“Aşk ve sevgi uğruna çizip boyadığım resimler, sadece birer sanat eseri olarak değil, aynı zamanda bir yaşam serüveni olarak değerlendirilmeli.”
Sanatçı Mustafa Ayaz bu sözlerle anlatıyor eserlerini.
1938 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesi Kabataş köyünde dünyaya geldi. 2. Dünya Savaşı’nın bunalımlı yıllarına denk geldi çocukluğu. O dönem yoksulluk ve hastalıklarla geçti… Ailesinde okuyan kimse yoktu. Ağabeyinin öncülüğünde 10 yaşındayken okula başladı. Onun bu desteği Ayaz’ın hayatının birinci kırılma noktasıydı. Ayaz, ailesinin yaşadığı maddi zorlukları şöyle dile getiriyor:
‘’Çok fakir bir aileden geliyorum, babam bizi, 5 kardeşi taş kırarak büyüttü.’’
Seçtiği yol sanat yoluydu
Yıl 1953. Ayaz, Erzurum Pulur Köy Enstitüsü'ne girdi. Türkçe kitabındaki Osman Kaptan betimlemesini çizmesiyle resme ilgisi başladı. Onu keşfeden Türkçe öğretmeni, Ayaz’ı heykeltıraş Burhan Alkar ile tanıştırdı.
1956 yılında İstanbul Çapa İlk Öğretmen Okulu'nun resim sınavını kazanan sanatçının yolu böylece belirlenmiş oldu. Bu yol sanat yoluydu… Öğrenciyken 2 eseri devlet sergisine kabul edildi. 1959 yılında da okulu bitirdi.
Birçok okulda resim öğretmenliği yaptı
Bir yıl ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra, Gazi Eğitim Enstitüsünün Resim Bölümüne girdi. Refik Ekipman ve Adnan Turani’nin öğrencisi oldu ve 1963’te mezun oldu.
Daha sonra, 3 yıl Çorum İlköğretim Okulunda resim öğretmenliği ve atölye şefliği yaptı. 1966’dan 1984’e kadar Gazi Eğitim Enstitüsünde resim öğretmenliği görevini üstlendi. 1984’te Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine geçti. 1987’de profesör unvanı alan sanatçı buradan emekli oldu.
“Hiçbir zaman ukalalık yapmadım. Bütün hocalarıma çok saygılıydım. Her birinden çok şey öğrendim. Erzurum’da Burhan Alkar’dan, İstanbul’da İlhami Demirci, Malik Aksel, Ankara’da Refik Epikman, Adnan Turani… Hepsinden feyz aldım, hepsine müteşekkirim. Adnan Turani’nin yalnız benim üzerimde değil herkesin üzerinde emeği var, çok büyük bir hocaydı.”
Hayali olan müzeyi oluşturdu
O zamanlar Yenimahalle-Şentepe’de kendi yaptığı gecekondunun bodrumunu atölye olarak kullandı Ayaz. En güzel eserlerini burada üretti ve yoğun ilgi gördü. Bu sayede birçok eserini satan sanatçının gecekondusunu Fransız Kültür Elçilik Uzmanı ziyaret etti.
“Burası Mustafa Ayaz’ın sanat evi olarak yaşasın” diye düşündü. Gecekondunun duvarına bir kabartma yaptı. Sonrasında daha büyük bir yer hayal etti. Kendi adına bir müze yapmak istedi.
Tüm ideallerini bir bavula sığdırdı
Ağabeyi Ahmet Ayaz’ın 1953’te yaptığı bavul, sanatçı için çok değerli.
“Bu bavulla değişik kentleri dolaştık, birlikte yaşadık. Çektiğim sıkıntıları, geleceğe yönelik istek ve arzuları, güzellikleri paylaşmayı, başarı hırsımı, müzeyi yapacak ideallerimi, kısaca her şeyi bu bavulla günümüze taşıdım.”
“Bir gün TRT’den Ayla Erdem geldi ve programımı yaptı. O zamanın şartları çok farklıydı tabi 1 hafta süren çekimin ardından filmlerin banyo edilmesiyle 1983’te çekilen program 1984’te ancak yayınlanabildi. Onur verici bir şey, TRT gibi büyük bir kuruluşun konusu olmak gurur vericiydi. Tüm ailemle birlikte televizyon başında izledik arkadaşlarım telefon etti. Çok güzel bir duygu insanın övülmesi…”
“Resim problemlerini resim yapmayan bilemez”
Her resim yaptığında bir not alıyor sanatçı. “Çok yazım var sanatla ilgili” diyor.
“Ne kadar çok resim yaparsan o kadar çok problem var demektir. Ne kadar çok çalışırsan o kadar problem çözmeyle yüz yüze gelmişsin demektir. Resim problemlerini resim yapmayan bilemez.”
Ankara’da çalışmalarını sürdüren sanatçı, yurt içinde 60’dan fazla kişisel sergi açtı. Ayrıca 19’u aşkın ödül kazanan Ayaz; Hindistan, Kuveyt, Mısır, Romanya, Bulgaristan, Polonya, Belçika, Fransa, ABD, İngiltere, Cezayir ve Almanya gibi pek çok ülkede karma sergi ve bienallere katıldı. Ayaz’ın 400’den fazla eseri yabancı ülke koleksiyonlarında, 4 bine yakını da yerli koleksiyonlarda bulunuyor.
Haber: Hafize Yurt
Kamera, Kurgu: Bertuğ Ulukan