Dünya koronavirüsle mücadelede iki yılı geride bıraktı. Son haftalarda Omicron varyantı sebebiyle vaka sayılarında dünya genelinde büyük bir artış görülüyor. Omicron varyantı, nüfusun sadece yüzde 26,75’inin tam olarak aşılandığı Güney Afrika’da ortaya çıktı.
Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, başta Omicron varyantı olmak üzere koronavirüs varyantlarının, aşı eşitsizliği nedeniyle ortaya çıktığını vurguladı. Sayısal veriler de bunu doğrular nitelikte… Our World In Data’ya göre dünya nüfusunun yüzde 59,3’ü en az bir doz COVID-19 aşısı yaptırdı. Dünya çapında 9,46 milyar doz aşı uygulandı. Düşük gelirli ülkelerde yaşayanların ise sadece yüzde 8,9’u en az bir doz aşılandı.
Peki, aşıya küresel erişimde eşitliğin sağlanamaması nedeniyle mi salgın bu kadar uzadı? Aşı konusunda nasıl bir yol izlenmeli? Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, TRT Haber’e değerlendirdi.
“Tüm insanları koruyucu yöntemler geliştirilmeli”
Koronavirüse karşı dünyadaki tüm insanların bilinçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Dökmetaş, “Dünya küçük bir yerleşim birimi gibi düşünülerek tüm insanları koruyucu yöntemler geliştirilmeli. Aynı dönemde bütün aşılar yapılabilirse bu virüsle baş edebiliriz. Farklı dönemlerde yapıldığında önceki yapılan aşının etkinliği azalıyor” diyor.
Prof. Dr. Dökmetaş, bunun salgının seyrini nasıl etkileyeceğini ise şöyle açıklıyor:
“Farklı bir alanda çıkan yeni bir mutant suş, daha önce aşılanan bölgelere tekrar gelip yeniden salgına sebep olabiliyor. Bu nedenle aşıların düzgün aralıklarla yapılması gerekiyor.”
Tüm ülkeler korunma tedbirlerini uygulamalı
Salgınla mücadelede sadece aşının da yeterli olmayacağını vurgulayan Prof. Dr. Dökmetaş, “Tüm insanların suya, sabuna ulaşması lazım. Maskelerinin olması gerekiyor. Hastalıkla mücadele etmeyen ülkelerde yeni varyantalar ortaya çıkabiliyor. Oradan tekrar dünyaya yayılabiliyor” diyerek Çin’i örnek gösteriyor:
“Hastalık Çin’de başladı. Çok ciddi tedbirler aldılar ve hastalığın ateşi söndü. Ama tüm dünyaya yayıldı. Birkaç ay sonra dünyadaki yeni suşlardan birkaç tanesi tekrar Çin’e geçti. Çin yeniden çok katı tedbirler alarak hastalığı bastırdı. O tedbirleri almamış olsaydı Çin’deki nüfusun önemli bir kısmı belki de hastalıktan kırılacaktı.”
“Fakir ülkelerin aşıya ulaşması sağlanmalı”
Bu noktada her ülkenin üzerine düşeni yapması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Dökmetaş, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Sadece ülke bazında çabalamak yetmiyor. Tüm dünyada bunun yapılması gerekiyor. G7 veya G20 ülkeleri, bu konuda ortak kararlar almalı. Dünyayı yöneten ülkeler, bu konuda ortak fonlar kurarak Afrika, Asya ve Güney Amerika’daki fakir ülkelerin aşıya, dezenfektana ve maskeye ulaşmasını sağlamadığı sürece, bu hastalık tekrarlayıp duracak. Yeni bir mutant suş ortaya çıkacak, tekrar diğer ülkelerdeki insanları da hasta edecek. Mesela Delta, döndü dolaştı tüm dünyayı etkiledi. Ondan sonra ortaya çıkan Omicron, ABD’de 1 milyon seviyesine çıkan hasta popülasyonlarının oluşmasına neden oldu.”
“Her yıl aşılanmamız gerekebilir”
Prof. Dr. Dökmetaş koronavirüsle yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini de vurguluyor. “Virüs SARS’ta olduğu gibi iyiye evrilip kendini yok etmediği sürece, biz bu virüsle yaşayacağız” diye konuşuyor. Ve bu konuda bir zamanlar tüm dünyayı etkileyen grip örneğini veriyor:
“1914’te 50 milyon kişinin öldüğü İspanyol Gribi'nden bu yana griple beraber yaşıyoruz. Kuzey Kutbu'nda yaşayan insanlara her yıl sonbahar aylarında gripten korunalım diye aşı yapıyoruz. Belki COVID-19 da grip gibi on yıllarca, hatta yüz yıllarca aramızda kalacak. Her yıl yeniden aşı yaptırmamız gerekebilecek. Ne olacağını tahmin edemiyoruz şu anda.”
Grafik: Nursel Cobuloğlu