Candaş Şişman, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Animasyon Bölümü'nden mezun oldu. Hollanda'da da multimedya tasarımı eğitimi aldı. Çalışmalarında belli bir sanatsal üretim metoduna odaklanmıyor, görsel-işitsel performanslar, duyusal enstalasyonlar, animasyon ve daha birçok farklı disiplini bir arada kullanıyor. İzleyici bu sanatsal deneyimi sadece görmüyor, koklayabiliyor, işitebiliyor, duyabiliyor... Candaş Şişman 5 duyuya aynı anda hitap ederek, kendi söylemiyle zamanı manipüle etmeye çalışıyor. Sanatçıyı İstanbul'daki atölyesinde ziyaret ettik.
Çalışmalarınızda birden fazla disiplin kullanıyorsunuz. Tam olarak yaptığınız sanatın bir ismi var mı?
Popüler anlamda yeni medya sanatı deniliyor ya da dijital sanata çekiliyor popülerleştiği için. Fakat ben bu tür kalıplara çok girmeden, farklı değişken ve farklı disiplinleri bir araya getiren bir anlayış üzerinden üretmeye çalışıyorum. Belli bir sanatsal üretim metoduna odaklanıp onun üzerinden işleri üretmektense aslında her projede, konseptin gerektirdiği ölçüde farklı medyaları, yani bu ses olabiliyor, ışık olabiliyor, koku olabiliyor veya dokunabildiğin bir obje olabiliyor veya dijital ortamda üretilmiş animasyonlar olabiliyor. Bunların her biri tekil olabiliyor, her birinin bir araya geldiği işler de olabiliyor. Fiziksel gerçeklikteki unsurlarla, aslında dijital ortamda üretilen yapıları bir arada üreterek daha melez gerçeklikler üretmek üzerine bir anlayışım var genel olarak. Dolayısıyla farklı yapıları ve farklı gerçeklikleri bir araya getirip olabildiğince melez yapılar ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Bu da neyi sağlıyor? Farklı olasılıkları bir araya getirince çok daha fazla olasılığı türetmeyi sağlıyor. Bu da gerçekten heyecan verici olabiliyor.
Sese çok önem veriyorsunuz. Bu konuda ilginç bir de çocukluk anınız var. Bize bu anınızı anlatabilir misiniz?
Ses benim için organik şekilde ilginç bir unsur haline geldi çünkü yaptığım çalışmalarda da birçok ilham kaynağını çıkaran nokta oldu. Beş yaşına kadar konuşamamışım. Beş yaşına kadar konuşamama durumunda, kendini tabii ki insan bir şekilde ifade etmek istiyor. Kendimi ifade etme biçimini bu ses tasarımını çocukken yaptığım ses tasarımları üzerinden yapmışım. Su sesi çıkarınca mesela su istediğimi anlayabiliyormuş ailem ve tabii ki konuşma durumuna kadar sürekli her şeyden, materyallerden ses çıkarıyormuşum.
Üretim sürecinde hangi metotları kullanıyorsunuz?
Bu ses olabiliyor, ışık olabiliyor, koku olabiliyor veya dokunabildiğin bir obje olabiliyor veya dijital ortamda üretilmiş animasyonlar olabiliyor. Daha melez dediğimiz yapılar ortaya çıkıyor. İnsanın farklı algılarına aynı anda hitap eden, 5 duyumuzdan bazı duyularımıza aynı anda hitap eden melez deneyimler aslında benim daha çok odaklandığım nokta yaptığım işlerde. Kendi tasarladığım bir dünyanın içerisine onu sokmak gibi oluyor. Sadece şey gibi değil, duvarda asılı bir tablo gibi pasif izleyici modunda deneyimden çok aslında işin içerisine girip aktif bir şekilde rol de alabiliyor.
İzleyicilerin çalışmalarınızda neyi deneyimlemesini hedefliyorsunuz?
İzleyici çalışmalarımı deneyimlediği zaman, daha çok deneyim odaklı yani kişinin bedensel olarak farklı algılarına, duyularına hitap eden yapılar görüyor ve duyuyor ve deneyimliyor. Sadece görmek değil, koklayabiliyor veya işitebiliyor ya da duyabiliyor. Bir mekansal yapı kurduysam ki özellikle hem zaman hem de mekansal algının manipülasyonu üzerine oldukça çalışma denemeler yapıyorum. Kişinin kendi gerçekliğinden aslında bir noktada onu tamamen kopartıp farklı noktada farklı bir mekan içersinde farklı algılarına yönelik bir yeni gerçeklik diyelim sunmaya çalışıyorum. Kendi tasarladığım bir dünyanın içerisine onu sokmak gibi oluyor. Sadece şey gibi değil, duvarda asılı bir tablo gibi pasif izleyici modunda deneyimden çok aslında işin içerisine girip aktif bir şekilde rol de alabiliyor. İnteraktif teknolojileri de işin içine sokarak, izleyicinin işe müdahil olabilmesine ve onu başkalaştırmasını da sağlayabildiği bazı çalışmalarım var. İnteraktif bir ortam kurduğum zaman, izleyici aslında pasif bir tuvale bakar gibi işe müdahil olamama durumundan çok benim de öngörülerim dışında sonuçlar çıkarabilmesini sağlıyor.
