"Memleket isterim, gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun, kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim, ne başta dert ne gönülde hasret olsun, kardeş kavgasına bir nihayet olsun...", "Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün..." dizeleriyle adeta ölümsüzleşen ünlü şair Tarancı'nın doğup büyüdüğü ev, müze olarak hizmet veriyor.
Tarancı ve ailesinin yaşadığı, 1733 yılında yapılan, Diyarbakır sivil mimarisinin en güzel örnekleri arasında gösterilen, 1973 yılında da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müzeye dönüştürülen yapı, kenti ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerden büyük beğeni topluyor.
Şairin 46 yıllık yaşamından izler taşıyor
Şairin 19. yüzyıl Diyarbakır yaşantısını canlandıran etnografik malzemeler, özel eşyaları, el yazısı ile yazılmış mektupları, kitapları, aile fotoğrafları ve belgelerini barındıran müze evi, her yaştan ziyaretçiyi ağırlıyor.
Kenti ziyaret edenlerin mutlaka görmek istediği tarihi mekanlar arasında bulunan müzeyi gezenler, adeta Tarancı'nın 46 yıllık yaşamındaki kesitlere yolculuk yapıyor.
Diyarbakır Müzesi'nce 2012 yılında "Cahit Sıtkı Tarancı ve Ziya Gökalp Müzesi Teşhir, Tanzim Onarım Projesi" kapsamında yapılan restorasyon çalışması ile hamam ve mutfak gibi çeşitli bölümlerin yeniden düzenlendiği, geçici sergi mekanının da yer aldığı avlulu tarihi yapıyı gezenler, Tarancı'nın kitapları ve yayınlarının bulunduğu kütüphaneden de yararlanabiliyor.
"İyi ki gelmişim, mutluyum"
Bolu'dan kenti gezmeye gelen coğrafya öğretmeni Nermin Yıkmış, oğlunun Bingöl Üniversitesi'nde görev yaptığını, onu ziyaret amacıyla bölgeye geldiğini söyledi.
Diyarbakır'ı da gezmek istediklerini aktaran Yıkmış, hem tarih hem kültür bakımından bölgenin çok güzel bir şehrinde bulunduğu için mutlu olduğunu vurguladı.
Yıkmış, "Çok hoşuma gitti. İyi ki gelmişim, mutluyum. Tarancı'nın evi çok güzel. İnsan burada şiir, şarkı, her şey yazar. Cahit Sıtkı Tarancı da bunu yapanlardan biri. Burada ömür bitmez ama çok genç yaşta kaybettik kendisini. O nedenle otuz beş yaş şiirini yazıp, 11 yıl sonra vefat etmesi çok acı. Tarancı'nın yaşadığı mekanda bulunmak beni bir öğretmen olarak son derece memnun etti" ifadelerini kullandı.
"Tarancı'nın evi muhteşem"
Bursa'dan gelen öğretmen Tülay Erol da çocukluğunun Diyarbakır'da geçtiğini, daha sonra Bursa'ya yerleştiğini belirterek, şimdi de turist olarak kenti ziyaret ettiğini anlattı.
Bu yıl Diyarbakır'a öğrencileri için geldiğini, öğrencilerine kenti tanıtmak isteğini dile getiren Erol, şöyle konuştu:
"Özellikle Türkçe derslerinde Tarancı'nın şiirlerini işliyoruz. Öğrencilerime, Tarancı'nın evini ziyaret edeceğimi ve görüntülerini çekeceğimi söyledim. Çok mutlu oldular. Benden heyecanla Tarancı'nın evinin fotoğraflarını ve görüntülerini bekliyorlar. Önümüzdeki eğitim döneminde Tarancı'yı yaptığım çekimlerle anlatacağım. Tarancı'nın evi muhteşem. Tarihi dokusu korunarak restorasyon yapılmış. Göz alıcı duruyor. Harika bir ev."
