Soğuk Savaş dendiğinde yakın bir geçmişe kadar aklımıza ABD ve Rusya arasındaki mücadele geliyordu. Sovyetler yıkıldı ve dünya hızla ABD hegemonyasına girdi. Ancak gelinen noktada bu denge de uzun sürmedi. Çin başta olmak üzere ekonomik ve askeri gücü giderek yükselen ülkeler küresel sistemde daha net var olmaya başladı. Böylece ‘çok kutuplu yeni düzen’ dediğimiz süreç başladı.
Yeni dünya düzeninde elbette ABD yine başı çekiyor. Ancak bu kez karşısında Rusya değil Çin var. Batı ve Doğu blokları olarak konumlanan ülkeler daha fazla söz sahibi olmak için kıyasıya mücadele içinde. Ve bu yeni Soğuk Savaş’ın en önemli enstrümanlarından biri otomotiv sektörü. Son dönemlerde söz konusu alanda sıkça haberler duymamızın sebebi de aslında bu.
Otomotiv küresel mücadelenin neresinde? Çin’in hamleleri ya da Batı’nın kendini korumak için attığı adımlar ne anlama geliyor? Ve belki de en önemlisi Türkiye tüm bu hengamenin içinde nasıl bir pozisyon almalı? Bu soruların cevabını ve daha fazlasını otomotiv sektörünün en önemli isimlerinden Hakan Doğu ile konuştuk.
ABD ile Çin’in ilişkisinde en kritik virajlardan biri 2000 yılında yaşandı. Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesi ikili ticarette büyük bir artış getirdi. Hakan Doğu, ucuz iş gücü sayesinde üretilen malların Batılı pazarlarda deflasyonist bir etki yarattığını ve halkın alım gücüne önemli bir katkıda bulunduğunu belirtiyor.
Bu süreçte Batılı markalar Çin pazarına büyük yatırımlar yaptı. Çin hızla büyüdü. Firmaların karları katlandı. Batılı şirketler de ellerindeki teknolojiyi oraya akıtmaya devam etti. Bu durum Çin’in sanayileşmesini ve zenginleşmesini getirmekle kalmadı. Aynı zamanda Batılı ülkelerin sanayisini bu ülkeye göç etmesine neden oldu.
Hakan Doğu bu noktada bir parantez açıyor ve “Çin iç pazarı çok büyüdü. Batılı şirketler hem Çin pazarına bir hayli mal satmaya başladı hem de kendi ülkelerine Çin’den ihracat yaptı. Sonuç olarak Batılı ülkelerde sanayi giderek zayıfladı. Ve Çin’e bağımlı hale geldiler.” diyor.
Batı ‘üretemez’ durumda
Batı’nın Çin’e bağımlılığı üstün körü geçilecek bir mesele değil. Belki de yeni dünya düzeninin bam teli. Hakan Doğu burada iki noktaya dikkat çekiyor:
“Batılı ülkelerin Çin iç pazarına yaptığı satışlardan elde ettiği kar çok yüksekti. Bu özellikle Alman otomotiv şirketleri için geçerli. Örneğin Volkswagen’in 2020 yılındaki karlılığının yüzde 40’ı Çin kaynaklıydı.
Ayrıca küresel şirketler Çin’den bir şey almadan Batı’da bir şey üretemez hale geldi. Ancak Batılılar halının ayaklarının altından gittiğini 2015-2016 yıllarında Çin’in güçlenen askeri gücü ve Asya’da yavaş yavaş diş göstermesiyle fark etti.
Çin’in Covid sırasında duruşu ve tedarik zincirinin kesilmesi nedeniyle bu bağımlılığın ne kadar büyük seviyede olduğu ağır bir şekilde anlaşıldı.”
ABD ve AB ülkeleri Çin’in geldiği noktayı gördüğünde belki de artık çok geçti... Hakan Doğu bazı örnekler veriyor. 2017’de Başkan seçilen Donald Trump’ın ‘Önce Amerika’ sloganının bir reaksiyon olduğunu dile getiriyor. Ayrıca, tüm G-7 ülkelerinin ‘yeniden sanayileşme’ politikasında anlaşmasını da bir başka işaret olarak yorumluyor.
Trump sonrası göreve gelen Biden yönetiminde çıkarılan ‘enflasyon düşürme kanunu’ için de bir parantez açıyor Doğu ve devam ediyor:
“Bu kanun özellikle yüksek teknoloji ürünlerinde ve otomotivi kapsayacak şekilde işletilmeye başladı. ABD ve Batı, Covid sonrası dünyada Çin’e bağlılığı azaltmak için ciddi çaba gösteriyor. Ancak otomotivde ve elektrikli araçta ipin ucunun özellikle Avrupa için kaçtığı son iki yılda anlaşıldı.
