Orhan Veli, Mızıka-yı Hümayun'da klarnist Mehmet Veli Bey ile Fatma Nigar Hanım'ın ilk çocuğu olarak, 13 Nisan 1914'te Beykoz'a bağlı Yalıköy'deki bir konakta doğdu.
Asıl adı "Ahmet Orhan" olan usta şairin ailesi, Soyadı Kanunu'nun ardından "Kanık" soyadını aldı. Kanundan önce, babasının adındaki "Veli"yi sahiplenen Kanık, edebiyat çevrelerinde "Orhan Veli" olarak tanındı.
Usta şairin çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir'de geçti. Adnan Veli ve Füruzan (Yolyapan) isimli 2 kardeşi olan Kanık, mütareke sırasında Akaretler'de bulunan Anafartalar İlkokulunun ana sınıfına devam etti.
Edebiyata ilgisi ilkokulda başladı, öğretmeni Sedat Bey onun kabiliyetini sezdi ve onu daha çok ve daha güzel yazmaya teşvik etti.
O yıllarda yayımlanan Çocuk Dünyası adlı dergide ilk hikayesi yayımlandı.
Ankara Lisesi’ndeki edebiyat hocası Ahmet Hamdi Tanpınar’dan gördüğü destekle güzel yazı ve şiirler yazdı; böylece imalesiz, zihafsız ilk şiirlerini meydana getirdi.
Öte yandan Gazi İlkokulu’nun son sınıfındayken tanıştığı Oktay Rıfat ve Ankara Lisesi’nin birinci sınıfında karşılaştığı Melih Cevdet’le ömür boyu beraber oldu ve aynı şiir görüşünü paylaştı. Lise kooperatifinin sermayesiyle Sesimiz adlı bir dergi çıkarıp kendi yazılarını da burada yayımladılar.
Kanık'ın ilk şiirleri Nahit Sırrı Örik'in teşvikiyle dönemin en önemli edebiyat dergilerinden "Varlık"ta yayımlandı. Başarılı edebiyatçının şiirleri, İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik dergilerinde de okuyucuyla buluştu. Şiirlerini zaman zaman "Mehmet Ali Sel" takma ismiyle yayımladı.
Beykoz’daki evlerinin bahçesinde arkadaşlarıyla beraber sahne kurmuş ve kendi yazdığı piyesleri temsil etti. İlk piyesi Doktor İhsan’ı 16-17 yaşlarında yazıp bizzat sahneye koydu.
Sahnede gösterdiği başarılardan sonra, Maeterlinck’in Monna Vanna piyesinde baba rolünde seyirciyle buluştu. Sahne çalışmaları bu rollerle sınırlı kalırken tiyatro alanındaki çalışmaları aktör olarak değil, mütercim olarak devam etti ve birçok piyesi Türkçeye çevirdi.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne 1932'de giren Kanık, okulu tamamlayamadı.
Kanık, bir süre Galatasaray Lisesinde öğretmen yardımcısı olarak görev aldı, 1936-1942 yıllarında Ankara PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosu'nda çalıştı.
Orhan Veli Kanık, hece ölçüsüne dayanan, kafiye ve redife özen gösteren ilk dönem şiirlerinde geçmişi özleyiş, çocukluk anıları, doğa sevgisi, umutsuzluk ve yalnızlık gibi temaları hüzünlü bir dille işledi. Eski biçimde yazdığı için bu şiirleri hiçbir kitabına almayan Kanık, "yeni biçimli" ilk şiiri "Ağaç"ı Oktay Rıfat'la yayımladı.
Usta şair, Fransız sembolistlerin etkisinden kurtuldu, vezin, kafiye ve söz sanatlarını bırakarak, serbest şiire yöneldi. Sokaktaki insanın şiirini yazdı.
Orhan Veli 1936 yılında başladığı şiirde 1937’den itibaren yeni bir tarz ve üslup oluşturdu. 1941’de de Melih Cevdet ve Oktay Rıfat’la birlikte Garip adında bir kitap yayımladı ve kitabın ön sözünde şu ifadeleri kullandı:
“Şiirsiz şiir veya edebiyatsız edebiyat. Kendilerinin deyimiyle ‘şairanelik’in tasfiyesi, mutlak samimiyet, gerçeğe bağlılık”
Kanık, kitabın ön sözünde isim belirtmeden hem Nazım Hikmet'in toplumcu şiirine hem de simgeci ve geleneksel hece şiirine karşı çıktı.
