Osmanlı döneminde Namazgah Tepesi'nde çeşitli etkinlikler, mitingler düzenlenir kalabalık cuma namazları kılınırdı.
91 yıldır faaliyet gösteren Ankara Etnografya Müzesi de şehrin kalbinde bulunan tarihi Namazgah Tepesi'nde kuruldu.
Başkent Ankara’da bir devlet müzesi kurulması fikriyle Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu, Maarif Vekaleti'ne çağrıldı. Kendisinden Türk mimari özelliklerini en iyi şekilde yansıtan bir bina inşa etmesi istendi.
Anadolu’nun tarihine ve eski Türk mimarisine hakim olan Koyunoğlu, projeyi kısa sürede tamamladı. Binanın inşasına 25 Eylül 1925’te başlandı. Müze, 5 yıl içinde tamamlanarak faaliyete geçti.
Eski Türk mimarisinin harmanlanması
Türk İslam kültürünü yansıtan Etnografya Müzesi, Türkiye’nin en önemli müzeleri arasında...
Sivri kemerli ve mukarnaslı sütun, taç kapı özelliğindeki giriş, cephedeki simetrik uygulama ve çatı alınlığında kullanılan dendanlı süslemeler Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyor. Giriş kısmında yer alan kubbe ve çeşitli kalem işi süslemeler ise Osmanlı döneminin ihtişamını yansıtıyor.
Kubbe, İslam aleminde olduğu gibi bu binada da topluluğu bir çatı altında toplama anlayışını ortaya koyuyor. Bununla birlikte kubbenin üzerindeki üç yapraklı palmet; gökyüzünde, yeryüzünde ve yeraltında Türk-İslam kültürünün sonsuza dek var olması temennisiyle şekillendirilen bir motif...
Anadolu’nun kültür varlığı kapılarını açıyor
Bir topluluğa ait süs eşyası, kıyafetler, kullanılan araç gereçler, yapı malzemeleri ve sanat eserleri etnografya biliminin kültür varlıklarını ortaya çıkarmasına yardımcı oluyor.
Türk sanatının Selçuklu Devri’nden günümüze kadar devam eden örnekleri Ankara Etnografya Müzesi'nde sergileniyor. Müzede yer alan Anadolu'nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri ve süs eşyaları dönemin sosyal hayatına ışık tutuyor.
Kıyafet salonunda bulunan 19. yüzyıla ait Ankara seğmen ve zeybek kıyafetleri, gelinlikler, yöresel halk giysileri ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Bir berber dükkanının yer aldığı salonda ise Anadolu’daki damat tıraşı canlandırılıyor. Kına salonu da dikkat çeken bölümlerden biri...
Gıyaseddin Keyhüsrev’in görkemli tahtı
Türk ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri de müzenin geniş koleksiyonunda kendine yer buluyor. Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahtı da sergilenen nadide el işçiliği eserler arasında yer alıyor.
Türk halı sanatının eşsiz motifleri çağdan çağa aktarılıyor
Anadolu’nun hemen her yöresinde halı dokumacılığı yapılmakla birlikte 16. yüzyıldan başlayarak Gördes, Kula, Milas, Uşak, Ladik, Kırşehir ve Sivas halılarının üretim merkezi olarak ün kazanmış.
Müzede gezerken Türklerin halı sanatında kullandığı motifleri de inceleme fırsatı buluyorsunuz. Bereketi sembolize eden ‘eli belinde’ motifi, güç kuvvet ve doğurganlığı simgeleyen ‘koç boynuzu’, ölümden sonraki hayatı simgeleyen ‘hayat ağacı’ ve insan ruhunu simgeleyen bu sebeple de kutsal kabul edilen ‘kuş’ motifi de Türk halı sanatının derinliğini çağdan çağa aktarıyor.
Müzenin girişinde İtalyan Heykeltıraş Pietro Canonica’ya yaptırılan 1927 tarihli Atatürk’ün at üzerinde büyük bronz heykeli Türkiye’nin ilk heykelleri arasında yer alırken müze büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşının ilk defnedildiği yer olması nedeniyle Türk milleti için derin bir anlam taşıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşı, 1953’te ebedi istirahatgahı Anıtkabir'e nakline kadar Ankara Etnografya Müzesi’nde muhafaza ediliyordu.
Müzeye girdiğinizde girişin tam karşısında yer alan orta alanda Atatürk'ün anısına hürmeten sembolik bir kabir bulunuyor.
Kültür varlığımıza ışık tutan bu değerli eserleri görmek isterseniz Ankara Etnografya Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.