ABD’nin Tesla’sı onun için bir avantaj. Ayrıca, ABD’li üreticilerin Çin iç pazarına karlılık bağlılığı görece düşük. Ancak Alman otomotiv şirketlerinin aşırı bağlılığı Almanya için acı sonuçlara yol açmaya başladı. Ukrayna savaşı ile zaten pahalı enerji ile yara alan Alman otomotivi büyük bir şokta.”
Geldiğimiz noktada fotoğrafın bazı noktaları çok net. Avrupa şu an elektrikli araçlarda rekabetçi olmanın bir hayli uzağında.
Hakan Doğu da buna işaret ediyor ve “Bir yazılım şirketi DNA'sı üzerinde yükselen ABD’li Tesla ve eski bir telefon pil üreticisinden ortaya çıkan Çinli BYD gibi şirketler arasında kalan Avrupalı otomotiv üreticileri zorda. Özellikle elektrikli araçlara geçişte rakipleriyle rekabet edemeyecek durumdalar.” ifadesini kullanıyor.
Sadece elektrikli araçlar değil. Bağlantılı araçlar ve otonomide de Tesla ile Çin çok ilerde görünüyor. Doğu’ya göre Batılı ülkeler bu noktada bazı adımlar attı. Kısa vadede gümrük duvarının arkasına saklanmak, regülasyonlarla engellemek, içten yanmalı motorun ömrünü uzatmak gibi yöntemler… “Sadece bunlara başvurmakla kalmadılar.” diyor Doğu ve ABD’nin Pasifik’te Çin’i askeri açıdan çevreleme stratejisine dikkat çekiyor.
Geldiğimiz noktada otomotiv sektörünün küresel rekabette nasıl bir rol oynadığını net bir şekilde anlatıyor Hakan Doğu. İlginç bilgiler vermeye de devam ediyor. ABD-Japonya-Güney Kore arasında yapılan askeri iş birliği anlaşmasının maddelerinden birine işaret ediyor. “Elektrikli araçlar için gerekli madenlere birlikte ulaşma planı var.” diyor.
AB tarafından Çin’den gelen otomobillere mevcut yüzde 10’ün üzerine getirilen ek vergiler var. Ki bunların oranı da yüzde 10 ile 37 arasında değişiyor. Bu süreci ‘alışık olmadığımız bir aşama’ olarak niteliyor Doğu. Elbette Çin’in bir cevabı olacağının altını çiziyor.
Son dönemlerde Çin’in bazı teknoloji ve ürünlerin ihracatına yasak getirilmesini alametlerden biri olarak niteliyor. Batı ile Çin arasında bu ticaret savaşını ‘Yeni Soğuk Savaş’ olarak adlandırıyor Hakan Doğu. Sovyetler-ABD arasındaki mücadelenin yeni dünya düzeninde Çin-Rusya ekseninde bir blok ile Batı arasında bir soğuk savaş devrine evrildiğini söylüyor.
Sürece dair böylesine geniş bir çerçeve çizip de tüm bu yaşananların Türkiye’ye muhtemel etkileri konuşmamak olmaz. Aslında bu mesele bile başlı başına ayrı bir haber. Ama şimdilik en azından genel bir parantez açıyor Hakan Doğu ve sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Türkiye otomotiv sanayi anlattıklarımız çerçevesinde en büyük ticari ortağı olan AB ile aynı kaderi paylaşıyor. Ve maalesef ufukta sıkıntılı bir süreç görünüyor. ABD Başkanlığı’na Trump’ın seçilmesi halinde mevcut durumun daha da zorlaşacağına inanıyorum. Çünkü Trump’ın Çin muhalefeti çok sert. Ayrıca kolayca ‘Ya biz ya onlar. Seçiminizi yapın’ diyebilecek bir lider.
Bu aşamada Türkiye’nin Batı’yı seçmek dışında başka bir rasyonel ticari opsiyonu yok. Çünkü Çin-Rusya aksına satacak bir ürünümüz olsa da orada Çin’le rekabet etme şansımız bulunmuyor.
Türkiye otomotivde kendi iç pazarını 2 ya da 2,5 milyon adete çıkarırken yerli üretime destek verecek bir şekilde ilerlemeli. Ve mobiliteyi toplu ulaşım dahil, dijitalleşmeyle bütünsel bir şekilde ele almalı. Bu sayede bu değişen dünyanın krizinde büyük avantajlar elde etme şansı bulabiliriz. Dünyaya örnek bir mobilize eko sistemi kurmak için hala elimizde büyük bir şans var. Umarım doğru adımları atar ve süreci başarıyla yürütebiliriz.”