Türkiye ile Yunanistan, Doğu Akdeniz’de stres yüklü bir dönemin ardından tansiyonu düşürücü adımlar atmış ve nihayetinde Ankara-Atina arasında yeni bir istikşafi görüşme sürecini başlatmıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde söylediği “'İstikşafi konuşmalar başlasın' dedik, Atina'da yapılacaktı. Miçotakis şimdi meydan okudu. Şimdi sen bu meydanı okuduktan sonra seninle nasıl bir araya gelelim? Bu şekilde gitmesi halinde masaya oturamayız” cümleleri sürecin nasıl gittiğine dair bir işaret oldu.
Ege’de hidrografik araştırmalar için Navtex
Tam da bu noktada Ankara yeni bir adım daha attı ve TCG Çeşme gemisi için 18 Şubat - 2 Mart 2021 tarihlerinde Ege Denizi'ndeki hidrografik araştırmalar için NAVTEX ilan etti.
Emekli Tümamiral Deniz Kutluk ile TCG Çeşme gemisi için ilan edilen Navtex’in ne anlama geldiğini, Türkiye ile Yunanistan için olası çözüm senaryolarını ve Atina’nın ‘diplomasi dışı’ bir hamle yapması durumunda muhtemel sonuçların neler olabileceğini konuştuk.
TCG Çeşme’nin Türkiye denizleri için seyir haritaları üretmekten sorumlu Deniz Seyir Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığının bağlısı bir yardımcı sınıf harp gemisi olduğu bilgisini paylaşan Kutluk, söz konusu geminin ilgi alanımızdaki denizlerde yılda 100 günü aşan sürelerle hidrografik ve oşinografik araştırmalar yaptığını söyledi.
Bern Anlaşması’ndan doğan bir hak
Emekli Tümamiral Kutluk, bu haritaların sadece Türk denizcileri için değil yabancı ticaret gemileri için de uluslararası kullanımda olduğuna değinerek, Navtex ilanı içeriğinden bu defaki çalışmasının da benzeri amaçla olduğunun anlaşıldığını söyledi.
Hidrografik çalışmaların ne anlama geldiği sorumuzu da yanıtlayan Kutluk, “Denizdeki su kütlesinin ısı, tuzluluk, akıntı ve yapısı ile ilgili verilerin toplanması ve değerlendirilmesi sağlanıyor. 1976 tarihli Bern Anlaşması ile Ege kıyıdaşları Ege Kıta Sahanlığı'na dair çalışmalar yapmamak taahhüdünü üstlenmişlerdir. Türkiye de bu anlaşmaya saygılı adımlar içinde olmuştur. TCG Çeşme de ülkemizin ilgili olduğu deniz alanlarında çalışmalarını tamamlayacaktır” dedi.
Ankara-Atina arasında çok farklı görüşme kanalları var
Emekli Tümamiral Deniz Kutluk’a hem istikşafi görüşmeleri hem de önümüzdeki döneme dair beklentilerini de soruyoruz…
‘Keşifte bulunucu’ veya istikşafi görüşmelerin daha önce 14 yılda 60 kez yapıldığını ve Çipras Başbakan iken Yunanistan’ın devam etmeme kararıyla 2016’da kesintiye uğradığını anımsatıyor Kutluk.
Beş yıl aradan sonra geçen ay Ankara’da tekrar başlatılan ve mart sonunda Yunanistan’da yapılması kararlaştırılan görüşmelerin kısa sürede çözüm getireceğine inanmadığını vurgulayan Kutluk, şöyle devam etti:
“Bu görüşmelerden kısa sürede Ege’deki sorunlara çözüm yaratması beklenmemeli çünkü önceki 60 görüşme çözüm getirmedi.
İstikşafi görüşmeler dışında NATO öncülüğünde denizde istenmeyen askeri sürtüşmelere yol açılmasını engelleyici (deconflicting) görüşmeler, diplomatlar arasında siyasi istişare görüşmeleri ve askerler arasında Güven Artırıcı Önlemler görüşmeleri (GAÖ) de gündemdedir ve her birinin ayrı ayrı da geçmişi bulunmaktadır.
