İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde Tablet Arşivi şefliği yapan ancak emekli olduktan sonra da çivi yazılı kil tabletler ile eski dillere ilgisi ve bu alanda çalışmalarına devam eden Sümerolog Veysel Donbaz, dünya üzerinde konuşulmayan dillerin, tarihin aydınlatılmasında üstlendiği rolü değerlendirdi.
Donbaz, Denizli'nin Bekilli ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini tamamladıktan sonra 1958'de Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Sümeroloji bölümüne burslu kaydoldu. Bölümün tek öğrencisi olarak öğrenimini 1962'de tamamladı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne tayin edildi.
Akad dilinin en önemli lehçeleri Asurca ve Babilce
Kendisinin "Asurolog" değil "Asiriyolog" olduğunu söyleyen Donbaz, "Asiriyolog hem Sümerce'yi hem de Akadca'yı içine alıyor. Akadca'nın bir lehçesi Asur" diye konuştu.
Donbaz, Türkiye'de ise kendisine "Sümerolog" denmesinin uygun olduğunu da anlattı. Ayrıca, Sami dil ailesinden Akad dilinin en önemli lehçelerinin Asurca ve Babilce olduğunu vurguladı.
"Akad, bir devlet. Sümerliler M.Ö. 3500 yıllarından itibaren çivi yazısını beraberinde getirmişler ya da orada icat ettikleri söyleniyor. Geriye doğru işleyen bir takvim var biliyorsunuz. M.Ö. 2800'lerde artık yazı her türlü edebi metinleri yazmaya müsait hale gelmiş. Bin yılda bir gelişme sahnesi var."
İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde 75 bin tablet bulunuyor
Akadlı Sargon'un, şehir devletlerini birleştirip M.Ö. 24. yüzyılda Akad İmparatorluğunu kurduğunu, Sümerce'nin unutulmadığını, edebi metinlerin Akadca'ya çevrildiğini anlatan Donbaz, "Hatta bazı vesikalar çift dilli. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde 75 bin tablet var. Bu çift dilli şeyleri orada görüyoruz" dedi.
Donbaz, Türklerin de kullandığı "ekalliyet" kelimesinin Asur ve Babilce lehçelerinde "saray, saraylı" anlamındaki "egallum" kelimesinin günümüze gelmiş hali olduğunu söyledi.
"Ben zaten Asurlardan, Babillilerden bize geçmiş 100'den fazla kelime buldum. Ama Sümerlerden bize geçmiş hemen hemen, birkaç kelime dışında bir şey yok."
Sümerce'de bir hece bir kelimeye tekabül ediyor
Sümerolog Donbaz, "Bizim çevremizdekilerin hemen hepsi, başka bir alfabe kullanıyor. İran, Suriye, Afganistan, Pakistan, Japonya, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan... Bir tek biz Latin alfabesi kullanıyoruz. Bunlarla dil ifade edilebiliyorsa, çivi yazısı ile de aynı şey olmuş" dedi.
Donbaz, Sümercede bir hecenin bir kelimeye tekabül ettiğini belirtti.
"Mesela 'mayi' kelimesi bize Sümerceden geçmiştir. 'Sıvı' anlamında. Akadcası, Asurcası 'ma', Sümerecesi 'a'. Dolayısıyla bu cümlede bir kelime içinde kullanılıyorsa hece oluyor. Tek başına kullanıldığı zaman bir kavram oluyor. Kolaylık olsun diye her cins kelimenin önüne bir belirleyici koymuşlar. Mesela elbise için 'tok' bunu görürseniz, daha okumadan gelen kelimenin bir elbise cinsi olduğunu anlarsınız."
Sümerce ve Akadca'yı tam olarak anlayabilmek için bu dillerden biri öğrenildiğinde diğerinin de mutlaka öğrenilmesi gerektiğini vurgulayan Donbaz, "Eğer bir diğerini bilmiyorsanız hiçbir şey yapamazsınız. Her hecenin kavram değerini bileceksiniz" dedi.
"Ölü dil demek, artık insan ağzıyla konuşulmayan dil demek"
Sümerolog Donbaz, "Ölü dil demek, artık insan ağzıyla konuşulmayan, yalnız yazılmış olanı tercüme edilen dil demek" diye konuştu.
Hititçede Palaca, Hurrice, Sümerce, Akadca kelimelerin yer aldığını belirten Donbaz, kendisinin daha çok Akadca yayınları olduğunu söyledi.
"38 bilinen anlaşma var. Bunların 19 tanesi Hititçe, 16 tanesi hem Akadca hem Hititçe. Üstüne Hititçe yazmış, altına Akadca yazmış. Çivi yazısını kullanıyorlar. Çivi yazısının içinde Sümerce ideogramlar var. Mesela altın, gümüş, kalay, bakır maden ne varsa onlar bir ideogramla kullanıyor. Kumaş sesleri ayrı kullanılıyor. Bunların hiçbirinin ismi yok. Sümerlerden olduğu gibi almışlar."
Akadca'nın Türkçeye etkileri
Donbaz, öte yandan artık kimsenin konuşmadığı bu ölü dillerin doğrulanmasının zor olduğuna ve bu nedenle alanda bazı tartışmalar olduğunu belirtti.
