Tadı, köpüğü, kokusu, sunumuyla özgün bir kimliği var Türk kahvesinin. Kız isteme merasimlerinin, yorgunluk atmanın, keyifli sohbetlerin hep başrolünde yer alıyor. Öyle ya; bir fincan kahvenin, 40 yıl hatırı var.
Nihal ve Murat Bursa çifti de dünyanın önde gelen Türk kahvesi koleksiyonlarından birine sahip. 20 yılda oluşan bu 5 bin parçalık koleksiyondan eserler bugün Kudüs İslam Sanatı Müzesi’nde sergileniyor.
Beykent Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü Başkanı mimar Nihal Bursa ve kamu ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yapıp emekli olan Murat Sungur Bursa’nın Türk kahvesine olan tutkularını, koleksiyona dönüşme hikayesini ve müze kurma fikirlerini Bursa çiftinden dinledik.
"2 oğlumuz, bir de kahve koleksiyonumuz var"
“Gelecek nesillere yönelik olarak ailemizin sürdürülebilirliği için 2 tane oğlumuz ve bir de kahve koleksiyonumuz var. Böylece geçmişten geleceğe 2 oğlumuz ve bir koleksiyonumuzla köprü kurmaya çalışıyoruz” diye başlıyor söze Murat Sungur Bursa. Eşi Nihal Bursa da devam ettiriyor.
“Ankara’da bir Alman çiftin vefatından sonra tüm evin eşyasının bir açık artırmayla satılıp Mehmetçik Vakfı yararına bağışlanması söz konusuydu. Bunun için Ankara’da bir müzayede düzenleniyordu. Bir arkadaşımızın önerisiyle o müzayedeye gittik. Bizim için o müzayedenin hangi yolları açacağını bilmiyorduk. Gittiğimiz evde bir hayat geçmiş ve çok çeşitli eşyalar vardı. Onların içerisinde 3 tane porselen kahve fincanı bizim gönlümüzü çeldi. Ve o 3 kahve fincanını oldukça çekişmeli bir açık artırmada aldık. Ve kahve fincanı biriktirme hikayemiz böylelikle başlamış oldu.”
"Nereye gidersek ayrı bir fincan almaya başladık"
Ankara’dan İstanbul’a seyahat ettiği bir gün Fatih’teki Horhor Antikacılar Çarşısı’na gittiğini ve burada gözüne çarpan fincanları aldığını söyleyen Murat Bursa, o günden sonra her gün farklı bir fincanla kahve içtiklerini anlatıyor.
“Her gün farklı bir fincanla kahve içmeye başlayınca nereye gidersek ayrı bir fincan almaya başladık. Ve bu sayı giderek çoğalmaya başladı. 10 yıl boyunca her gün farklı bir fincanla kahve içme seviyelerindeyken, uzun yıllar fincan almaya devam ettik. Belli bir zaman sonra eşimle sohbet ederken, evin her tarafında kahveyle ilgili bir eşyamız vardı ve ‘Biz niye müze kurmuyoruz?’ dedik. Ve o saatten itibaren koleksiyonu bir müzeye dönüştürebilecek zenginlikte ve çeşitlilikte geliştirmek için tüm fırsatları değerlendirdik.”
Müzeye giden yol
Yurt içi ve yurt dışındaki müzayedeler, antikacılar, pazarlar ve mağazalardan toplanmış 5 binden fazla Türk kahvesi kültürüne ait esere sahip Bursa çifti.
Kahve fincanı biriktirmeye başladıktan bir süre sonra kahveyle ilgili başka şeylerin de ilgilerini çekmeye başladıklarından bahsediyor.
“Türk kahvesi bir kültür ve sadece fincandan ibaret değil. Koleksiyonda değirmenler, cezveler, dibekler, soğutucular, kahveyle ilgili her türlü belge, fotoğraf, kartpostal, yazışmalar, faturalar, anılar, kitaplar, gezginlerin hatıraları, gravürler de var. Bütün bunların hepsini toplamaya başladık. Ve müze kararı da verdikten sonra artık müzede bu da olmalı diye düşünerek bütün o kültürü oluşturan, kahvenin maddi kültürünü oluşturan her şeyi toplamaya başladık.”
