İngiltere’de bir hemşire koruyucu kıyafet sağlayamayıp çöp torbasını sarıyor; cepheyi terk etmiyor. Uykusuz geçen 24 saatin ardından gözünü kapatmadan yeni güne uyanıyor İtalya’da bir sağlık personeli. Dünya koronavirüsle mücadele ediyor.
Türkiye’de mücadelenin 43’üncü günü. Bugün de binlerce hasta iyileşiyor, yüzlercesi bu savaşa yenik düşüyor. Ne kadar sürer, nereye varır bilmem ama yüz güldüren anlar, göğüs kabartan kahramanlar var. Hala nefes aldığımızı, yaşadığımızı hissettirecek zamanlar var. Bu günler tarihe not. Sağlığın en önemli hazine olduğunu hatırladığımız günler. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinde etkili olan İspanyol gribini düşünelim. Sene 1918 -20... İspanyol gribine bir virüsün yol açtığı bile tam olarak 1930 yılında tanımlanabildi ve ilk virüsün laboratuvar ortamında ayrıştırılabilmesi 1933'ü buldu. Ya şimdi?
"Tüm tedavi protokolleri anlık ve günlük değiştiği için tedavi sürecinin de ben diğer ülkelere göre daha başarılı sonuçlar aldığımızı öngörüyorum" diyor Türk hekim Barış Arslan. Şimdi onunla geçirdiğimiz bir günü anlatacağım size. Bu mücadele nasıl veriliyor, nelerden fedakarlık ediliyor?
35 yaşında, Anestezi ve Reanimasyon uzmanı Barış Arslan. Adana Şehir Hastanesi COVID yoğun bakımında 23 Mart’tan beri savaşıyor.
İlk iş eşi ve kızıyla konuşuyor
Kaldığı otelde başladık çekime. Gittiğimizde dinleniyordu. Birkaç saat sonra mesaisi başlayacaktı. Gözünü açtığında yaptığı şeyler aynı: Uyan, elini yüzünü yıka, kahveyi koy, o arada telefonun tuşuna bas, kızı ve eşiyle görüntülü konuş. İşte orada zaman dursun ister gibi. Henüz yeni tattığı babalık duygusunu uzaktan yaşamanın verdiği çaresizce bir gülüş var yüzünde.
Bu sözü duyduğumda donakaldım. Ben ilk ne söylemeyi öğrenmiştim? Baba... Birçok çocuk gibi. Doktor Arslan da bundan yakınır gibi, "Her çocuk önce ‘anne, baba’ der. Benim kızım ‘Alo’ dedi". Çünkü konuşmayı öğrenmeye başladığı anlarda babası evden uzaklaşmak zorunda kaldı. Bir anne için ne kadar dayanılmazsa evlat hasreti, bilin ki babanın hasreti bambaşka. Gözünün önünden ayrılmasın, başına dert gelmesin diye evden ayrılmasını istemeyen bir yürek yine aynı korumacı haliyle ondan uzak kalmak zorunda.
Otelden çıkıp hastaneye gidiyor doktor Barış Arslan. Süre tuttum; o korucuyu kıyafetleri giymesi, hazırlık aşaması 20 dakika. 5 dakika dayanamazsınız içinde kalmaya. Bakın o nasıl açıklıyor:
"Normalde en fazla bir günde 8 saat çalışmamıza izin veriliyor. Bulaştırıcılığı en yüksek hasta grubuyla çalışıyoruz. Bizim enfekte olma olasılığımız çok yükseliyor. Bu doğrultuda zaten 4 saat içeride kalabiliyoruz, 4 saat dinleniyoruz. Ondan sonra tekrar 4 saat giriyoruz. 4 saat sonra sırılsıklam oluyorsunuz. Gözlükleriniz buğulanmaya başlıyor. Nefes almakta bile zorlandığınız oluyor."
Arabasında valizle dolaşıyor
Aslında bu süreci yakından biliyor doktor Arslan. Salgını öğrendiğinde ailesinden uzakta kalmaya hazırlıklıydı. 2009 salgınında da görevinin başındaydı. Arabasında valizle dolaşıyor Barış hoca.
İlk hastayla temas ettiğini anlattığında ilk anonsumu hatırlıyorum. O heyecanla ve korkuyla dile getiriyor; "İlk zamanlarda öyle bir anlatıldı ki; ‘Çok hızlı bulaştırıyor, çok tehlikeli… İster istemez tedirgin olduk. 23 Mart gecesiydi. İlk hastamızı aldık, o günden sonra her şey düzenlendi. Sistem oturmaya başladı yavaş yavaş" diyor.
Şimdi hastalarına baktığında, onların iyileştiğini gördüğünde, yaşayacakları daha güzel günleri düşünüyor.
Saniye saniye takip ediyorlar
O ve ekibinin akıttığı her damla alın teri bir hastaya umut oluyor. Türk hekimlerinin inatçılığını, ölüme meydan okuyuşunu, akıl ve becerisini de anlattıklarıyla bir kez daha anlıyoruz.
"Bir tane hastamızın normal şartlarda solunum cihazına bağlanması gerekiyordu. Ama bizim okuduğumuz makaleler ve literatür, ‘sonuna kadar zorlayın’ şeklindeydi. Solunum cihazına bağlandığı zaman ölüm oranı çok yükseliyor, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. Biz de sonuna kadar zorladık, cihaza bağlamadık. Saniye saniye takip ettik. Hastamız çok şükür iyileşti, hastamızı taburcu ettik. İnşallah daha güzel sonuçlar almayı bekliyoruz."
"Diğer ülkelere göre daha başarılı sonuçlar aldığımızı öngörüyorum"
Tüm dünyanın mücadele ettiği salgında başka ülkelerde meslektaşlarının çektiği sıkıntıları sordum bir de. Zira yazımın başında da dediğim gibi, dünyada sağlık çalışanları koruyucu kıyafet, maske, eldiven, solunum cihazı sıkıntısı çekiyor.
Doktor Barış Arslan’ın cevabı şöyle:
"Hiçbir zaman malzeme eksiğimiz veya maske, gözlük eksiğimiz olmadı şu ana kadar. Talep ettiğimizde hemen bize getirdiler. Bu konuda bir eksiğimiz yok. Tedavi protokolleri her zaman güncelleniyor. Sağlık Bakanlığı ilk günden beri tüm hekim arkadaşlara yönelik, sağlık personeline yönelik güncellemeleri yapıyor. Biz bunları takip edip ona göre tedavi ediyoruz. Zaten Türkiye’de muhtemelen bir ilk yaşanıyor herhalde. Tüm tedavi protokolleri anlık ve günlük değiştiği için tedavi sürecinde ben diğer ülkelere göre daha başarılı sonuçlar aldığımızı öngörüyorum."
Onlarla tanıştıkça iki türlü his uyanıyor içimde: Hasretlik ve gurur.
İki ayrı dünyaları, iki ayrı kahramanlıkları var her birinin. İki cephe de zorlu. Biri hayat-can meselesi, biri gönül meselesi...
Görüntü: Bülent Serin
Kurgu: Cihan Karaahmetoğlu