"Zamanı manipüle etmeye çalışıyorum" diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Zamanı manipüle etmede aslında ışık, animasyon, mekan ve ses gibi unsurları bir arada kullanarak sürecin içerisinde bir müzik kompozisyonu gibi bir tasarım yapıyorum. Sanki bir orkestradaki enstrümanların soloya girip çıkması gibi beni aslında orkestrasyonumun içersinde farklı teknikler medyalar ve sanat pratikleri var. Bunları belli bir ahenk içersinde kurgulamaya çalışıyorum. Kişinin kendi gerçekliğinden aslında bir noktada onu tamamen kopartıp farklı noktada farklı bir mekan içersinde farklı algılarına yönelik bir yeni gerçeklik diyelim sunmaya çalışıyorum.
Başka profesyonelleri de çalışmalarınıza dahil ediyor musunuz?
Bazı çalışmalarımda salt hem ses tarafını hem görsel tarafını ben yapıyorum ama şöyle bir noktaya evrildi zaman içersinde, olabildiğince multidisipliner şekilde bakmaya çalıştığım için benim dışımda yapılabilecek birçok şey var. Ben aslında bunların peşindeyim birazcık. Farklı profesyonelleri bir araya getirip aslında multidisipliner bir ekip kuruyorum. Hem tasarım hem yönetim anlamında bu ekibin başında olup işleri yönetiyorum. Bireysel bir üretimden daha çok, günümüz dünyasında da daha önemli olan kolektif yapıda işler çok üretiyorum. Robotik üzerine çalışan bir arkadaşla birlikte çalışabiliyorum. Veya ses mühendisliği üzerine çalışan birisiyle çalışabiliyorum. Elektronik olabiliyor. Kreatif koding olabiliyor... Yani çok farklı katmanlar ve yetileri bir araya getiren işler yapmaya çalıştığım için tek başıma zaten yapmam mümkün değil.
Üniversitede okuduğunuz alanla sınırlı kalmadınız. Üniversitede sanatla ilgili bölümlerde okuyan gençlere tavsiyeniz var mı?
Sadece eğitimimin bana verdiği imkanlar sayesinde ilerleseydim, şu an burada olmazdım. Olabildiğince bilmediğim şeylere, eğitimini almadığım şeylere yönelmeye çalıştım. Bu da tabi ki bambaşka bir kapı araladı. Tek tür bir müzik dinlerseniz o karakterde bir bakış açınız olur dünyaya. Ama çok farklı türde müzikler dinlerseniz, farklı kültür, farklı zaman aralıklarından, geçmiş, gelecek, şimdiki zaman. O zaman her biriyle alakalı fikriniz olabilir. Suya bir taş atıyorsunuz etkiyi siz yapıyorsunuz ama onun dağılımı sizden bağımsız şekilde sizin öngöremediğiniz sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Tek bir olasılığa takılmamak olması gereken temel bakış açısı... En azından benim kişisel deneyimim açısından bu şekilde ilerledi bu serüven.
Sanatın geleceğine baktığınızda, neler öngörüyorsunuz?
Teknolojik ve bilimsel gelişmeler ışığında biz bedenlerimizi evrimsel sürecin geldiği noktada, bedenlerimizi, algılarımızı tasarlayabilme noktasına geliyoruz. Bana aslında ilham veren noktalar da bunlar. Olabildiğince önümüzdeki olanaklara bakarak kendi yapacağımız şeyleri o perspektiften görerek kurgulamak daha yenilikçe sonuçlar ve zamanın ruhunu daha da iyi yakalayabilecek şeyler sağlayabilir. Gelecekte sanat dediğimiz zaman, tabii ki şuna bakmamız gerekiyor. İnsanlığın geleceği ve şimdiki noktası nedir? İnsanlık gelişen teknoloji ve bilim sayesinde, biyoteknolojideki gelişmelerle DNA'larımızı manipüle edebiliyoruz. Bedenlerimizi farklı tasarımlarla bütünleştirirerek, kendi gerçeklik algımızı daha üst bir noktaya çıkartma şansına sahip olabiliyoruz. Bu benim için çok heyecan verici bir durum. Sanatçılar belki de gelecekte tasarlayabilecekleri yeni algıları insanların bedenlerine entegre edebilme noktasına gelecek. Bu şunu değiştirecek. Biz doğadaki belli frekans aralığını görebiliyoruz ve bu aralık çok dar. Fiziksel gerçekliğin çok az bir kısmını algılayabiliyoruz. Bedenlerimize eklemlendirebileceğimiz yapılarla birlikte bu aralığı genişkeletebilme noktasına geleceğiz. Yeni gerçeklikler üzerinden deneyimle noktasına gelecek sanat. Bu olanakları düşününce, sanatın gelecekte çok heyecan verici noktaya geleceğini öngörüyorum.