"Her bir parçanın kahveyle ilgili bir hikayesi var"
Müze yapma isteklerinin temelinde büyük bir heyecan duydukları şeyleri başkalarıyla paylaşmak olduğuna değinen Bursa çifti, parçaların her birinin bir hikayesi olduğunu ve birer nesne olarak çok güzel olduklarını anlatıyor.
“Elimizde bir kahve müzesini oluşturabilecek çeşitlilikte ve sayıda eser var. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu parçalara biz şu anda sahibiz ama gelecek nesillere aktarmak ve onların yaşamasını sağlamak istiyoruz. Çünkü her biri bir evden, yaşantıdan kopup gelmiş. Ve biz onları bir araya getirdik ve öyle de devam etmesini istedik. Büyük bir hikayenin parçası olmalarını istedik. Bunu yapabilmenin de yolu müze. Biz öldükten sonra bu parçalar eski yerlerine gitmemeli, müzede toplanmalı ve tüm insanlıkla paylaşılmalı.”
Bursa çiftinin koleksiyonları Kudüs İslam Sanatı Müzesi’nde sergileniyor
20 yılda toplanan bu eşsiz koleksiyon bugün Kudüs İslam Sanatı Müzesi’nde sergileniyor. Sergide nasıl yer aldıklarını da Murat Sungur şöyle anlatıyor:
“Geçtiğimiz mart ayında Kudüs İslam Eserleri Müzesi Müdürü ve orada bir sergi yapacak küratörden ortak yazılmış bir mail geldi. Müzede bir kahve sergisi açmaya çalıştıklarını ve ellerinde Osmanlı ve Türklerle ilgili, kahve kültürünü gösterecek objelerin olmadığını ve yardım istediklerini yazmışlardı. Biz de yardımcı olabileceğimizi belirterek kabul ettik. Serginin temmuz ayındaki açılışına kadar internet üzerinden evde ve depolarda ne varsa fotoğraflarını seçip küratörle paylaştık. Seçtikleri parçaları da göndermiş olduk. Gerçekten bu tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkıp bir müze mekanıyla ilgili gerekli ortam hazırlanırsa biz bu konuda iş birliği yapmaya hazırız.”
"Kahvenin yetişmediği ancak kültürünün yeşerdiği topraklarda yaşıyoruz"
Kahvenin Türk ismiyle anılmasının yeni olmadığını, bunun yüzyıllar öncesine dayandığını söyleyen Nihal Bursa, kahvenin keşfedildiği yeri ve bugüne kadar olan yolculuğuna da değiniyor.
“Türk kahvesi aslında özel bir pişirilme yönteminin ismi; dünyada eşi benzeri olmayan... İnsanoğlu kahveyi ilk olarak Etiyopya’da keşfediyor. Etiyopya’dan Yemen’e geçiyor. Ve Yemen’de artık herkesin içtiği yaygın bir içecek haline geliyor. Bu tabii kısa bir zamanda olmuyor. 15’inci yüzyılın ortalarında artık popüler bir içecek oluyor. Bu popülarite devam ediyor ve Arap Yarımadası’nda kuzeye doğru hareket ediyor. 1500’lerin başında Mısır’ın da Osmanlı topraklarına katılmasıyla aslında Osmanlı adıyla anılmaya başlanıyor. Ardından Anadolu topraklarına girip İstanbul’a geliyor. Bu süreçte içilen kahve hep Türk adıyla anılıyor. Seyyahların bütün anlattıklarında bunu görüyoruz. Anlattıkları da bu ibrikte uzun süre kaynatılan oldukça yoğun, sert bir içecek. Tabii bu Batılının gözüyle...
O kahve çok kaynatılan sert bir kahve ama bu süreçte belli bir zamanda bugün içtiğimiz şekliyle Türk kahvesinin ortaya çıktığını biliyoruz. Fakat bu cezvede yapılan, köpüklü ve dibine telvesi çöken Türk kahvesinin aslında ne zaman, nerede ortaya çıktığı da araştırılmaya muhtaç bir konu. Ancak bildiğimiz bir şey var; o da kahvenin Osmanlı toprakları içerisinde bir kültür olarak gelişmiş ve dünyaya öyle yayılmış olduğu. Kahvenin yetiştiği bir toprakta yaşamıyoruz ama kahve kültürünün yeşerdiği bir toprak burası. Ve bu incelikli kültür bizim topraklarımızda doğup Avrupa’ya yayılmış. İnsanlık da bu içeceğin cazibesine direnememiş.”