Bursa'dan gelen Şadan Gürsel de aslen Diyarbakırlı olduğunu ancak Bursa'da yaşadığını dile getirerek, memleket özleminin ağır bastığını, anılarının hep gözünün önünden geçtiğini, bu nedenle çocuklarıyla yeniden kenti gezme fırsatı bulduklarını kaydetti.
Tarancı'nın yaşadığı evi de gezdiklerini anlatan Gürsel, "Çok mutlu olduk. Bu ev çok güzel. Diyarbakır taşlarına bakın, ayrı bir güzellik. Saray gibi. Burayı çok beğendik" diye konuştu.
"Burası ayrı bir güzellik sunuyor"
Neslihan Ölmez Bursalı olduğunu, 9 yıldır kentte öğretmen olarak görev yaptığını aktararak, tarih ve kültürüyle çok güzel olan kentte Tarancı'nın evinin de gezilmesi gereken mekanlar arasında bulunduğunu aktardı.
Tarancı'nın evinin tarihi dokusuyla insanları cezbettiğini ifade eden Ölmez, "Çevremizdeki insanlara tarihi mekanları anlatıyoruz. Akrabalarımızın burayı gelip görmesini istiyoruz. İl dışından gelen misafirlerimizi gezdiriyoruz. Gezdirdiğimiz yerler arasında Tarancı'nın evi ilk sırada yer alıyor. Burası ayrı bir güzellik sunuyor" şeklinde konuştu.
Tarancı'nın yaşamı
Diyarbakır'ın tanınmış ailelerinden Pirinççizadelere mensup olan Cahit Sıtkı Tarancı, 2 Ekim 1910'da dünyaya geldi. Çocukluk ve gençlik yıllarının bir bölümünü Diyarbakır'da geçiren Tarancı, ortaöğrenimi için İstanbul'a gitti.
Saint Joseph Lisesi ve Galatasaray Lisesi'nde eğitim gören Tarancı, İstanbul Yüksek Mülkiye Mektebi ve Yüksek Ticaret Okulu'ndan mezun oldu.
Yüksek öğreniminin bir bölümünü Paris'te sürdüren ünlü şair, öğrenimi sırasında Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı.
İkinci Dünya Savaşı başladığında Türkiye'ye dönen Tarancı, 1944 yılından itibaren Ankara'da sırasıyla Anadolu Ajansı, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığında çevirmen olarak çalıştı.
1954'te ağır bir hastalığa yakalanan Tarancı, tedavi için Viyana'ya gitti. Tarancı, 13 Ekim 1956'da vefat etti.
Yaşamı boyunca birçok esere imza atan Tarancı, 1933'te "Ömrümde Sükut", 1946'da "Otuz Beş Yaş", 1952'de "Düşten Güzel" adlı kitapları okuyucuyla buluşturdu.
Tarancı'nın vefatından sonra, kitaplarında yayınlanmayan şiirler, şiir çevirileri ve kendisi için yazılanlar "Sonrası" adlı kitapta toplanarak 1957'de yayımlandı.
Arkadaşı Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektuplar da aynı yıl, "Ziya'ya Mektuplar" adlı kitapta toplandı. Tarancı'nın gazetelerde çıkan 22 öyküsü ise Selahattin Öner tarafından 1976'da "Cahit Sıtkı Tarancı'nın Hikayeciliği ve Hikayeleri" adlı eserde bir araya getirildi.
Cahit Sıtkı Tarancı'nın yaşamı boyunca kaleme aldığı eserleri arasında, "Abbas", "Aşk Vakti", "Batan Gemi", "Ben Aşk Adamıyım", "Bir Umut", "Bir Kapı Açıp Gitsem", "Bugün Hava Güzel", "Can Yoldaşı", "Çilingir Sonrası", "Gidiyorum", "Hatıralar", "Hepimize Dair", "İlk Aşklar", "İki Ses", "Gündüz", "Hergünkü Ölüm" ve "Gün Eksilmesin Penceremden" isimli şiirleri de yer alıyor.
Kaynak: AA