntüleme sistemlerinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu nedenle ülkemizde bu alanda yapılan ve gelecek dönemlerde yapılması muhtemel çalışmaların çok değerli olduğunu düşünüyorum.”