Sıva yok, kaplama yok, kalıptan çıktığı gibi bırakılan, gösterişten uzak ve gücünü sadelikten alan mimari bir yaklaşım…
Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da ortaya çıkan, beton duvarlar ile yükselen konsolların güçlü bir birleşimi olan Brütalizm, İsviçre asıllı Fransız mimar Le Corbisier sayesinde 1950’li yıllarda yaygınlaşarak, 1980’lerin başına kadar geçerliliğini sürdürdü. Son zamanlarda yapılan bazı restorasyonlar Brütalizm’in güzelliğini yeniden ortaya çıkardı.
İhtiyacı karşılamanın en ucuz yolu ‘beton’
Brütalist mimarinin favori malzemesi, hem ekonomik hem basit, hem de kolay bulunan bir malzeme olmasıyla öne çıkan ‘beton’. Günümüzde yapılan birçok yeni binanın da brütalist mimarinin izlerini taşımasının sebebi beton kullanımı. Ama tarihsel açıdan bakıldığında bu tercihin sebebi savaş sonrası doğan ihtiyaç ve bu ihtiyacı en ucuz karşılama yolunun beton olması.
Brütalizm’de süslemeye ve dekoratif unsurlara yer verilmiyor
Bu mimarinin örneklerinin büyük çoğunluğunda brüt beton kullanılsa da betonun yanında tuğla, kaba taş, ahşap ve boyasız çeliğe de sık sık rastlanıyor. Brütalizmin bir diğer özelliği ise camı ön plana çıkarması. Bu mimaride süslemeye ve dekoratif unsurlara yer verilmiyor. Betonun tek başına rol oynadığı bloklar güçlü ve sağlam bir görüntü oluşturuyor. Cephelerde sade beton kaplamanın kullanılmasının asıl sebebi bu. Böylece yapılar kale gibi bir görünüm kazanırken görselin de daha ağır hissedilmesi sağlanıyor.
Brütalist mimari ve tarihiyle Türkiye’de yakından ilgilenen isimlerden birisi Manisa Celal Bayar Üniversitesi Kula Mimari Restorasyon Programı Öğretim Üyesi Dr. Seval Alp. Alp Brütalizmi betonla başlayan ve yan öğelerle kendisini güçlendiren bir akım olarak değerlendiriyor.
“Endüstri devrimiyle süreçte değişen üretim teknikleri, dağıtımın kolaylaşması ve ortaya çıkan yeni malzemeler özellikle mimarlık ve plastik sanatlar alanında yeni gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Yeni malzemeler ve mühendislik çözümleri mimari tasarımlara yeni bir boyut kazandırmaktaydı. 1950’lerle birlikte mimarların malzemenin ham halinin plastik etkisini ön plana çıkarma istekleri, daha özgür tasarımların ortaya çıkmasına izin vermiştir. Malzemenin vurgulanmasının dışında tekrarlanan geometrik formlar, yapı boyutlarının büyüklüğü, anlatımda yalınlık ve sadelik brütalizmin genel yaklaşımını tanımlamıştır. Birinci dünya savaşının yıkımı sonucu ortaya çıkan şehirlerin yeniden inşası sorunu, mimarlık alanında hızlı, kolay üretilen ve ucuz bir malzeme olan betonun önemini arttırmıştır. Beton malzemenin ucuzluğu, işlenmesinin kolaylığı ve hızlı bir şekilde binanın yapılmasını mümkün kılmasından dolayı savaş sonrası mimari alanda en çok kullanılan malzeme haline gelmiştir.”
Brütalizm akımı Avrupa’da hızla etkinliğini sürdürürken ülkemizde de 1950’lerden sonra kendini göstermeye başladı. Batılaşma etkisiyle değişen yaşam koşulları, sosyo-ekonomik yapı, artan kent nüfusları sonucu oluşan konut ihtiyacına kolay, ekonomik ve hızlı üretilebilir bir malzeme olan beton ile çözüm arandı. O dönemde yapıların büyük oranda sade olması, yalın geometrisi, akıcı form ve işlevselliğinin vurgulanması Türkiye de uluslararası üslubun karakteristiğini oluşturdu. Dr. Seval Alp’e göre popülerliğini yitirse de akım kimliğini koruyor.
“Küreselleşme ile mimarinin çok çeşitlilik gösterdiği günümüzde brütalizm, popülerliğini yitirse de malzemeye vurgu yapan yönü düşünüldüğünde etkilerini sürdürmektedir. Bugün mimaride Bürütalizm’in kavramsal içeriği değil malzemenin bürütalist ifadesi söz konusudur. Konstrüksiyonun ön plana çıkarılması, beton, çelik, tuğla gibi malzemenin bürüt halde bırakılarak gerek renkleri gerek dokuları ile malzemenin kendi özgünlüğünden yararlanılması bu görüşü destekler. Brütalizm ile alışa geldiğimiz özellikle betonun ham halinin yansıtılması bugün başka malzemelerin de yaygınlaşmasıyla mimari üretim içerisinde alternatif oluşturmaktadır. Beton nötr bir etkiye sahip olduğu için gerek formu gerekse birlikte kullanıldığı malzemeyi ön plana çıkarması nedeniyle de tercih edilmektedir. Aynı zamanda ham etkiye sahip, yalın halde kullanilan malzemeler ile yapı bulunduğu çevreden de soyutlanarak kendi formuna ve gerçekliğine vurgu yapar.”
Brütalizm zamanla Türk mimarisinde de yer edinmeye başladı. Ankara’da çok iyi bildiğimiz ama aslında pek de farkında olmadığımız bazı binalar Türkiye’nin en iyi brütalist mimari örneklerinden.
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Brütalizm’in Türkiye’deki ilk örneği
Bu örneklerden bazılarını Orta Doğu Teknik Üniversitesi barındırıyor. ODTÜ binaları 1963 yılında tamamlandı. Ankara’da Eymir Gölü’nü de içine alan toplam 4.500 hektar alanda, 500.000 m2 inşaat alanına sahip, 15.000 öğrenci kapasiteli kampüs bu mimarinin en güzel örneklerinden. Behruz Çinici ve Altuğ Çinici çiftinin tüm ODTÜ kampüs planını kurguladığı Divan Yolu’na bağlanan külliyeler fikrinin parçalarından biri olan fakülte binası 1961-1980 yılları arasındaki inşaat sürecinin uygulanan ilk parçası. Koridorsuz, iç içe geçmiş avlular ve galerilerden oluşan brüt beton yapı Brütalizmin izlerini taşıyor.
Sıra dışı dizaynıyla brütalizmi takip eden örneklerden bir diğeri ise TÜBİTAK
Ankara'daki önemli örneklerden diğeri ise 1969 yılında yapılan Stad Oteli
Mimarlık Fakültelerinde ders olarak okutulan BDDK binası
Ankara'daki diğer örneklerden olan Sermaye Piyasası Kurulu Hizmet Binası
Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü, Ankara
İstanbul Harbiye Orduevi (1971-1974)