Şiirin, insanın beş duyusuna değil kafasına hitap eden bir söz sanatı olduğunu savunan şair, ölçü ve kafiyenin şiiri yozlaştırdığını, bunun için şairaneliğe sırt çevrilerek yeni araçlar ve yeni yollarla çoğunluğa seslenmek gerektiğini vurguladı.
Garip hareketi; Orhan Veli ve Oktay Rıfat’ın birlikte kaleme aldıkları "Ağaç" adlı şiirdeki tabiat temasıyla başladı.
15 Eylül 1937 tarihli ve altı mısralık bu şiirde Orhan Veli yeni tarz şiirin habercisi konumunda yer aldı.
Tabiata ait canlı ve cansız varlıkların bütününün içinde en çok öne çıkan öğeler, kimi zaman martı, ağaç, kuş, erik ağacı, hatmi, söğüt ağacı, çiçeklerdir; kimi zamansa bulutlar, yıldızlar, gökyüzü ve ay ışığı gibi astronomik unsurlar oldu.
Gelibolu'da vatani görevini yapan şair, hayatının 25 yılını, "1914'te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13'te Oktay Rifat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18'de rakıya başladım. 19'dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25'te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim." sözleriyle özetlemişti.
Kanık,1945'te başladığı Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosundaki görevinden 1947'de ayrıldı.
1 Ocak 1949'dan itibaren 15 günde bir yayımlanan iki sayfalık "Yaprak" dergisini çıkarmaya başlayan usta kalem, 15 Haziran 1950'ye kadar 27 sayı yayımlanan dergiyi maddi sıkıntılar nedeniyle yayımlayamayınca Ankara'dan İstanbul'a döndü.
Nazım Hikmet için "Görmüyor musun, Her yanda hürriyet; /Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; /Git gidebildiğin yere..." dizelerini yazan Kanık, diğer yazarlarla 1950'de cezaevinde açlık grevi yapan Nazım Hikmet'e destek oldu.
Orhan Veli Kanık, "İstanbul'da, Boğaziçi'nde/Bir fakir Orhan Veli'yim/Veli'nin oğluyum/Tarifsiz kederler içindeyim" dizeleri nedeniyle babasını üzerken, şiirlerini de babası besteledi.
"Ölüme Yakın" başlıklı şiirinde, "Ölünce kirlerimizden temizlenir / Ölünce biz de iyi adam oluruz / Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış / Hepsini unuturuz" dizelerini kaleme alan şair, Kasım 1950'de Ankara'da, belediyenin kablo döşetmek için açtırdığı çukura düşerek başından yaralandı.
İstanbul'a döndükten sonra bir arkadaşının evinde otururken birden fenalaşan şair, beyin kanamasından kaldırıldığı hastanede 14 Kasım 1950'de vefat etti. Cenazesi, Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığı'nda, tasarımını Abidin Dino'nun yaptığı mezara defnedildi.
Neyzen Tevfik, Kanık'ın ölümünün ardından yaptığı açıklamada, "Yaprak'ından yararlandığımız verimli bir dal ansızın kırıldı, düştü. Toprağa, doğanın ta koynuna girdi." ifadelerini kullanırken, Nazım Hikmet ise "Öyle sanıyorum ki Orhan Veli bizim en güzel şairlerimizden biri. Çok genç öldü, yazık oldu ama ölümsüz." ifadelerini kullanmıştı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, "Büyük bir şair, büyük bir edip, çok iyi bir arkadaş, çok iyi bir insanı kaybettik.", Kanık'ı 12 yaşından beri tanıyan Ahmet Hamdi Tanpınar ise "Çok severdim. Şiirin büyük damarından gelme bir şairdi. Böylelerinin hayatı kendisini yakarak bulur." açıklamasını yapmıştı.
Grafik: Hafize Yurt Ateş