Diğer yandan taraflar arasında 1988 Populias-Yılmaz anlaşması da yürürlükte olup o da kendi içinde bir GAÖ olarak kabul edilmektedir.”
Yunanistan iç siyasetinde Ankara ile gerginlik ‘iş yapıyor’
Tüm bu görüşme kanallarına rağmen neden Yunan siyasilerin sıklıkla Türkiye karşıtı açıklamalarda bulunduğunu sorduğumuz Deniz Kutluk, “Demek ki Ankara ile gerginlik onların iç siyasetinde ‘iş yapan’ bir unsur” cevabını veriyor.
Deniz Kutluk bu tür yaklaşımların kalıcı barışa hizmet etmeyeceği uyarısında bulunarak, “Miçotakis zaman zaman Yunan devlet kapasitesini aşan nitelikte Türk-Yunan sorunlarını ele almak alışkanlığı olan bir isim. Burada amaç, ‘üçüncü tarafların’ dikkatini çekmek ve onların yardımını sağlayarak sürecin kendi lehine sonuçlanmasını sağlamak. Ege’de kalıcı çözüm mevcut dengelerin ‘aşındırılmadan muhafazası’ anlayışıyla sağlanabilir” görüşünü paylaşıyor.
Ege ve Akdeniz’de nasıl bir yol haritası izlenmeli?
Kimi zaman Doğu Akdeniz, kimi zaman Kıbrıs ve bazen de Ege… Emekli Tümamiral Deniz Kutluk’a Türkiye ile Yunanistan’ın sürekli aynı döngüde devam eden krizlerinde çözümün nasıl olabileceğini soruyoruz:
"Türkiye’nin Akdeniz ve Ege’de izleyeceği yol haritası uluslararası hukukun sağladığı yasal çerçevede gayet kendinden emin olarak uygulanabilir.
Bunun ana esasları şöyle görülmelidir; Akdeniz sorunu esasen batısındaki Ege ve doğusundaki Kıbrıs sorunları ile kuşatılmıştır ki bunların çözümü olmaksızın izole şekilde ele alınamaz. Alınırsa anlamlı çözümler veya yol haritaları ortaya konulamaz. O halde her iki uçtaki çözümler birlikte düşünülmelidir.
Buna göre Kıbrıs’ta çözüm iki devletli bir yapının hayata geçirilmesinden ibarettir ki böylece kuzeydeki Türk devleti kuzey kıyılarının ötesindeki, güneydeki (yeni) Rum devleti güney kıyıları ötesindeki deniz alanlarında bir barış anlaşması sonrasında egemen olabileceklerdir. Böylece Doğu Akdeniz deniz yetki alanları sorunu biter.
Silahlar konuşursa Atina yalnız kalacağını bilmeli
Ege’ye dönersek burada dengeler 1923 Lozan Antlaşması ile kurulmuştur ve ona riayet edilmesi ile de çözüm sağlanacaktır. Bilindiği gibi Lozan 6’ncı ve 12’nci maddeleri uyarınca kara suları 3 (üç) deniz mili genişliğindedir, adalara kıta sahanlığı ve MEB gibi özel haklar tanınmamıştır. Türkiye yakınındaki 23 Ege adasının egemenliği de Yunanistan’a şartlı olarak devretmiştir. Burada silahsız, askersiz kullanım şartı vardır. Bunlara riayet edildiğinde Ege sorunu kalıcı olarak çözülmüş olur.
Eğer bu hassas dengelere riayet edilmezse ABD, AB ve diğerleri Yunanistan’ın hukuk ötesi maksimalist taleplerinin yerine getirilmesinde çare olamazlar. Silahların çözümde rol alması zorunluluğu oluşursa Yunanistan Türkiye karşısında yalnız olduğunu bilmelidir. Gerisi siyasi söylem olarak kalır.”