Doğup büyüdüğü Kütahya'da çark yapan usta olarak heykeli bulunan Mehmet Yıldırım, bir dönem Kütahya'da Çiniciler Fotoğrafçılar ve El Sanatları Oda Başkanlığı da yaptı.
"Efsane Mehmet" lakaplı seramik ve çini ustası, ayağıyla çevirdiği tornasında elleriyle şekillendirdiği çamurunu, gösteri için gittiği Hindistan'dan Macaristan'a, Fransa'dan Umman'dan Almanya'ya, Avustralya'dan Belçika ve Lüksemburg'a, Güney Afrika'dan Suriye'ye dünyanın dört bir köşesine taşıdı.
Dünya birinciliğine layık görüldü
Geleneksel el sanatları sanatkarı olarak pek çok sergiye katılan, her yıl sayısız ulusal ve uluslararası festivalde, atölye etkinliklerine katılarak Kütahya ve çini sanatını tanıtmayı sürdüren Yıldırım, geçen yıl İran’da düzenlenen İslam Sanatları, Zanaatları ve Yaratıcılık Festivali ve Kongresi'ndeki yarışmada tam not ile dünya birinciliği ödülüne layık görüldü.
"Parmak bunun içine nasıl girer?"
Selçuklu'dan günümüze çiniciliğin en önemli merkezlerinden Kütahya'ya tornasında şekillendirdiği yeni çini formları kazandıran "Efsane Mehmet", 11 yaşında bir vitrinde gördüğü küçük vazonun içine parmağın nasıl gireceğini merak etmesi üzerine çiniciliğe başladı.
Yıldırım, 2 erkek kardeşiyle okumak için şehir merkezinde dayısının yanında kaldıklarını belirterek, şöyle konuştu:
"Okul harçlığımı çıkartmak için dondurma satıyordum. Bir akşam eve dönerken çinici vitrininde küçücük bir vazo gördüm. O anda nasıl bir boyuta girdiğimi bilmiyorum, 'Parmak bunun içine nasıl girdi?' merakı... Orada öyle bir dalmışım ki vitrinin başında en az 20 dakika kendimden bir haber şekilde kalmışım."
Duayen olmak için 3 genç yetiştirmek gerekiyor
Babasına çinici olmayı istediğini, kendisine usta bulmasını söylediğini belirten Yıldırım, şunları anlattı:
"Allah hayırlı, uzun ömür versin şu anda 87 yaşında Kamil Serçebay ustamla tanıştırdı. Ustalık öyle bir şey ki gün geliyor ananız, babanız, evladınız, her şeyin üzerinde bir sevgi duyuyorsunuz çünkü hayatınızın çizgisine vesile oluyor. Ustam sayesinde ben de bu sancağı gelecek kuşaklara aktarmaya çalışıyorum."
Yıldırım, agilik kültüründe yamaklıktan başlayarak çırak, kalfa, usta, usta öğretici, duayen olunduğunu söyledi, "Duayen olabilmeniz için en az 3 meyve veren ağaç yetiştirmeniz gerekiyor. Yani ne demek 3 genci yetiştirip ailesini geçindirebilecek konuma getirirseniz duayen olursunuz" dedi.
"Kütahya'nın seramik dünyasında büyük bir yeri var"
40 yıl sanatını icare eden Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:
"Kültürümüz, ahilik kültürü denen bir kültür. Bu sancak 14. yüzyılda Ahi Evran Sultan'la Anadolu'ya geliyor. 14. yüzyılın sonlarında Selçuklu komutanı Hazer Dinari hazretlerinin Kütahya'yı kan dökmeden almasıyla bu sanat, bu sancak geliyor. Öncesinde Kütahya'mız, Perslerden tutun, Romalılar, Frigyalılar, Yunanlılar, Selçuklular, Osmanlılara büyük bir medeniyetin, büyük bir kültürün beşiği aslında... Kütahya'nın seramik dünyasında büyük bir yeri var."
Sanatını kuşaktan kuşağa aktarmaya çalışıyor
Yıldırım, 40 yıl icra ettiği sanatını kuşaktan kuşağa aktarmaya çalıştığını ve aynı zamanda kültürümüzü tanıtmak için dünyanın çeşitli yerlerinden davet aldığını anlatarak, şöyle konuştu:
"Bugüne kadar yaklaşık 30 usta yetiştirdim. Aralarında üniversite öğrencilerinin olduğu 500'e yakın kişiye tornada çamurun nasıl şekillendirildiğini uygulamalı olarak öğrettim. Öğrencilerim arasında üniversitelerde öğretim üyesi olanlar bile var. İl dışından öğrenciler gelerek atölyemde eğitim alıyor. Üniversite hocaları ve yönlendirdiği öğrencilerin arasında bulunduğu yüzlerce kişiye eğitim verdim. Elinde bir parmak bal varsa Yemen'den arı gelir misali."
4 yıllık eğitimi 35 günde veriyor
Atölyesinde yaşadığı ara eleman sıkıntısının ülkenin sorunu olduğundan bahseden Yıldırım, çark torna sanatını öğrenme sürecinin normalde en az 4 yıl olduğunu, kendisinin geliştirdiği yöntemlerle bu süreyi 35 güne indirdiğini öne sürdü.
Yıldırım, sektörün ihtiyaç duyduğu ara eleman sıkıntısının doğru eğitim metotlarıyla giderilebileceğini belirterek, şunları söyledi:
"Yıllar içinde karmaşık gibi görünen sanatı, ellerimi izleyerek, 'Bunu halk diline nasıl indirger, insanları nasıl daha çabuk yetiştiririm' arayışına girdim. Ustalık ayrı, öğretmek, aktarmak çok ayrı bir şey. 35 günde 4 yıllık eğitime bedel ders veriyorum. Şu sanat aktarılsın diye yavrumu 3 yaşından başlatıp hem alaylı yetiştirdim hem de okuttum, şu an üniversitede öğretim görevlisi. Bireysel olarak görevimi yaptım ama ben bir şey daha yapmak istiyorum. Ben şunu iddia ediyorum, siz talebeyi 4 yıl yetiştirin, 1 yıl da bana verin. Eğer ben 1 yılda istihdama faydalı olacak, hayatını kurtaracak şekilde getiremezsem 40 yıllık mesleğimi bırakır, bir daha adını anmam."
Efsane lakabını nasıl aldı?
İlk atölyesini Buhara Çini olarak açan Yıldırım, 1988'de İzmir Foça'da askerlik yaparken yunan arkeologlarla tanıştı. Daha sonra arkeolojik ürünleri Kütahya'da yapmaya başlayan Yıldırım, "Amforalar, kantharoslar, çok sayıda yeni çeşitler getirdim. Kütahya'ya yeni çini formları kazandırdığım için mi, yoksa gözüm bağlı çömlek yapabildiğim için mi, yoksa hızlı usta yetiştirebildiğim için mi bilemiyorum ama zamanla 'efsane' olarak anılmaya başladım" dedi.
Yıldırım, sonrasında lakabının "Efsane Mehmet" kaldığını söyleyerek, "Kütahya'da sevgi yolu girişinde çark yapan usta olarak heykelimi diktiler. Halkın yakıştırmasıyla 'Efsane Mehmet' olduk, adımı söyleseniz kimse bilmez, lakabımla tanırlar" diye konuştu.
Kaynak: AA