Şimdiye kadar tespit edilmiş çok sayıda ölü dil olduğunu anlatan Donbaz, "Ölü dil olarak bir dilin tabir edilmesi için yazılı kaynak olması lazım" dedi.
Günümüzde Türkçe'de kullanılan kelimelerin birçoğunun bilinenin aksine Farsça ya da Arapça'dan değil, Akadca'dan geldiğini söyleyen Donbaz, Türkçe'de yılın 7 ayının isminin Babillerden geldiğini anlattı.
"Sümerlerin muazzam bir edebiyatları var"
Donbaz, 1936'da Dr. Reşit Galip Milli Eğitim Bakanı iken Atatürk Türk Tarih Kurumunu kurduğunu vurgulayarak, Macarca ve modern filolojilerin yanı sıra Hititçe, Sümerce dahil 23 tane bölümü açtığını söyledi.
"60 bin tabletin 30 bin envanterini yaptım, 10 binin üzerinde de çalışmışımdır. 2 bin 500 üzerinde tableti de yayımlamışımdır" diyen Donbaz, bu tabletlerin çoğunun British Museum'da bir kısmının da Türkiye’de olduğunu söyledi.
Türklerin Sümerlerden geldiği ya da Sümerlerin Türk olduğu savlarının ispatının mümkün olmadığını anlatan Donbaz, "Sümerlerin muazzam bir edebiyatları var. Binlerce şey yazmışlar. Hatta Sargon tek tek bunları tercüme ettirmiş, kaybolmasını önlemiş" dedi.
"Dünyada tablet sayısı bakımından ikinci önemli merkeziz"
Kayseri'deki Kültepe'de 25-30 bine yakın tablet çıktığını vurgulayan Donbaz, burada iki senede bir uluslararası bir toplantı düzenlediklerini söyledi.
Dünyada toplam bin 500 kadar Sümerolog olduğunu belirten Donbaz, "Türkiye'de 10-15 kadar Sümerolog var. Bu iş biraz da sevmeye bağlı. Eğer işinizi sevip de üzerine eğilirseniz bunda yükselirsiniz" diye konuştu.
"Dil tekrar edilerek öğrenilir"
Mesleği ve yaptığı çalışmalar dolayısıyla Sümerce, Hititçe ve Akadca bildiğini belirten Donbaz, müzede çalıştığı dönem dahil hayatı boyunca daima kendisini geliştirmek için çaba sarf ettiğini söyledi.
İngilizce ve Almancayı da çok iyi seviyede bilen Donbaz, "Ölü diller mi yoksa yeni diller mi zor?" sorusuna, "Hepsinin dilbilgisi ayrı. Mesela, Almanca'nın dilbilgisi hiçbir devletin diline benzemiyor" cevabını verdi.
Donbaz, günümüzde çok az insanın bildiği ölü dilleri başkalarına da öğretmek için çalışma başlattığını anlattı.
Dil öğrenme konusunda gençlere tavsiyelerde bulunan Donmaz, çalışmanın ve tekrar etmenin önemine işaret etti. Donbaz, "Bilhassa dil tekrar edilerek öğrenilir. Devamlı tekrar edeceksiniz. Biraz da geveze olmanız gerekiyor" dedi.
Veysel Donbaz kimdir?
Denizli'de 12 Aralık 1939'da doğan Donbaz, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Sümeroloji Bölümünden 1962 yılında mezun oldu.
Meslek hayatına İstanbul Arkeoloji Müzelerinde başlayan ve bir süre İngilizce öğretmenliği de yapan Donbaz'ın, serbest yazar ve karikatürist olarak birçok dergide karikatür ve yazıları yayımlandı.
Kariyeri boyunca Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen programlarda ve UNESCO konferanslarında da görev alan Donbaz, birçok uluslararası projede yer aldı, çeşitli ülkelerdeki öğretim kurumu ve enstitülerin davetlisi olarak panel ve konferanslara katıldı.
Boğazköy tabletinin Türkiye'ye getirilme sürecinde rol aldı
Donbaz, daha önce Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü olan Osmanlı İmparatorluk Müzesinden, şimdiki İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivinden derlediği Boğazköy dosyası ile 7 bin 500 Boğazköy tabletinin 1987'de Türkiye'ye getirilme sürecinde rol aldı.
Türkiye'yi ziyaret eden yabancı bakan ve devlet başkanlarına da rehberlik yapan Donbaz, Adana, Bursa, Gaziantep, Ankara, Mardin, Ödemiş, Kahramanmaraş arkeoloji müzelerinde bulunan tablet ve tarihi kitabeleri ve Harran, Girnavaz kazılarından çıkan tabletler ile özel müzelerde ve koleksiyonlarda bulunan bazı tabletleri yayına hazırladı.
Şimdiye kadar 130'u aşkın makalesi yayımlanan, 15'ten fazla kitapta imzası olan Veysel Donbaz, mesleğe ilişkin birimini 2016'da yayımlanan "Bin Kral Bin Anı, Bir Sümeroloğun Anıları" kitabında anlattı.
Kaynak: AA